matesis
dedas

Osmanlı İmparatorluğunu İçerden Bir Adam Yıktı! (2)

Osmanlı İmparatorluğunu İçerden Bir Adam Yıktı! (2)

Bir adamın ihaneti bir devleti yıkmaya yetiyorsa, neden bir adamın sadakati de bir devleti kurmaya ve kurtarmaya yetmesin?

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Reisi Cumhur, Ahmet Davutoğlu’nun da Başbakan olması, başta onların ve bu harekete/davaya gönül vermiş olan insanların günlük, küçük ve kişisel hesaplar peşinde olmadıklarını aksine kişisel hesaplarını ve kişiliklerini sahip oldukları "Mefkûreye" feda edebileceklerinin/ettiklerinin ve sadakatin göstergesi sayılabilir. Ve ancak böylesi bir sadakat ile böylesi bir mefkûreye sahip olanlar, milli politikalar oluşturup geliştirebilirler...

İçerden biri(leri)nin eliyle enjekte ettirilen virüs neticesinde 'hasta adam'a dönen Osmanlıyı hatırlayın! İşte o güçlerin uzantıları olan günümüz emperyalist ve küresel güçler, içi boşaltılmış olan kardeşliği yeniden tesis eden, gücünü dış mihraklardan değil de halktan alan ve ekonomik istikrarla birlikte İslam âlemine kaybettikleri maziyi ve sahip olmaları gereken sorumluluk ve özgüveni hatırlatan Sayın Erdoğan ve Davutoğlu’nun varlığından rahatsız olmaktadır. Zira Ak parti, Erdoğan’ın Reisi Cumhur, Davutoğlu’nun Başbakan olmasıyla siyasi bir parti olmaktan ziyade; “batıcı ve gayri milli bürokrasiyi, millileştirme” hareketine dönüşmüştür.

Burada yine “Batılılaşma İhaneti” kitabının önsüzünden bir pasajla devam etmek istiyorum:

“Artık bir takım tabuları bir tarafa atıp hiçbir baskıdan yılmadan doğruları kesin olarak koymanın zamanı gelmiştir. Yarım asırlık bir geçmişe bakan Cumhuriyet devri nesilleri, sloganlar ve vecizlerle doldurmuş kafalarını ağır ağır yeni bir mili oluşumun tan ağırtılarına doğru kaldırıyorlar. Zamanla yok edilen aydın direnme gücünün yeni belirtileri fark ediliyor. Halkımız artık mukavemetinde yalnız kalmadığını, bir aydınlar kitlesinin kendi davasının bayrağını taşımaya hazır olduğunu sevinçle hissediyor. Meselelere tarihimiz açısından bakan bu aydınlar yarınki Türkiye’nin habercisi olmanın mesuliyet duygusu içindedir.”

Kitabın giriş bölümünde ise şöyle denilmektedir:

“At izinin it izine karıştığı günümüzde neyin güzel neyin çirkin,  neyin haklı neyin haksız, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda da aynı bulanıklık sürüp gitmektedir. Bazı mihrakların kasten doğurduğu bu bulanıklık, günümüzde gençliğin kafasını karıştırmaktadır. Bütün ömürleri devlet ve millet düşmanlığının müşahhas örnekleri ile dolu şahsiyetlerin aksine, ömrünü imanı, milleti ve devleti yolunda tüketenlerin olarak sunulması bu vasatta çelişkileri arttırmakta; gençler, yakın tarihimizin sayfalarını çevirmekten adeta ürkmektedirler. Çünkü daha önce kaynaklarca olarak tanıdıklarının , olarak tanıdıklarının olduğu gerçeği karşısında düştükleri sıkıntının rahatsızlığı içindedirler.

Paşa’nın yabancı müşavirleri

Tanzimat Fermanını Fransız kanunlarından tercüme yönü ağır basan Ceza kanunu takib etti (1840). 1841’de ise, yine Fransız modeline uygun bir ticaret kanunu hazırlandı. Fransız medeni kanununa benzer bir medeni kanun yamak için hazırlıklara girişildi. Ulema, bu tür kanunlaştırmaları tenkit etmeye başladı. Meclis-i Vâlâ’ da Ticaret kanununu şeraite uygun olup olmadığı sorulduğu zaman, Reşid Paşa küstahça bir cevap verdi: ‘Şeriatın bu konuda yapacağı bir şeyi yoktur.’

Reşit Paşa’nın bu kanunlaştırma faaliyetlerinde ve diğer faaliyetlerinde yabancı bazı yardımcılardan faydalandığı anlaşılmaktadır. Nitekim tekrar İstanbul’a dönüp vazife aldıktan sonra, Fransa’da iken tanıdığı kimseleri yanına toplamaya başlamıştır. Bu maceraperestlerin çoğu Paris’in gazete idarehanelerinden veya bulvarlarından toplanmıştı. Fransa’da bedava politikacılık yaparken, Türkiye’ye gelir gelmez dolgun maaşlara nail olan bu adamlar ıslahat işlerinde mütehassıs sıfatıyla istihdam edildiler. Bu efendiler de derhal bir (Comite de Salut Public) halinde içtima ederek muhtelif nezaretlere tekabül eden bir takım tali komitelere ayrıldılar. Bu meydanda bizzat Doktor Barachin’in reisliği altında bir murakabe komitesi teşkil etti. Bu adeta kâğıt üzerinde mükemmel bir ıslahat hükümetiydi. Böylece Reşid Paşa’nın Fransa’dan getirdiği avenesiyle hükümet içinde hükümet kurduğu anlaşılmaktadır.”

Bugün AK Parti hareketinin Sayın Erdoğan’ı Reis-i Cumhur ve Sayın Davutoğlu’nu Başbakan yapması tarihte yaşanmış olan bu müessif ve müessir olayların ve gelişmelerin güncellenmesini arzu edenlerin heveslerinin kursaklarında kalması ve bu minvalde karşı bir atak ve başkaldırıdır. Halkın desteğini de arkasına alan bu hareketin bu ‘Mefkûreden’ ayrılmaması için dua etmek gerek!

 

Yorum Yaz