tatlidede

Pamuk Eller Cepte, Hakiki Din Tatilde

Pamuk Eller Cepte, Hakiki Din Tatilde
Yalanı din diye tanıtan din bezirgânlarına dair…

            Size yaklaşık 6 yıl önce yaşadığım bu hikâyeyi bir anı paylaşımı olsun diye yazmadım… Sizde çevrenizi bahsedeceğim kitaptan ve ona benzer kitaplardan arındırın diye yazıyorum… Sizlere ülkemde; bin, yüz bin değil milyonlar basan bir kitaptan, kitaplardan bahsedeceğim… Bu kitabı, kitapları yazan eller bana; “uydurup durdukları sözleri, bu Allah’tandır” diye satan Ehli Kitap din pazarcılarını hatırlatmaktadır… Ehli Kitapta din pazarcıları olur da bizde olmaz mı?

       Konya’nın bir köyüne “İmam” olarak atanmıştım… Öğretmenlik hayalleri ile gittiğim İlahiyat Fakültesinden, 28 Şubat kararlarının bir mağduru olarak mezuniyetimin üçüncü yılında “vekil imam” sıfatıyla görev alabilmiştim… Acemi bir imam olarak başladığım görevde beni bekleyen birçok zorluktan habersizdim… Gençliğimde okuduğum romanlardaki “imam profilini” canlandırmak isteyen, idealleri olan bir imamdım…

         Ramazan ayına denk gelmişti atanmam… Bunun için köyün bütün gençlerini camide bir arada görme imkânım olmuştu… Bana insan dolusu bir köy verilmiş ve o köye “örnek bir insan”, “önder bir insan” olma sorumluluğu yüklenmişti… Genç ve çocuklarla ilgilenmeye başlamış ve kısa zamanda halkın sevgi ve güvenini kazanmıştım...

         Gittiğim birçok evde çocukluğumdan beri bildiğim ve uydurmaları ile meşhur bir kitabı görüyordum… “Eyvah bu kitap buralara kadar gelmiş” diye hayıflanırdım… Halka o kitabı mutlaka imha etmeleri gerektiğini aksi takdirde yanlış inanç ve amel sahibi olacaklarını söylüyordum… Yanlışlarını izah ediyor, ikna etmeye çalışıyordum…

       Sözlerime önem veren birçok kişi söz konusu kitabı imha ediyordu... İçlerinde dediğimi yapmadığı halde yaptığını söyleyen bir amca vardı… Kıyamamış o kıymetli(!) kitaba… Eşi hasta olduğu için kitabı almıştı ve kitap eşinin başucu kitabı olmuştu… “Hüseyin” bu ailenin yetişkin bir ferdi idi ve gece derslerime devam ederdi… Benimle bazen dertleşirdi… Ama bende utandığı için gizlediği bir sevdiği vardı… Onunla evlenmek istiyor ama kız kabul etmiyordu…

          Hüseyin, çareyi söz konusu ettiğim milyonlar basan ve annesinin başucu kitabı olan “ARİF PAMUK”un “Dua ve Havas Ansiklopedisi” kitabına başvurmakta buldu… Oradan okuduğunu aynen uyguluyor ama her yaptığı başarısızlıkla neticeleniyordu… “Arapça duaları kâğıda yazıp silmiş, yazının silindiği suları içmiş, bitkilere okumuş yemiş, her gün binlerce kez dualar etmiş” Kısacası Arif Pamuk’un uydurduğu ve uydurmaları naklettiği kitap ve kitapları derman bellemiş ama dertten başka bir karşılık görmemiş…

           Kara sevda vurur başa… Delirme noktasına gelir Hüseyin… Bir ikindi vakti telefonum çalar… Telefondaki bir aydır köyde olmadığı için göremediğim Hüseyin idi… Bana “Hocam beni iyi dinle ve sakın bana muhalefet etme” diyordu bende devamında ne gelecek diye merak ediyordum “Tamam, söyle” dedim… “Bak biraz sonra mezarlıktaki ölüler dirilecek… Sen hemen o köyü terk et… Köyün çıkışında doğan beyaz bir araba seni bekliyor, zaman kaybetme…” diyor ve konuşmasına devam ediyordu, sözlerini bölmeme izin vermiyordu…

             “Hüseyin şimdi kontörün biter, kapat ben arayayım” dedim… “Yok, hocam insanları hakka davet etmem için Allah bana sonsuz kontör gönderdi” dedi ve tık telefon kapanmış, kontörü bitmişti… Anladım ki Hüseyin kafayı yemiş… Meğer bir ay boyunca Konya’da abisinin evine kapanmış Arif Pamuk’un dediklerini uyguluyormuş… Aradım Hüseyin’i; “hocam hala çıkmadın mı? Ne olur çık o köyden“ diyordu “tamam, çıkacağım” diyerek oyalıyor, onu anlamaya çalışıyordum…

            Hüseyin’i psikiyatri bölümüne yatırdılar… Hüseyin oradan çıktı ve çıktıktan bir sene sonra yine aynı hastalığa yakalandı… “kendisine kitap indiğini, kendisinin Hz. Âdem, Hz. İsa ve Hz. Hüseyin olduğunu, Mevlana’ın annesi ile görüştüğünü vs.” söylüyordu… Bir gün babası bana “hocam Hüseyin dün Kur’an’ı ayaklarının altında çiğnedi, beni ve annesini dövdü, odaya kapattık ona yaklaşamıyoruz sen bir okusan olmaz mı?” diye ricada bulundu…

              Hüseyin’in yanına vardığımda aynı saçmalıklarını tekrarlıyordu… “Sen Kur’an’ı çiğnemişsin, anneni babanı dövmüşsün doğru mu?” dedim “evet yine yaparım” dedi ve “ Kur’an bir yalan, sende bir kâfirsin, onlarda annem babam değil” dedi… İşin kötüye gideceğini anlamış ve sabır diliyordum… Çünkü kendinde olmadığını biliyordum… Gözlerini bana dikmişti… Gözleri kıpkırmızı olmuştu, sanki içinden ateş fışkırıyordu, hayatımda hiç böyle bir göz görmemiştim… Üzerime yürümeye başladı, ben de ona sert bir tokat ile karşılık verdim…

           Hüseyin yere oturdu ve ağlamaya başladı: “Hocam beni kurtar” diyerek yardım istiyordu… Çaresiz bir halde, aynı tip hastaları aynı yere dolduran, hastaları daha hasta eden psikiyatri bölümüne yatırdık… İlaçların etkisi ile belli bir zaman sonra hastalığı yine başlamak üzere durmuştu… Benim de tayinim çıkmış, memleketime gelmiştim…

           Arif Pamuk’un kitapları kara sevda ile birleşince bir gencin akıl sağlığı ile oynamıştı…”Ucuz cennet, bedava kulluk, bir dua ötesinde sevgili, bir kalemin mürekkebinde aşk va’di, surelerin tekrarı ile gelen zenginlik vs.” masal dünyasını aratmayan, “uydurulması bedava satılması parayla” olan yalanlar… Nice bilgi ve bilinçten yoksun insanın umudu ve inancı ile oynadı bu zatı muhteremin(!) yazdığı tesiri büyük eserler(!)

        İnanın yüzyıllar öncesindeki vaizler bile kimi zamane ekran ve sahne vaizleri kadar uydurma nakletmiyorlardı, yalan yanlış din anlatmıyorlardı… Şeytan dahi bu kadar yalanı bir arada vermiyordur… Aynı zatın “Dua ve Havas Ansiklopedisi” isimli eserini açtığınızda  “tam bir din tüccarı” olduğunu göreceksiniz… İşte “din afyondur” sözü, tam da bu zatın yayınladığı eserlerle yaydığı dine uyuyor… Evet, Arif Pamuk ve benzerlerinin anlattıkları afyon dinidir…

         Aynı zatın yolunu bir de “Yusuf Tavaslı” denen zat izliyor… Arif Pamuk kadar olmasa da o da aynı yolun yolcusu… Hocam sadece bunlar mı diyeceksiniz? Değil elbette… Bunlar gibi daha nice hurafe erbabı kişiler var… Ekranların karşısında, internet ortamlarında, milyonların gözünün içine baka baka yalan söyleyen, Allah’a ve resullerine iftira atan hoca kılıklı, para ve reyting sevdalıları var…

      “Dualar, Surelerin Faziletleri, Dua ve Havas Esrarı” gibi yayınladıkları 50’nin üzerindeki eserleri ile tam bir din istismarı yapan bu zatların kitapları maalesef dini kitapçılarımızın çoğunun raflarını süslüyor… Ülkemde iki evden birisinde Kur’an  bulunmazken Arif Pamuk’un ya da Yusuf Tavaslı’nın eserleri ise mutlaka mevcuttur… Halkın nabzını tutan, halkın dilini çözen, nabza göre şerbet veren bu ve benzeri zatların eserlerinin halk üzerindeki etkisini varın siz düşünün…

       Bir kitapçıya; “bu eserler, dini yanlış tanıtan, yanlış Kur’an algısına sevk eden, peygamber adına yalan, iftira atmaktan ictinab etmeyen, zehirli ve kesinlikle yasaklanması gereken eserlerdir…” dediğimde kitapçının sözleri beni sarsmıştı:        “biliyorum hocam, bütün dediklerine katılıyorum… Ama halk istiyor hocam… En çok sattığımız kitaplar bunlar… Her yere gönderiyoruz…” demişti…

             Anladım ki bizim adam olmamız için daha çok zaman gerekiyormuş… Dinini yanlış tanıtan, dini bilinci zehirleyen eserleri, sırf para kazanmak için satıyor, pazarlamasını yapıyordu kitapçı dindar kardeşimiz… Girdiğim her kitapçıyı mutlaka bu konuda hassasiyet göstermeleri için uyardım ama kitaplar hala aynı yerinde duruyordu… Anlaşılan biz dine değil paraya sadıktık… Dini bilinç değil para bize ihtiyaçtı… Hele aynı insanların; dinden, Kur’an’dan, sünnetten konuşmaları yok mu?

           Merak ediyorum, bir Yahudi, bir Hıristiyan, bir laik; dinlerini böyle yalan yanlış tanıtan eserleri satarlar mıydı? “Ticaret başka, din başka” derler miydi? Beyni uyuşturan içki mi daha haram yoksa bu din uyuşturucusu eserler mi? “Allah’a yalan isnat edenden daha zalim kim olabilir?” ayeti tam da bunlarla ilgili değil mi? Yalan isnat eden ile yalanı pazarlayan arasında fark olabilir mi?

           Ya etkisiz kalırız korkusuyla, tepkisiz kalan din hocaları, ilahiyat uzmanları, vaizler, imamlar, din öğretmenleri… Sizce susmanız; çok bildiğinizden, gereksiz gördüğünüzden, bilmediğinizden ya da bana ne dediğinizden midir? Arif Pamuk ve tabilerinden; “biz sizleri kandırdık diyebilme erdemini ve pişmanlık tövbesini” bekliyorum…

           Unutmayın! Allah her günahı affeder, affedebilir ama dine ihaneti asla affetmez… Dine ihanete sessiz kalmakta ihanettir… Allah ise hainleri sevmez…

Yorumlar

Image
FUAT
01.10.2014 / 17:00

CAHİT HOCAM; TEK KELİMEYLE ELİNİZE SAĞLIK.

Image
Kemal salih
01.10.2014 / 08:43

Hocam ağzınıza sağlık bu kitaplar hayatımızı zehir etti. Her şeyde gidip bu kitabı kullanan bir yaşlı tanıdığım var. sabahtan akşama kadar bu duaları alıyor ezberliyor ezberlettiriyor, tesbihleri çektiriyor doktordan önce bu dualarla şifa bulacağına inanıyor.İltihap olmuş bir boğaz ağrısının ya da kaybolmuş eşyayı bu dualarla halledeceğini sanıyor ama bir taraftan bakıyorsun dedikodusu var iftirası var,gıybeti var yani gerçek islam dininin yasakladığı her şeyi yapıyor

Image
Mahmut ABDULLAH
30.09.2014 / 13:51

Hocam dlinize sağlık kalemine kuvvet. Allah razı olsun. Bende bu durumdan muzdarip bir kardeşiniz olarak söylüyorum Başta diyanet camiası olmak üzere ilahiyat ve medrese ulaması bu durumdan mesuldurlar.<br>Sizlerin temas ettiği felaket yetmezmiş gibi şimdide "sırlı dualar (!!!)<br>kitabı belası ile karşı karşıyayız. Din adına ortada olan bazı sözümona dini tv'ler bas bas bu kitabı ve benzer hurafe ürünlerin pazarlamasını tam da din bezirganlığı yapılarak saf dindar halkımız aldatılmaktadır. <br>Bu din tahribatına seyirci olmamız hayra alamet değidir.

Yorum Yaz