tatlidede

Oruç Tutmak / Sabır Eğitimi

Oruç Tutmak / Sabır Eğitimi

Hz. Peygamber, bütün ibadetler gibi orucun da insan davranış­larını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret eder: “Oruç bir kalkandır. Oruç­lu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ‘Ben oruçluyum.’ desin. Bu canı bu tende tu­tan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun (açlıktan dolayı değişen) ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah, oruçlu için şöyle buyurur): ‘O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli ecir vardır.”'

Hz. Peygamber bu hadisinde orucu kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevi arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötü­lüklere, âhirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır. Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davra­nışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar içine girmeyecektir. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kal­kanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir.

Oruçluya yakışan, aç olmasına rağmen, yüzünden tebessümü eksik etmemektedir. Gönül kırmak, inanan insana, hele oruçlu bir Müslüman’a yakışmaz. Güler yüz ve tatlı dil, oruç ibadetinin ruhuna verdiği dinginlik­le birleşerek insanın ilâh! Rahmet esintisine ulaşmasını sağlar. İnananlar nefislerini körelterek ruhlarına huzur veren ve gönüllerinde sevgi, mer­hamet, şefkat duygularını artıran orucun aydınlığını, yaptıkları hatalarla gölgelemekten sakınırlarsa karşılığını fazlasıyla göreceklerdir. Oruçlunun ayrıntı sayılabilecek fakat orucunu güzelleştirecek davranışlarda bulun­ması, mahzurlu davranışlardan sakınması ona bambaşka mânevî boyut­lar kazandıracaktır.

“Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. buyuran Peygamber Efendimiz, Allah’ın rızasını elde etmek niyeti ile aç kalmaktan dolayı ağızda oluşan kötü kokunun bile böylesine güzel bir niyetten kaynaklandığı için Allah katında ayrı bir anlam ifade ettiğini be­lirtmektedir. Kaldı ki oruçlunun orucunu güzelleştiren hususlardan biri de ağız ve diş temizliğidir, Nitekim, “Oruçlunun iyi davranışlarından birisi, misvak kullanmasıdır.” rivayeti bunu ifade etmektedir.

Oruç, kişiye ahlâkî güzellikleri kazandırması bakımından da çok önemlidir. Çünkü oruç insana sabır, takva ve şükretmeyi öğretir. Kişi bir yandan orucum bozulur endişesi ile nefsinin arzularından sakınırken, öbür yandan da istenilen şekilde oruç tutabilmek için iyi hasletler sergile­meye çalışır. Tuttuğu her oruçta nefsine hâkim olma kabiliyetini geliştirir. Bu ayda sabır, müminin bütün benliğini kaplar. Geçici bir süre uzak ka­lman maddî gıdaların yerini mânevi gıdalar alır. Artık kalp, Allah’ın adı anıldığında ürpermeye başlar.

Oruç, bir sabır sınavıdır. İnsan oruçlu iken önünde duran yemeğe eli­ni uzatmaz, kötü söz söylemez, kem gözle bakmaz, başına gelen her türlü olumsuzluğu olgunlukla karşılar. Oruçlu olduğu sürece açlığa, susuzluğa ve her türlü günah ve kötülüğe karşı sabreder. Bundan dolayı da Allah Resûlü, “Oruç, sabrın yarısıdır.’ buyurur.

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” buyrulmuştur. Oruç, insanın kötülüklere karşı oluşturduğu mânevî korunma hâli olan takvayı, muhkem ve sağlam bir kalkana dönüştürür. Bundan dolayı oruç yalnız belirli bir zaman yeme ve içmeden el çekmek değil, aynı za­manda her türlü kötülükten sakınmak için iradenin güçlendirilmesi eğiti­midir. Oruç sayesinde o, ruhunu ve gönlünü takva ile besler. Yine oruçla ilgili âyette yer alan, “...lealleküm teşkürûn.” (Umulur ki şükredersiniz.) ifa­desi de hem oruç konusunda tanınan birtakım ruhsatlar için şükretmeye hem de belli saatlerde el çekilen nimetlerin kadrini anladıktan sonra, on­ları bahşeden Allah’a karşı tazim ve şükür görevinin yerine getirilmesinin gereğine işaret etmektedir. İbadetleri yerine getirmeye gayret eden kişinin Allah’ın kendisine verdiği sayısız nimetlerden istifade etmesine karşılık şükretmesi, kulluğunun bir gereğidir. Çünkü o yaptığı bütün ibadetleri Allah ın lütuf ve ihsanı sayesinde yapılabildiğinin farkındadır. Oruç ve Ramazan ile ilgili hükümleri beyan eden âyetlerin sonunda yer alan, “leallehum yerşüdun. (Umulur ki doğru yolu bulurlar.) ifadesinin de oruç tutanların Ramazan boyunca edinilen değerlerle donanacakları ve doğru yolu bulma çabası içinde olacakları anlamına geldiği söylenebilir.

Hz. Peygamber, “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” buyurmaktadır. Oruç­lunun yalandan, yalancı şahitlikten, iftiradan, dedikodudan, kötü söz ve dav­ranışlardan uzak durması, orucun en önemli âdâbındandır. Dedikodu, gıybet gibi fiiller, aslında hiçbir zaman Müslüman’a yakışmaz. Müslüman, dürüsttür, dosdoğrudur. O, gönül kırmaz, küs durmaz. Yüce Allah, gıybet et­meyi, insanın ölü kardeşinin etini yemesine benzetir. Gıybet, genel olarak günah olsa da oruçluyken gıybet etmek daha kötüdür. Zira gıybet, orucun bereket ve sevabını siler. Pek çok âlim gıybetin orucu bozmayacağını ka­bul etse de ibn Hazm gibi bazı âlimler oruçlunun gıybet etmesi hâlinde orucunun bozulacağını bile söylemişlerdir.

Kutlu Nebî’nin, “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” hadisinde de oruç ibadetinin şekil şartlarının ötesinde, birtakım derunî özelliklerinin olduğu vurgulanmaktadır. Kulun kemale erip olgunlaşmasına katkı yapan ibadetler, ahlâktan ayrı düşünüle­mez. Hakkıyla kılınan bir namaz insanı nasıl kötülükten alıkoyarsa hak­kıyla tutulan oruç da böyledir. Oruçtan istifade edebilmesi için kişinin sadece midesiyle değil bütün organlarıyla oruç tutması gerekir.

Oruçlu için mûstehap olan hususlann başında sahura kalkmak gelir. Sahur yemeği bereketli bir yemektir. Peygamber Efendimiz, Müslümanlar ile Ehl-i kitabın oruçları arasındaki en büyük farkın sahur yemeği oldu­ğunu ifade etmiş, az bir şeyle de olsa sahur yemeği yememizi tavsiye etmiştir. “Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır.” hadisinde Allah Resülü sahurun Ramazan gecelerinin bereketli vakitleri olduğuna işaret et­miştir. Namaz kılmak için ya da Ramazan gecelerindeki sahur yemekle­rinin bereketini yakalamak için uyanmak, aslında kulluğa uyanmaktır. Orucu tüm şartlarına uyarak, müstehap olan uygulamalarıyla tutmak onu daha da güzelleştirecektir. Böylece sadece oruç tutanların girebilecekleri Rcyyân Kapısı'ndan geçerek Allah’ın rızasına ve cennetine girenler arasına girmek mümkün olabilecektir."

Ramazan ayının müstehap olan uygulamalarından biri de iftarlarımı­zı acele yapmak, akşam namazını kılmadan önce oruçlarımızı açmaktır. Allah Resülü akşam namazını kılmadan önce orucunu birkaç yaş hurmayla, hurma bulamadığı zaman kuru hurmayla, o da yoksa birkaç yudum suyla açardı. Orucu hurma gibi tatlı bir şeyle açmak ise mendup, başka bir deyişle hoş bir davranıştır. Belki bu uygulama, bu güzide meyvenin tadı ve bereketiyle, Ramazan’ın tadına ve bereketine çok yakışmasındandır. Resûlullah’ın (sav) kış günlerimle kuru hurma ile yaz günlerinde ise su ile orucunu açtığına dair rivayetler de vardır.

Oruçludan yapması beklenen güzelliklerden biri de Kur’an’ın indi­rildiği bu mübarek ayda çok Kur’an okumaktır; Bilindiği gibi Hz. Peygam­ber, Ramazan gün ve gecelerinde bol bol Kur’an okurdu. Genç sahâbî İbn Abbâs, Rahmet Elçisi’nin Ramazan ayında Kur’an ile ilişkisini şöyle tasvir etmektedir: “Allah Resûlü insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin zirve­sinde olduğu zaman ise Cibrîl ile çokça buluştuğu Ramazan ayı idi. Cibril Ramazan’ın her gecesinde Peygamber’le buluşur ve onunla Kur’an’ı karşı­lıklı okurlardı...” Önce Hz. Peygamber, Cibril’e okurdu, buna "arz" denir­di. Sonra aynı âyetleri bu defa Cibril okurdu ki buna “mukabele” denirdi. İşte Cibrîl-i Emin'in Allah Resûlü ile yapageldiği Ramazan mukabeleleri asırlardır geleneksel bir şekilde hemen hemen bütün camilerde tatlı bir yadigâr olarak devam etmiş ve âdeta orucun, Ramazan’ın ayrılmaz bir par­çası hâline gelmiştir.

Kur’an okumanın yanı sıra iftar ve sahur yemeklerinde dua etmek de orucun âdâbındandır. Allah Resûlü Ramazan ayları dışında da sofrada dua ederdi. Peygamber Efendimiz, yemek yediği zaman, “Bizi yediren, içiren ve bizi Müslüman yapan Allah’a hamdolsun.” “Güzellikle ve bereket dilekleriyle dolu, ama bir o kadar yetersiz olan ve dilimizden düşürmediğimiz, vazgeçemedi­ğimiz tüm övgülerle sana çokça hamd ediyoruz ey Rabbimiz! diyerek Allah’a olan şükrünü ifade ederdi. Peygamber Efendimiz orucunu açtığı zaman, “Susuzluk gitti, damarlar suya kavuştu. İnşallah orucun ecri de hâsıl oldu.” şeklinde veya “Ey Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin rızkınla orucumu açtım” diyerek orucunu açardı. Yemek yedikten sonra da, “Oruçlular yanınızda iftar etsin, iyiler yemeğinizden yesin, melekler size dua etsin.” diye dua ederdi. Hz. Peygamber ayrıca adaletli yönetici, iftar etmek üzere olan oruçlu ve mazlum kişinin duasının geri çevrilmeyeceğim söyleyerek if­tarda dua etmeye teşvik ederdi.

Ramazanda iftar yemekleri vermek, Rezzâk olan Rabbimizin bize verdiği rızıkları kardeşlerimizle paylaşmak, Halil İbrahim bereketini umdu­ğumuz sofralarda buluşmak bize mânevî ecirler kazandırır. Bazen bir tek hurma bile cennete vesile olur. Âişe validemiz anlatıyor: “Yoksul bir kadın, iki kızını yüklenmiş kapıma geldi. Ben de kendisine üç kuru hurma verdim. Kızların her birine birer hurma verdi. Yemek için bir hurma da ağzı­na attı. Derken kızları annelerinin ağzındaki hurmayı da yemek istediler. Kadın yemek istediği hurmayı hemen ikisinin arasında pay etti. Onun bu hâli benim pek hoşuma gitti. Allah Resûlü’ne kadının bu davranışından bahsettim. Efendimiz buyurdular ki: ‘Bu hurma hatırına Allah ona cenneti vacip kılmıştır. Veya bu hurma hatırına onu cehennemden azat etmiştir.”

İftar sofralarına mümkün mertebe yoksulların davet edilmesi bir ta­rağın dişleri gibi birbirine eşit olan insanların aynı sofra etrafında buluş­masını sağlar. Allah Resülü, “Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." buyurarak iftar davetlerini teşvik etmiştir. Yemeklerde israfa kaçılmaması ve sünnete uy­gun davranılması gerekir. Allah Resülü, misafiri olduğu ev sahibine ken­disi dua ettiği gibi ashabına da dua etmelerini tavsiye etmiştir.

Oruçtan nasibi aç kalmaktan öteye geçmeyen kimselerin durumuna düşmemek için gözler, kulaklar, eller, ayaklar, kalp ve ağız, mideyle bera­ber oruç tutmalıdır. Allah Resülu’nün uyarıları oruç tutarken de rehberi­miz olmalıdır.

Dursun Ali Coşkun

Kaynak: Hadislerle İslam

 

Yorum Yaz