matesis
dedas

Nusaybin Akademisi

Nusaybin Akademisi

Zamanında coğrafyamızın bilim ve kültür merkezi olan Nusaybin Akademisi hakkında insanlarımız ne kadar bilgi sahibidirler? Bu soruya cevap vermek Nusaybin’in kültür tarihi açısından çok önemlidir.
Bakınız şimdi; M.S 300’lı yıllarda kurulan Nusaybin Akademisi hakkında çoğumuzun bildiği bir tek şey vardır: o da mayınlı alanda sütunları hala ayakta kalmış olan bir yapıyı tanıyoruz, görüyoruz ama tarihimizde bu yapının içinde hangi bilimsel ve kültürel etkinliklerin olduğuna dair pek fazla bir şey bilmiyoruz. 
Nusaybin Akademisi hakkında yazılan makale ve kitapları da hiç tanımıyoruz. Ben 2000’li yıllarda akademi hakkında İngilizce yazılmış bir kitabı belediye yetkililerine teslim etmiştim. Profesör Artur Vööbus ‘un olan bu kitabın çevirisini belediye yapacaktı ya da belediye bu çeviriye sponsor olacaktı ama bu çeviri şimdiye kadar gerçekleşmedi. Var olan lakaytlık yüzünden bu eser masa çekmecelerinde küf tutmaya başladı. Kim bilir belki bu küflenmiş kitaptan yerel yöneticilerimiz Nusaybin’i aydınlatacak yeni bir madde bulurlar! Maddenin adına da aydınlıktan karanlığa doğru olacak herhalde! Nusaybin adına hareket eden yerel yöneticilerimiz işte kültürel mirasımıza bu kadar önemsiyorlar! Yazıklar olsun…
Şimdi de Nusaybin Akademisi hakkında elimizde başka bir çalışma var. Bu çalışma genel bir planda akademinin hakkında somut bilgileri bizlere aktarıyor. Akademi de görev yapan hocaların öz geçmişlerini, verilen derslerin niteliğini, öğrenciler için geçerli olan kuralları, okuyan öğrencilerin sayısını, akademiden mezun olan bilim ve din adamlarının terfi ve tayinleri gibi konular ayrıntılı olarak bizlere anlatılıyor. Bu şahsiyetlerden Mor Yakub’u, Mor Afrem’i, Hnonu’yu, Barsawmo’yu, Abrohom’u ve daha nicelerinin adlarını bu çalışmada görebiliriz. Söz konusu olan bu şahsiyetlerin bilimsel çalışmalarını, bölgedeki hangi akademilerde görev yaptıklarını, hangi konularda uzman olduklarını tek tek öğrenebiliriz…
Tarihin cilvesine bakınız: bu şahsiyetlerin en önemli unvanları yorumcu olmalarıydı! Akademi Başkanları seçildikleri zaman, bu şahsiyetlerin en önemli ve en yüksek mevkileri dini ve bilimsel metinleri yorumlamaktı. Yani yorumcu olmak için çok bilmeleri, çok okumaları ve otorite sahibi olmaları gerekiyordu. Bilindiği gibi yorum yapmak bilgi ve beceri gerektiriyordu, doğru olandan şaşmamaları gerekiyordu. Bu yorumcular aklın ve tecrübenin verdiği otoriteyle dini ve bilimsel konuları kapsamlı olarak yorumluyorlardı, karanlık konuları aydınlığa kavuşturuyorlardı, akademideki öğrenci ve hocalara da yol gösteriyorlardı. Dilsel çalışmalarda ise, Farsça, Süryanice, İbranice, Yunanca ve başka dilleri okuyarak dil bilgisini geliştiriyorlar ve dönemin entelektüel rotasını çiziyorlardı.
Bu özelliklere sahip oldukları için de, coğrafyamızdaki tüm bilimsel ve dini kurumlara eleman yetiştiriyorlardı. Kerkük, Musul, Akre, Dihok, Erbil, Urfa, Harran, Basra ve hatta Pers İmparatorluğunun farklı okullarına,  Bizans okullarına öğretim görevlisi yetiştiriyorlardı. Kilise ve manastırlara dini görevliler yetiştiriyorlardı, dini ve bilimsel konularda kitap yazıyorlardı…
Evet, Nusaybin Akademisi adlı bu kitabi Siirt Kildani Başpiskoposu Adday Şer yazmış ve yazılanları da Nesim Doru çevirmiştir.
Sözün kısası; coğrafyamızda yetişen tüm önemli entelektüellerin çıkış yeri kuşkusuz Nusaybin Akademisiydi! Bu dönemde Nusaybin bilim üretiyordu, kadro yetiştiriyordu ve coğrafyamıza öncülük ediyordu. Başka bir biçimde söylersek, dönemin bilim ve kültür başkenti Nusaybin’di. Herkesin gıptayla sözünü ettiği kent Nusaybin’di. Turistlerin görmek istediği kent Nusaybin’di, Bilim adamlarını ziyaret etmek istedikleri görkemli kent Nusaybin’di…
Şimdi ise Nusaybin neyin başkentidir? Neyin merkezidir? Nusaybin hangi değerleriyle tanınıyor?
Bu soruyla bağlantılı olan edebi ve aydınlatıcı bir örnek var elimizde. Ünlü İrlandalı yazar James Joyce’ın Dublin adlı romanı bu konuda bizleri eğitsel açıdan aydınlatıyor: James Joyce her başkentin, bir şeylerin başkenti olduğunu söylüyordu ama ona göre Dublin, yani İrlanda’nın başkenti hiçbir şeyin başkentidir! Ben de James Joyce gibi sorguluyorum; bugün Nusaybin neyin başkentidir? Ya da neyin başkenti olmalı? Herhalde Nusaybin dedikodunun, entrikanın, yalan ve sahtekârlığın başkenti olmayı istemez değil mi?

Yorum Yaz