matesis
dedas

Ö(ğ)ren Bayan

Ö(ğ)ren Bayan

İnsanın kendi kimliğini oluşturma sorumluluğu vardır.Bu kişi Müslüman ise bu kimliğe paralel bir ilerleme söz konusu olmalıdır.Zira Kur'an'ın öngördüğü 'Erdemli insan modeli' ancak bu paralellik söz konusu olduğunda oluşabilir.

İnsan cinsinden objektifimizi kadın kimliğine çevirerek kendimizce tanımlamak istiyoruz.Tanımlamaktan kastımız aslında tanımak.

  Allah,kadın kimliğini kul olarak niteliyor Kur’an-ı Kerim’de.Varlık amacının kendisine kulluk olarak tanımlıyor.Çatı olarak gördüğümüz bu kimliğin alt kimlikleri vardır muhakkak.Bunlar;anne kimliği,eş kimliği,cinsi kimlik olarak sıralanır.Bu tarz kimliklerin bazen kadının asıl misyonu önüne geçirilip dar bir alanda hapsedildiğine şahit oluyoruz.Burda en çok suistimal edilen kimlik, annelik kimliğidir.Bu kutsal kimliğin, sözde hakkını vermek amacıyla farklı tanımlamalarla kadına vicdan yaptırılıp toplumun inşasından uzak tutulmaya çalışılmaktadır.Burda şöyle bir eleştiri yapılabilir.Kadın annelik kimliğinin hakkını verebilirse; yani çocuklarının kimliğini oluşturabilirse toplumu inşa etmiş olmaz mı?Beklenilen eleştiri, değil mi?Bu eleştiriye şöyle bir soru yöneltmek istiyorum.Kimliğini oluşturamayan bir anne ne derece çocuğunun kimliğini(şahsiyetini) oluşturabilir?

PEKİ kadın kimliğini nasıl oluşturmalıdır?Bunun cevabı elbetteki ilimdir.Bilgi ve bilgi ahlakını edinmiş bir kadın kendini gerçekleştirmiş ve kimliğini oluşturmuş demektir.

 Kimliğini ilimle inşa etmeden bir kadının annelik yapacağına inanmak büyük bir yanılgıdır.

 Kadının İlmi Konusunda Olumsuz Algı

Bu mesele çok konuşuldu,konuşuluyor ve sanırsam hayat var oldukça da konuşulacaktır.Mühim bir mesele olmasından dolayı çok yadırganmasa gerek.

''İlim talep etmek kadın erkek bütün müslümanlara farz-ı ayndır.(İbn Mace,Mukaddime,17)Bu hadisi kimileri ''İlim sadece erkeklere farzdır.Kadınlar kırsın dizini evinde otursun'' olarak anlamış ve yorumlamıştır.Bu zihniyetin çarpıklığının sebebi,dini amuda kaldırıp anlamaktan başka bir şey değildir.

 Kadının bu olumsuz kimliği yüzyıllardır devam etmiş ve etmektedir.Kadının ilim tahsil edemeyecek kadar eksik olduğunu ve buna güç yetiremeyeceğini tabiri caizse aklının noksan olduğunu söylemişlerdir.Bu durumdan çok önemli alimlerimiz bile etkilenmiştir. Prof.Dr.İbrahim Sarmış,''Rivayet Kültürü ve Olumsuz Kadın Algısı'' kitabında bu durumu  şöyle açıklamaktadır.''Toplumsal gelişme,anlayış ve zihniyet değişikliği,toplumun tüm katmanlarını etkiler.Bu değişimden birer insan olan İslam alimlerinin etkilenmediğini sanmak yanlış olur.Bu sebeple eski örf,adet ve geleneklerle, dış kültürün etkisiyle ,Hz. Peygamberden sonraki zaman dilimlerinde kadınlara yönelik olarak gelişen olumsuz zihniyet İslam alimlerini etkilemiş ve bu husus onların eserlerine de yansımıstır.Bu durum onların yazmış oldukları tefsirlerde,hadis şerhlerinde,ahlak,eğitim taasavvuf vb.kitaplarda gözlemek mümkündür.Nitekim İmam Gazali(ö.505/1111) yazmış olduğu İhyau Ulumiddin adlı eserinde bu bakış açısıyla hareket etmiş ve kitabının Nikah bölümünde bizim eleştirdiğimiz ''Aklı ve dini eksik olduğu halde,akıl sahibi erkeklere galebe çalabilen sizden başka varlık görmedim.''  rivayetini delil olarak almıştır.Bu da siyah tondaki kadın algısını bize net bir şekilde göstermektedir.

 

 

  Algının Bertaraf Olması

 Kadının ilim konusunda çoğu zaman ders verdiğini,kadın alimlerimizin rahle-i tedrisinde birçok erkek alimin yetiştiğini tarih bize resmediyor.Bu alim kadınlardan olan Zeyneb binti el-Kemal'in medreselerde,saraylarda ve çeşitli ilim merkezlerinde ders verdiği anlatılır.Zeynep binti el-Kemal’in  ders halkasında sadece kadınların değil 400 erkeğin bulunduğu ve bu 400 kişinin arasında birçok alimin olduğu söylenir.

“Medine’de Aişe binti Abdurrahman, fetva veren çok meşhur hanım âlimlerdendi. Dönemin birçok fetva veren âlimi ona danışmadan fetva vermezdi. Ummu Derda yine bunlardan biridir. “Tuhfetu’l Fukaha” kitabının yazarı imam Alauddin Semerkandi’nin fakihe bir kızı vardı. Adı Fatıma idi. Bu hanım âlimden ders alan bir talebesi, onun “Tuhfetu’l Fukaha”sını “Bedaiu’l Sena’i” adıyla şerh eder. İmam Semerkandi daha sonra kızını, bu talebesi ile evlendirir. Bu talebe, günümüzün ünlü Hanefi âlimlerinden İmam el-Kesani’dir. İmam Kesani daha sonra eşi Fatıma ile Halep’e ders vermek için gider. İmam Kesani’nin talebeleri der ki, bazen hocamıza zor sorular sorardık ancak o bizden izin alıp evine giderdi. Evden döndükten sonra bize zor sorunun cevabını çok detaylı bir şekilde anlatırdı ve bu sıkça olurdu. Sonra anladık ki İmam Kesani bu soruların cevaplarını almak için eşi Fatıma’ya gidiyor ve ondan aldığı cevapları getirip bizimle paylaşıyordu.”

 Bütün bunlar şunu gösterir ki toplumun inşası için, toplumun diğer yarısı olan kadın kimliğinin inşa olması gerekir.Zira bunun en etkili ve gerçekçi olan yolu da ilim ve ilmin yuvalarıdır.

 Günümüzde kadınların ilimden uzak durması ve tutulması tamamen bir akıl tutulması ve bir  yozlaşmadır.Kendini ilimle,edeple inşa edemeyen kadın ;inşa için başka şeylere yönelmesi toplumun  katliamı ve kimliksizleşmesi demektir.

Kadın; düşünen,öğrenen,öğreten ve üreten olmalıdır. Ne vitrinlerde süs bebeği ne de elinde ilim tahsil etme yetkisi alınmış bir süs bitkisi olmalıdır.

Kadının üst kimliği kulluğudur.Diğer kimlikleri bu kimliğin sac ayaklarını teşkil eder.Kadın kimliğini oluşturan unsurların sıralaması değiştirilmeye kalkışıldığında;kadın elinde danteliyle, mutfakta pişirdiği iki kap yemeğiyle görevinin bittiğini sanar.Sonra piyasada anneli yetimler çoğalır ve çocuklar neden böyle diye hayıflanır dururuz.

 Vahyin ışığında yetişmiş bir kadın kimliğinin oluşması ve ümmü’l ümmet olmaları ümidiyle...Selam ile.

 

Yorumlar

Image
sedat
23.10.2014 / 18:41

bayanların kendilerini örmesi lazım...

Yorum Yaz