matesis
dedas

Mardin Eteklerinde !..

Mardin Eteklerinde !..


Hortumun ucundan süzülerek çimlerin susuzluğunu gidermeye çalışan suyun gittiği mecrada fark ettim, ayrık otunun kollarını. Derde deva yönüyle insan bedenine şifa olan ayrık otunu çimlerin baş belası olduğunun bilinciyle kökünden koparmak için eğildim, toprağın yüzeyine. Kökünü çıkardığımda öylesine bir toprak kokusu sardı ki tüm benliğimi, kendimden geçmekle geçmemek arasındaki gelgitin kucağında buluverdim kendimi. Sanki görmediğim bir el büyücü ustalığıyla beni kavramış halde kendi içine çekiyor, bağrına basmak istiyordu.

Ne oluyordu da bana, beni öylesine çağıran toprağa kendimden geçmişçesine yöneliyor, onunla bütünleşmeyi arzuluyordum, özümü bulmak istercesine.

O an aklıma geldi zaten toprağın özüm olduğu.

Hem vücudumuzun kimyasal analizine baktığımızda insanla toprağın içerdiği maddeler, tamamen aynı elementler değil miydi?

Helyumundan karbonuna, fosforundan azotuna, kalsiyumundan potasyumuna kadar ve daha birçoğu, her ikimizin de ortak yapılarını oluşturmuyor muydu?

Her şeyin içinden ve dışından aktığı, insanın maddeden farklılığını hissettiren varoluşunu sorgulayarak cevaplar aradığı, eylemlerde bulunduğu somut yaşanmışlıkların sahnesini oluşturuyordu toprak, hiç bir cömertliğini esirgemeksizin.

Kafka “Varoluş baştan kaybedilmiş bir savaştır” derken bu savaşın sahnelendiği toprak, kendi içinde hazımsız duyguları, körelmiş inançlarımızı, dizginlenemeyen egolarımızı eritebilmeyi başarıyordu o sonsuz sabrıyla.

Bu duyguları yaşasak da yine bir şekilde ona sığınacak, ne isek değil, ne olmuşsak onunla beraber koynuna uzanacaktık, benliğimizi onun bağrına emanet ederek.

Kişiyi söyleten, konuşturan, biçimlendiren, düşüncelerine yön veren tabandır toprak.

Toprak berekettir, toprak yurttur, vatandır.

Toprak var evdir içinde yaşanılan, bizlere barınak olan yerdir. Toprak var üzerinde yaşayanlara birliktir, düzendir.

Neyi yaşamak, neye ulaşmak istiyorsanız ona göre biçimlendirir ona göre tavını verirsiniz toprağın. Suyu ona göre ayarlar, ona göre tohum atar, ona göre çapalar, şekillendirirsiniz. Nihayetinde sizi besleyecek, büyütecek, akabinde geleceğe taşıyacaktır. İşte burada sık olması, birbirini kavraması, mayasını tutması, zamana meydan okuyacak kıvama taşıması gerekendir toprak.

 Bir santimetresi bile bin yılda oluşurken içinde ayıpları örten, nice değerleri gizleyen hazinedir toprak.

Mutlak şekilde yaprak gibi üzerine düşecek olan insanı saran, hepimizin varacağı esas duraktır toprak.

Ruhlarımızın barındırdığı iyiliği, kötülüğü, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, gül ile sevgiyi, diken ile nefreti barındırandır toprak.

İnsanın taşkın, gürültücü, atak halinin aksine huzurludur, sessizdir, sakindir toprak.

Uğruna ölümden kaçmadığın, uçan kuştan sakındığın, ak alnını öpmeye kıyamadığın yarinin esas kumasıdır toprak.

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadıklarımız, hiç bitmeyecekmiş gibi tükettiklerimiz,  hiç gönül almayacakmış gibi kırdıklarımızı bir avucuyla da olsa, doyurup bitirecek olandır toprak.

Kaygılanmayacak kadar büyük, kızmayacak kadar soylu, korkmayacak kadar güçlü, üzülmeyecek kadar vakarlı olmamız gereğini taşıyan, tüm bunları hem ellere hem gönüllere nihayetinde sinesinde verendir toprak.

Evet, can toprak; Sen cansın, kansın, vatansın.

Sen sevgilisin, oğulsun, yurtsun.

Seni horgörsek de tıpkı diğer insanları hor gördüğümüz gibi, seni kolay harcasak da tıpkı diğer insanları harcadığımız gibi, seni yok saysak da tıpkı diğerlerini yok saydığımız gibi, gün gelip de esas gerçekle karşılaştığımızda, yine sana sığınacak, sana yaslanacak, seni yastık yapıp senin rahmetine uzanacağız, senden bir parça olan naçiz bedenimizle.

Sen ise her şeye rağmen hiçbir şey olmamış gibi karşılayacak ve bağrına basacaksın bizleri.

Sen Türksün, sen Kürtsün, sen Arapsın, sen Süryanisin demeden ve asla ötekileştirmeden  kucaklarken sonsuz yolculukta bedenlerimizi…

İşte o zaman bir kez daha uyanacağız o derin uykumuzdan.

Ne sen bizi reddedebileceksin, ne de biz seni.

Mardin eteklerinde yatacağımız kabrimizde…

Sen biz olacaksın, bizde sen.

Yorum Yaz