matesis
dedas

PKK Travmaları ve Kobanê Statüsü

PKK Travmaları ve Kobanê Statüsü
Örgütlerin de insan gibi psikolojik yapıları vardır. Hal böyle olunca insanın yaşadığı psikolojik sorunları örgütler de yaşayabiliyorlar. Bunların başında travma gelmektedir. Travma kavram olarak, Hayatımız düzgün akışında ilerlerken aniden meydana gelen, yaşamımızı alt üst eden, bizde dehşet, korku, endişe ve çaresizlik yaşatan olaylar psikolojik açıdan travmatik olaylardır. Kişi gerçek bir tehditle karşılaştığını algılamışsa, fiziksel zarar gördüyse veya tanık olduysa; bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse bu durum kişi için travmatik bir yaşantı olarak tanımlanabilir. Başka bir değişle, eğer bir olayda kişinin yaşamına, vücudunun bütünlüğüne, yakınlarına bir tehdit söz konusu ise bu olay, yaşayan kişi için bir travmadır. Bunu örgütsel bazda daha doğrusu büyük ölçekli düşündüğümüzde benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Şimdi kuruluşundan günümüze kadar PKK’nın yaşadığı travmaları sıralamaya çalışalım: 1-Bilindiği üzere PKK 1978 yılında Diyarbakır-Lice-Fis Ovası’nda kuruldu. PKK, kuruluşunu silahlı propaganda yöntemi ile halka duyurmaya başladı. Ajan ve provokatörlerin tasfiyesini hedefleyen PKK, çok geçmeden diğer Kürt örgütleriyle ile silahlı çatışma yaşadı. Burada amaç, iktidar ve parti otoritesini gerçekleştirmekti. Özellikle 12 Eylül 1980’den kısa bir süre önce başka bir Kürt örgütü olan KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) ile yaşadığı silahlı çatışmada onlarca Kürt genci ölmüştür. Henüz parti olarak çiçeği burnunda olan PKK daha işin başında bir travma yaşadı. 2- Askeri darbe’den sonra (12 Eylül 1980) bütün örgütler yurt dışına çıktı. Çoğu örgüt yöneticileri Avrupa’ya çıkarken PKK Ortadoğu sahasını tercih etti ve burada kaldı. Burada yaptığı siyasi ve askeri çalışmalar sonucu gerilla olarak eğitilen PKK üyeleri kısa bir süre sonra “Türkiye sahasına” gönderilmeye başlandı. Zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetleriyle girdiği çatışmalardan ağır darbeler PKK’ye giderek katılımlar artıyordu ve örgüt güçleniyordu. 1990’lı yıllarına gelindiğinde PKK, kendini JİTEM, Köy Korucuları ve Hizbulkontra kıskacında buldu. Bu süreçte de ağır yaralar alan ve bir çok kadrosunu ve savaşçısını kaybeden PKK, tam bir travma yaşıyordu. 3-1998’e gelindiğinde halen Suriye’de ikamet PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan dolayı başta Türkiye olmak üzere uluslar arası emperyal güçler bu ülkeye baskısını arttırıyordu. Suriye teröre destek vermekle suçlanıyordu. Çok geçmeden Suriye bu baskılara dayanamadı ve Abdullah Öcalan’a yol göründü. Suriye’den çıkan Abdullah Öcalan, zikzaklı bir yolculuktan sonra kendini Türkiye’de buldu. Öcalan yaşadığı süreci uluslar arası komplo olarak niteledi. Artık örgüt liderini kaybetmişti ve “düşmanın” elinde esirdi. Bu manzara içerisinde hem Öcalan hem PKK şaşkındı. Tam bir travma yaşanıyordu. Bu, öylesine ağır bir travmadaydı ki, iddialara göre, yüzlerce gerilla canına kıymıştı. Bu travmanın etkisi devam ediyordu ve Mayıs 2004’te içerisinde kardeş Osman Öcalan da olmak üzere Nizamettin Taş, Halil Ataç gibi PKK’nın üst düzey yöneticileri ve yaklaşık 1500 gerilla PKK’den koptu. 4. Bütün yaşadığı bu travmalara karşın PKK güçlenmesini de bilen bir yapıya sahiptir. Artık örgütün merkezi Güney Kürdistan’daki Kandil Dağları’ndaydı. Yıllar geçtikçe İmralı’da hükümlü bulunan Abdullah Öcalan’ın şartlarında iyileşmeler görülüyordu. PKK de dışarıda mücadelesini her alanda ve her anlamda yoğunlaştırarak liderine sahip çıkıyordu. Giderek siyasi anlamda güçlenen PKK, 2-23 Ocak 2000 tarihinde yaptığı kongre ile Kürdistan amacını bir kenara atmış, mücadele Kürt kimliğinin tanınması, idamın kaldırılması ve Öcalan’ın serbest bırakılması gibi taleplerde ısrar ediyordu artık. Bu kapsamda Demokratik Özerklik tezi geliştirildi. DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un okuduğu bildiri ile Diyarbakır’da 14 Temmuz 2011’de “Demokratik Özerklik” ilan edildi. Zira özerkliğin ilanını Abdullah Öcalan istiyordu. Ne var ki altyapısı olmayan Demokratik Özerklik pratikte yaşam bulamadı ve havada kaldı. Bu arada Rojava’da (Suriye Kürdistanı) Kürt halk mücadelesi yoğunluk kazanıyordu. Yaşanan iç savaşta Kürtler konjonktürel bir kazanım elde etti. Bunu kalıcı hale getirmek istiyordu Kürtler. Burada PKK ideolojisi ile örgütlü bulunan PYD (Demokratik Birlik Partisi) YPG’yi (Halk Savunma Birlikleri) oluşturarak kazanılan mevzilerin kalıcılığı ve güçlendirilmesi için mücadele ediyordu. Çok geçmeden Abdullah Öcalan Rojava’daki Kürtlerden siyasi statü olarak Kanton kurmalarını istedi ve sonunda kantonlar kuruldu. 6 Ocak 2014’te Demokratik Özerk Yasama Meclisi Amudê’de toplanarak kantonlaşma için bir sözleşme kararını alır: Sözleşmedeki maddelerden bazıları şöyle: -Suriye demokratik, özgür, bağımsız ve irade sahibi bir devlettir. Demokratik parlamenter bir sistemle yönetilir. -Demokratik Özerk Yönetim, merkezi olmayan sisteme dayalı kurulacak gelecekteki Suriye'nin bir parçasıdır. -Demokratik Özerk Yönetim üç kantondan (Cizîr, Kobanê, Efrîn) oluşur ve Suriye topraklarının bir parçasıdır. -Kamışlı, Demokratik Özerk Yönetimin Cizîre Kantonu'nun merkezidir. Bu kanton Kürt, Süryani, Ermeni, Çeçen, Müslüman, Hıristiyan ve Ezidîlerin ortak yönetimidir. Kantonda yaşayan halklar ve inançlar arasındaki ilişkiler halkların kardeşliği, ortak yaşam ve dayanışma temellidir. Hiçbir halk bunlardan ayırt edilemez. -Cizre kantonunun resmi dili Kürtçe, Arapça ve Süryanicedir. Bunların yanısıra diğer diller de güvence altına alınır. - Kanton yönetimleri ve merkezleri arası ilişkiler, demokratik özerklik esaslarına göre gerçekleşir ve savuma gücü YPG'dir.( http://www.demokrathaber.net/guncel/rojavada-uc-kanton-ve-uc-resmi-dil-karari-h26849.html) İşte sözleşmedeki bu maddeler PKK tarihinde ilk defa kazanılmış politik kazanımları ifade etmektedir. IŞİD saldırılarının bu kantonlara yöneltilmiş olması PKK’yi olabildiğince tedirgin etmektedir. Hali hazırda Rojavalı Kürtler Cızire, Afrin ve Kobanê kantonlarını kurmuş ve bununla bağlantılı bazı özerk meclisler de oluşturulmuş durumda . Şimdi siyasi literatürde kanton kavramı ne anlama gelmektedir, ona bir bakalım. Kanton, sözlük anlamı olarak, bir ülkenin, idari ya da sınırsal alt birimlerinden her birine verilen addır. Örneğin bu bir coğrafi bölge ya da bir eyalet olabilir. İsviçre konfederasyonunu oluşturan devletlerden her biri.Fransa'da idari toprak bölümlerinden her biri. Tabii en büyük kanton Kobanê Kantonu’dur. Şimdi Kobanê Kantonu, IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) uluslararası emperyal güçlerin kendi çıkarlarını Ortadoğu’da dizayn etmek için oluşturduğu bir ultra-vahşet yapılanmasıdır. Bu vahşet ilk başlarda Kürtleri hedef almadı. Ancak çok geçmeden Irak ve Suriye’de Kürtlerin kurduğu siyasi statüleri hedef aldı. Bağımsız Kürdistan kurmaktan vazgeçen PKK, Suriye’de kanton kurmayı tercih etti. Şimdi de kantonları IŞİD’in barbar saldırı altında. Kobanê’nin IŞİD’in olasılık olarak eline geçmesi PKK’yi yaşayabilecek bir travma ile karşı karşıya bırakacak. Zira PKK bu mevziyi kaybederse Kürt halkına ne diyecek? Ulus-devlet kurmaktan vazgeçmiş bir PKK, Kobanê Kantonunu kaybederse çok iyi biliniyor ki sıra diğer kantonlarına gelecek. Bu anlamda sadece Kobanê kantonu değil bütün kantonlar PKK için önemlidir. Zira siyasi stratejisini kantonlar üzerinde oluşturmuş bir PKK vardır. Dolayısıyla kendisine inanan Kürtlerde “Kobanê’nin düşmesi PKK’nın de kaybı demektir. Bu da Kürt halkının kaybı anlamına gelecektir.” algısını yaratarak PKK, siyasi statüleri olan kantonların var olması için halkı sahiplenmeye çağırdı. PKK, her zaman halktan aldığı sinerjiyle travmaları atlatmayı başarmış bir hareket olduğu görülür. Tam ‘Yok oluyor’ denildiği bir anda daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmiştir.

Yorum Yaz