matesis
dedas

Netekim i Şimdi Yargılamak!..

Netekim i Şimdi Yargılamak!..

“NETEKİM” İ ŞİMDİ YARGILAMAK!..

12 Eylül Faşizmini, çıkardığı (tüm değişikliklere rağmen) kendi anayasasıyla yargılamaya çalışmak nasıl bir sonuç verebilir? Yeni Anayasa’yı çıkarmak an meselesiyken, onları, alelacele mevcut yasalarla yargılamak ne derece güven verici olabilecektir? Darbe mağdurları, bu yargılama sürecinden memnun kalabilecekler midir?

Otuz iki yıl bekleyenler, bir yıl daha da bekleyebilirlerdi; eğer Kenan Evren ölmeden, onun yargılanması erkene alınmak istenmişse, bilinmelidir ki, darbeci şahsın, onun mağdurları yanında zerre kadar bir anlamı ve önemi yoktur. Önemli olan, onun temsil ettiği ve halka silah zoruyla dayattığı faşist sisteminin yıkılmasıdır. Onun sistemini yıkmak ise, öncelikle onun anayasasını çöpe atacak “Yeni Anayasa”nın bir an önce yapılmasıyla olabilir ancak.

Peki neden 5-10 yıl önce değil de, darbeciler, şimdi yargılanıyorlar veya neden sivil, demokratik bir “Yeni Anayasa” çıkarıldıktan sonra değil de, onları şimdi yargılıyorlar? 12 Eylül Faşizmini yargılamak, salt Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya gibi iki darbeci generalin yargılanmasıyla sınırlanamayacak kadar önemlidir. Yargılanması gerekenler, darbede görev almış tüm generallerin yanı sıra, albaylar, yarbaylar, daha nice küçük subaylar, sivil bürokratlar, gazeteciler, politikacılar, eğitimcilere kadar uzanacak, geniş yelpazeli bir sistemi kapsamalıdır.

Garibime giden şey; sözüm ona, sisteme yönelmiş (Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, vb.) hiçbir yargılanma sonuçlanamadığı gibi, onları yargılama biçimi gittikçe sulandırılıyor. Yenilik adına, “açılım” bahanesiyle atılan hiçbir adım da, ne yazık ki tam olarak gerçekleşemedi. Sistemin derinindeki görece muhalif güçler, danışıklı dövüş sahnelerini sürdürürlerken, yüzeydeki sözüm ona, egemen güçler (hükümetler) de, hiçbir adımlarında ciddi ve istikrarlı duramamışlardır.

Kenan Evren ve tayfasının yargılanması elbette çok önemlidir. Ancak zamanlanmasında bir kasıt yok mudur acaba, diye kuşkulanmamak elde değildir. Kürt sorununa çözüm sürecinin yavaşlatıldığı, demokratik açılımın, neredeyse bilerek tıkatıldığı ve bölge ülkelerinde, özellikle komşu Suriye’de kan gövdeyi götürüyorken ya da oraya bir askeri müdahale gündemdeyken; bunların yerine, Kenan Evren’in yargılanması, zamana ayarlı bir suni gündemi çağrıştırıyor gibi duruyor. Sanki birileri gündemi kasten ve bilerek saptırmak istiyormuş gibidir.. Bu yapmacık yargılamayla, birçok şey, gözümüzden kaçırılmak mı isteniyor acaba?

Öncelikle gündem,  “Yeni” bir Anayasa olmalıydı ve bölgenin temel sorunu, “Kürt Sorunu”nun çözümü de bu “Yeni Anayasa” yla birlikte konuşulmalıydı veya bu sorun’un o anayasada nasıl yer edebileceği olmalıydı. Yani, bölge ülkelerine ve komşu ülkelere örnek bir referans olabilmek için, öncelikle, adalet, hukuk, insan hakları, barış, demokrasi vb. güzel hasletlerle kendimizi daha ileri düzeye götürmek gerekiyordu, diye düşünüyorum.

Suriye ile ilgili Türkiye’nin tarafsız bir komşuluk pozisyonu ya da objektif bir duruşu yoktur. Orayla ilgili bir kaygısı varsa, sanki oradaki Kürtlerin de bir statü kazanması endişesindendir. Bölgede Kürtlerin kazanımları söz konusu olurken, Türkiye’nin panik atak bir politika sergilemesi; gösterdiği telaş ve heyecan, öfkesini ve kaygısını iyot gibi açığa çıkarıyor ve üzülerek söyleyeyim, adeta sırıtıyor.

Oysa, Kürt sorunu, başkalarının da kaygısıdır; ABD, kendi genel çıkar programına göre, zamanı geldiğinde el atmak üzere bekletiyor bu sorunu. Peki Türkiye hükümeti,  neden kendi iç sorunu olan bir yaşamsal meseleyi böyle bekletebiliyor veya sorumsuzca erteleyebiliyor?!

Görülen odur ki; hükümet, kendi ülkesinin başat sorunu olan Kürt sorununa yeterince duyarlı olamıyor ve aciliyet arzeden demokratik bir çözümü de sanki ciddiye alamıyor; bunun yerine, ABD’nin öncelikli çıkarına uygun gelen Suriye sorununu gündemine almayı daha uygun görüyor veya ona mahkûm olmuş gibi görünüyor.

 Bilinmelidir ki, Suriye’ye karşı bir işgal, (tampon bölge vb. türden de olsa), oradaki sorunları kendi iç sorunu haline getirmekten öte Türkiye’ye bir artısı olmayacaktır. Yani, kendi iradesiyle demokratik yoldan Kürt sorununu çözmek yerine, ABD’nin çıkarına uyan (ancak belki çok daha kanlı olabilecek bir)süreçte partner olmayı önüne koymuş gibidir.

Olası ABD planına uygun görece çözüm yoluyla; Irak’tan sonra, Suriye ve ardından İran halkası hedefleneceği öngörülüyor. Tabii ki, bu ülkelerin “Kürdistan” parçaları, birer Federal yapıda mı olacaktır; yoksa bağımsız bir devlet biçiminde mi şekillendirilecektir, bunu şimdiden kestirmek güçtür. Ancak, bunlar olduktan sonra, sıra Türkiye “Kürdistan”ına da gelecektir. “Kürdistan”ın dört parçasının birleştirilerek Türkiye ile federasyon yapma düşüncesi şimdilik, (T.Özal döneminde ortaya çıkan ABD planının tezahürü olarak) olası bir tahmin ise de, olası gelişmeler; etki-tepki reaksiyonları sonuncunda vaziyetler, bir “Bağımsız ve Birleşik Kürdistan” devletini ortaya çıkarabilir de.. Her şey, o zamanki dünya güç dengelerine ve büyük devletlerin çıkarına tekabül edecek verili duruma bağlı olacaktır.

Doğru olan, Kürtlerle sorunu olan devletlerin, sorunu, kendi iç sorunları olarak görerek, en uç sınır bir ihtimalle, birer “federasyon” biçiminde de olsa, barışçıl ve demokratik yoldan yapılanarak; çözümü, dış güçlerin insafına bırakmadan ve kana- katliama gerek olmadan en uygun çözüm yoluna gitmeleridir. Halkların kardeşliği ve karşılıklı güvene dayalı eşit ve özgür olarak birlikte yaşamak, her halkın kendine olan özgüvenini artıracak, daha üretken ve daha mutlu olmalarını sağlayacaktır.

Demokrasilerde çareler tükenmez; yeter ki, barışçıl ve demokratik yolda ısrarcı olalım ve niyetlerimizde ciddi olalım. Bu yoldaki diyaloglar geliştikçe, zaten doğallıkla arif olan halklar, uyum gösterebilecek ortak bir akılla, birlikte yaşamanın yollarını yakalayabileceklerdir.

Tüm çabalar, eşit, özgür ve demokratik bir birliktelik için olması dileklerimle.
Selam ve sevgiyle kalın.

M.Nazım Güler
[email protected]

Yorum Yaz