matesis
dedas

Nusaybinin Sahibi Kimdir Kim Değildir?

Nusaybinin Sahibi Kimdir Kim Değildir?

          Bir ilçenin sahipsiz olarak görülmesi gerçekten ne anlam geliyor? Bunun üzerine iyi düşünmek gerekiyor. Mesela yüz binin üzerinde nüfusu olan, Mezopotamya coğrafyasının önemli bir alanı, binlerce yıllık tarihe sahip, tarihte beyaz güller kenti diye adlandırılan, Kürt hareketinin sözü edilir bir merkezi, her bakımdan önemli bir ilçe hangi anlamda sahipsiz olabilir ki? Ben bu sahipsizlik psikolojisini akla, tecrübeye, tarihe, gerçeklere, demokrasiye pek uygun bulmuyorum. Konu  yanlış ele alınıyor. Bu yanlış üzerinde duygular konuşmaya başlıyor. İnsanlarımız her zaman önemli toplumsal konularda olaylara duygusal yaklaşmayı bir adet haline getirmişler, sanki bu duygusallık denizi tek kurtuluş yoluymuş gibi. Ya da bunu tek algılama ve anlama yöntemiymiş gibi kabul ediyorlar. Doğal olarak duygusallık insana tabii bir şeydir, düşüncelerin oluşumunda ileri bir adımdır. Evet, duygusallık önemlidir ama hiçbir zaman olayları tek başına kavrama da yeterli değildir. İnsani duygular tek başlarına pek fazla açıklayıcı olamazlar. Duygular, akıl ve sorumluluk birbirleriyle uyuşmadığı zaman, ortaya bir curcuna çıkar. Her şey bulanık, mistik ve anlaşılmazdır. Herkes bir şeyler söylemeye çalışıyor ama bunun gereklerini yerine getirmiyor. Kuru sıkı atmaya çalışıyorlar, hedefleri de belli değildir. Eylem yapmayı hep başkasından beklerler. Sözler ve eylemler birbirini tutmuyor. Zaten asıl sorunumuz da budur.

            Bakınız, ben kesinlikle şuna inanıyorum; kim ne derse desin Nusaybin’in sahipleri vardır. İlçemizde faal olan tüm insanlar bu ilçenin sahibidirler. İlçemizin sahipleri Nusaybin’in siyasi kuruluşlarıdır, resmi kuruluşlardır, sivil toplum örgütleridir, öğretmenlerdir, gençlerdir, kadınlardır, esnaftır, halktır, seçmenlerdir, benim, sensin…

           Nusaybin’de yaşayan ya da buralardan göç eden tüm insanlarımız bu ilçenin sahibidirler. Çünkü onları buraya bağlayan bir kültür ve sosyal bağları var. Nusaybin için bir şey yapsanız da yapmasanız da buranın sahipleri sizlersiniz. Bu aşikâr sorumluluktan kaçmak ne zamandan beri iyi bir meziyet olarak görülmeye başlanmış ki Allah aşkına? Kaçıp kurtulmak çözüm olsaydı, bugün her yer güllük gülistanlık olurdu! İlçemiz için bir şeyler yapmıyorsak, sorumluluktan kaçıyorsak, kahve muhabbetleriyle olaylara yaklaşmayı adet edinmişsek, tandır başındaki dedikodularla tatmin olmaya çalışıyorsak, mirasyediler misali hep hazır sofra beklemeyi yetenek kabul ediyorsak, o zaman sorarlar size, sen Nusaybin için ne yaptın? Evet, ben de soruyorum; sizler, Nusaybin için ne yaptınız? Ne yapmak istiyorsunuz? Bilginizi, tecrübenizi, sermayeniz, kapasite ve enerjinizi nerelerde kullandınız? Doğru işlerde kullandınız mı? Toplumsal ve ekonomik olanaklarımız akılcı bir biçimde kullanıldı mı? Nusaybin’e iyi bir sahip olmak için, sahiplik görevlerini yerine getirmek için neler yaptınız şimdiye kadar?

            Devamlı olarak olaylardan şikâyet etme davranışında olanlar, aslında pek büyük bir meziyet sahibi değildirler. Bir söz vardır; karanlıktan şikâyet edeceğine bir mum yaksana! Aynen öyle! Gelin Nusaybin için binlerce mum yakalım! Etrafımız aydınlansın, kimin torbasında ne varsa ortaya çıkarsın. Fikir, proje ve düşünceleri tartışalım. Sahipsizlik edebiyatı yaparak bizler ilçemize ne katkı sunabiliriz ki? İlçemize sahip çıkmayanlar, çalıp çırpanlara ses etmeyenler, haksızlık yapıldığı zaman susanlar, siyasi saldırılar yapıldığında nemelazım diyenler, eylem koymayı hep başkalarından bekleyenler, Nusaybin’in sahibi olsalar bile ne yazar ki? Sahibi tembel olan bir ilçe ne kadar atılım yapabilir, ilerleyebilir, gerekli dönüşümü sağlayabilir ki? Nusaybin sahipsizdir diyenler aslında bu ilçenin kaymağını yiyenlerdir, siyasi rantını sadece kendileri için isteyenlerdir.Toplum içim bunlar ne yapmışlar ki? Sadece etrafa yılgınlık yaymayı başarmışlar bunlar! O konuda yeteneklerine diyecek bir şey yoktur!

                Zaten, Nusaybin sahipsizdir diyenler, bilinçli ya da bilinçsiz, bu yılgınlık psikolojisini tabana yayarak saltanatlarını devam ettirmek isteyenlerdir. Halk ne kadar yılgın olursa, pasifize olursa, haksızlıklara ses çıkarmazsa, sadece bireysel çıkarlar peşinde koşarsa, bu düzen böyle devam edecektir. Rantçı ve sahtekarların da en büyük amacı budur. Hedefleri insanları manipüle etmek ve kendi saltanatlarını böylece devam ettirmektir!

                İşte bu nedenle, bu yılgınlık ve sorumsuzluk zincirini kırmamız gerekiyor. Bu ilçenin sahibi halktır, hayır, halk değildir demek, sorumluluktan kaçmaktır. Sorumluluktan kaçmakta kurtuluş değildir, olamaz. Yılgınlıktan kurtulmanın tek yolu, Nusaybin’e sahip çıkmaktır, yani sahiplik görevini tam hakkıyla yerine getirmektir. Bunu başkasından beklemek doğru değildir. Herkes kendi çapında ve gücü oranında katkı sağlarsa, bu davranışlar zamanla yaygınlaşır ve özlemleşen ortam adım adım ortaya çıkar. Bizler için, yani Nusaybin’i sahipsiz bırakmak istemeyenler için de elbette sabır gereklidir. Büyük laflar üretmek yerine küçük adımlar atalım. İnsanlarımızın kaynaşması için, güven ortamının oluşması için, sosyal ve siyasal dayanışmanın doğal bir hal alması için, küçük adımlar bazen yeterlidir. Bu küçük adımlar zamanla daha büyük adımlara vesile olacaklar.

           Bir maraton koşusu küçük bir adımla başlıyor değil mi? Bir alfabeyi öğrenmek bile bir harfle başlıyor değil mi! Bunu bile kavramayanlar neden büyük ve içi boş laflarla uğraşıyorlar?

Yorum Yaz