matesis
dedas

“Oruç, Bir Anne Tebessümüyle Durdu Başucumuzda”

“Oruç, Bir Anne Tebessümüyle Durdu Başucumuzda”

Ramazan, üstad Sezai Karakoç’un o güzel ifadeleriyle, bir anne tebessümüyle durdu başucumuzda. Bir anne gibi teselli etti bizi.

Sezai Karakoç’un Samanyolu Ziyafeti adlı kitabında Oruç hakkındaki şu dizeleri manidardır;

Oruç, ruhun sesi gelir her yıl

Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize

Ramazan ayı bir misafirdir her yıl gelip geçer, en güzel konuktur bize. Yılda bir kez gelip, bedenimizi ve ruhumuzu temizler.

Evet, bir aylık misafirimiz olan Şehr-i Ramazan geldi ve gidiyor. Modern çağın en hızlı çağındayız bizler. İşlerimizi hızlı hızlı yapıyor, plan programlar, iftarlar, sahurlar… Hep hızlıyız. Bir hızla hayatımıza insanlar giriyor, bir hızla çıkıyor. Alışıyoruz. Ramazan da öyle mi acaba bizim için?

Gelirken hem neşe hem hüzün getiriyor Ramazan. Giderken de hüzün bırakıp sevinç veriyor üzerimize. Üstad Sezai Karakoç’un o güzel ifadeleriyle, bir anne tebessümüyle duruyor başucumuzda Oruç. Bir anne gibi teselli ediyor bizi. Yüreğimiz, kuş sesleriyle doluyor oruçla. Gözle görünmez bir gusül oluyor bize, teyemmüm… Dört başı ma’mur bir sıhhat… Nasıl da değişiyor halimiz. Uzaklar yakın oluyor. Bir bardak suyun bile rengi, tadı değişiyor. Her şey şölen artık bizim için. Oruçlarımız, ruh şölenlerine dönüşüyor oruç gibi oruçlarla! Biraz daha Allah’a, biraz daha kendimize, içimize, biraz daha insanlığa dönüyoruz.

Oruç, bizi özleyerek geliyor. O gelince, Sezai Karakoç; ruh deccali gidiyor, ruh mehdisi geliyor. Yine gelmek üzere gidiyor Ramazan. Biz onu özleyeceğiz. O da bizi özleyecek. Onunla iken diğer ibadetler de daha bir güzeldi. Oruç, diğer ibadetleri de beraberinde getiriyordu. Daha çok Kur’an okuyor, namaz kılıyorduk. Üstad yine öyle hüsn ile, hüsn-i ta’lil ile namazla orucun birbirine âşık olduğunu, birbirini çağırıp durduğunu söyler Samanyolunda Ziyafeti’ndeki kitabında…

Zaman daha bir kıymetlenir diyor yine üstad Ramazan ayı için. Vakitlerin daha farkında oluyoruz oruçla. Sanırım, ne kadar koşturmaca içinde olursak olalım, oruç ayındaki zamanın güzelliğini diğer aylarda yaşayamıyoruz. İkindide Kur’an okumanın güzelliğini mesela. Gece, namaz kılmanın başkalığını. Her türlü bereket oluyor oruç. Bütün kötü duygulardan arınma, Allah ile aramızda yakınlaşma, içimizle daha çok söyleşme, eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımız ve geçmişteki ve gelecekteki bütün insanlarla hemhal olma… İşte bereket…

Çocukluğumuzdaki ramazanları unutamıyoruz hiçbirimiz. Aslında her yaşta geçirdiğimiz ramazanları unutamıyoruz. Çünkü her biri farklı mevsimlere gelmektedir. Kış oruçları, sonbahar, ilkbahar ve yaz oruçları. Hepsi ayrı izler, renkler ve tatlar bırakıyor bizde. Geçmişle yaşama imkânı sunuyor bize bir nevi. Ruhun dipdiri kaldığının işareti… “Oruç, manevi derinleşmedir.” “Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı.”

Tantanasız, protokolsüz, törensiz bütün samimiyetiyle geldi ve öylece gidiyor Ramazan. Mukabeleler, camiler, iftarlar, fuarlar, teravihler, buluşmalar, hilaller, siyah iple beyaz ipin ayrılabildiği vakitler, itikaflar, muhalefetler, uzlaşmalar, patlamalar… Bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi… Dualarımız… Ve bayram…

Bayrama ulaşmanın sevinci, Ramazan’ın beraberinde getirdiği güzelliklerden ayrılmanın üzüntüsüyle karışır hep. Bir burukluk olur içimizde. İçimize dönmeyi de onunla başarabilmiştik. Hem kalabalıkla hem kendimiz. Oruç, hem bedenimizi hem ruhumuzu temizlemek için gelmişti. Onu güzel karşılayıp hakikatli uğurlamak gerekti. Temizlikler, alışverişler yapıldı. Hediyeler, harçlıklar hazırlandı.

Bayramlarımız gerçek bayram mı diye düşünürken tekrar üstadın “Samanyolunda Ziyafet” eserini okumak düşüyor nasibimize. Ve bayram ediyor ruhumuz oruç yazılarını okudukça. Cennet fragmanı! Biz, sahabenin kardeşlerimiz dediği ahir zaman ümmeti olarak ne yeterince üzülebiliyor ne de yeterince sevinebiliyoruz dünyadaki ahvalimize. Bir yanda zulümler, bir tarafta eğlenceler… Nasıl bayram yapacaksınız diyor bir tarafımız? Bayram yapmak hakkını bize ikram eden kim? Rabbimiz! Geri çevrilir mi O’ndan gelen ikram? Öyleyse?.. Üstad Sezai Karakoç’a kulak veriyoruz yine: “Haykırarak ağlamalı mı bayram gününde. Bu da olmaz. Çünkü: bayramın da bir hakkı var üstümüzde. Bayram şekerini zakkum meyvesi yapamazsınız. Gecenin gece, gündüzün gündüz olduğu gibi, bayramın da bayram olması lazım, hiç olmazsa bir nispet derecesinde.”

Oruç yazıları diriltiyor ruhumuzu. Diriltecektir. Yemeyen ve içmeyen meleklere öykünüyoruz adeta okudukça. Okuma gruplarımızda da oruçlu halimizle birlikte okudukça, yeniden ve yeniden okuyup konuşabileceğimiz bir eser olduğuna kani oluyoruz Samanyolunda Ziyafet’in.

Bayram… Önce, bayram namazıyla, Allah ile buluşuyoruz. Sonra sevdiklerimizle. Bayramlar bayram olur oruç halimizle. Ta ki tekne orucu tuttuğumuz yıllardan başlarız metafizik âlemde buluşmalara. Orucu, kırmızı horoz, hindi veya kuş cinsinden bir şey zannettiğimiz yıllardan itibaren yılların yıllara, acıların sevinçlere, kederlerin, müjdelere eklenmesiyle, geçmiş oruçlarımızla da cem oluruz. Hikmete nail olarak. Bütün ruhlarla buluşma vaktidir bayram. “Bayram bize bir bir zaferler gördürür. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer…”

İslamın bayramlarında, halkın çehresi ulvi bir anlam kazanır. Sanki cennetten inmiş bir topluluktur, bir gök toplumudur halk. Ruhlarımız kapılarını sonuna kadar açmış ve ruh alışverişimiz son haddini bulmuştur gecesinde ve gündüzünde bayramların.”

Bayramlarımız “Cennet” olsun. (Derleme, Sezai Karakoç, Yasemin Kapusuz Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları)

Tebessüm niyetine Nasreddin Hocamızın Ramazan ayı hakkındaki şu nüktesi ile Ramazandan mutlu ve umutlu ayrılalım.

Nasreddin Hocaya sormuşlar:

- Hocam Ramazan bizden memnun mu, onu memnun edebiliyor muyuz?

Hoca cevaplamış:

- Memnun olmasa her sene 10 gün önce gelir miydi?

İman ve imkân üzerine nice Ramazanlara… Hayırlı ve Bereketli Bayramlar.

Yorum Yaz