matesis
dedas

Muhafazakar Demokrasi ve Demokratik Anarşi

Muhafazakar Demokrasi ve Demokratik Anarşi

Dost sohbetlerinde söylediğim bir sözdür;

“Türkiye’de demokrasi bir türlü normalleşemiyor”

Daha doğrusu normalleştirilmiyor. Sürekli bir edilgenlik söz konusu ve bunu yapanda daha çok üçüncü şahıslar…

Bana bu sözü söyleten ise karşıdan gelen “Avrupa’daki gibi bir demokrasi…” diyerek başlanılan cümlelerdir.

 Evet, Avrupa’da sular uzun bir süredir durgun akıyor(Müslümanların yaşadığı Balkanları bir kenara bırakırsak!). Lakin onlar da çok sancılı süreçler yaşadı geçmişte. Mezhep savaşları, yüzyıl savaşları, Otuz yıl savaşları …

Yakın zamanda tekrar bir hareketlilik söz konusu olsa da(Ukrayna’nın ahvali ve öncesinde Yunanistan, İtalya, İspanya, Güney Kıbrıs gibi ülkelerin ekonomik sıkıntıları… ), Ortadoğu ve Türkiye gibi sürekli çalkantılar olmadı.  

Hasılı kelam Avrupa’da seçimler ve seçilen partilerin çok fazla esâmesi okunmaz, çünkü birinin ak dediğine diğeri kara demez! En fazla ton farkı olur aralarında!

Türkiye’de ise durum çok farklı. Cumhuriyet tarihinin geçen doksan yılında bir çok demokrasi sınavı verildi ve çoğundan geçer not alınamadı. Geçmişte boğulmaya gerek yok, herkesin bildiği sancılı süreçler. Daha önemlisi bitmeyen bir süreç bu!

Ancak son dönemde benim dikkatimi çeken şey rollerin ve aktörlerin yer değiştirmesi oldu.

Yıllardır demokrasi savunuculuğu yapanlar, artık sürekli bir anarşist tavır sergilerken, onların karşılarında bulunan ve hiçbir zaman demokratik bir duruş içerisinde olamayacaklarını iddia ettikleri muhafazakar kesim inadına demokrasi diyor.

Demokrasi savunucularının işi anarşiye dönüştürmelerini çeşitli gerekçelere dayandırmaya çalışsam da pek başarılı gerekçeler bulamadım.

Muhafazakarların demokrasisinde ise bir öze dönüş söz konusu

‘Unutulan demokrasinin asırlar sonra tekrar ortaya çıkması…’

Nasıl mı?

Hz. Muhammed’den sonra İslam Devleti’nin başına geçen dört büyük halife seçimle başa geçmişti. Hz. Ali’den sonra ise Muaviye’yle başlayan bir saltanat halini aldı. Bu saltanat Emeviler’den başlayıp, her ne kadar bir unvan olarak kalsa da Osmanlılara kadar böyle devam etti.  

Ve İslam alemi uzun bir süre demokrasiye hasret yaşadı.

Ta ki, Cumhuriyete kadar!

 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir takım çabalar olsa da 1946 yılına kadar tek partiyle yönetildi.

İşte muhafazakarların demokrasiye dönüşü de bu süreçte başladı. Kurulan Cumhuriyet’te ilk dönemlerden itibaren ötekileştirilmeye çalışılan muhafazakar kesim kendini demokratik yollarla kabul ettirme ihtiyacı hissetti. Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası etrafında toplanarak ilk siyasi tecrübelerini yaşadılar. O günden bugüne birileri onları inatla bunun dışına çıkarmaya çalışsa da sürekli siyasetin içerisinde ve demokratik bir sınırda kaldılar. Halkın seçtiği ve en uzun süren iktidarların başında oldular.

Demokrasi savunuculuğu yapanlar ise bu başarının karşısında her geçen zaman demokrasiden uzak duruşlar sergilediler. Darbeleri destekleyip, dine karşı olmayı İslam’a karşı olup diğerlerini sempatik görme olarak algıladılar.

Görünen o ki bu durum günümüzde de değişmedi.

Şiddetle demokrasiyi savunma yanlış anlaşılarak demokrasi şiddetle savunulur hale geldi.

Demokratları bu hale getiren en önemli sebep ise sermayeden yemeleri oldu. Doksan yıldır değişmeyen Kemalizm, laiklik, demokrasi, eşitlik ve insan hakları edebiyatının dışında tekil örneklerin birkenara siyasette kendilerini tercih edilebilir kılan hizmet ve projelere sahip olamadılar.

Nitekim durumu en vahim kılan da bunun idrakı noktasında inatla kayıtsız, umarsız ve hatta karacahil bir anlayış sergilenmesi.

Ve ortaya demokratik anarşi paradoksu ve muhafazakar demokrasi mucizesi çıktı!  

 

Yorum Yaz