matesis
dedas

Sahipsizlik Tartışması

Sahipsizlik Tartışması

Birkaç yıl önce sitemizde Nusaybin Sahipsiz Midir? Diye birkaç yazı yazmıştım. Bu yazılar epey tartışıldı. Farklı yorumlar yapıldı. Tartışmalara katılanlar görüşlerini açık olarak dile getirdiler. Savunduğum görüşlere olumlu bakanlar oldu, olumsuz değerlendirme yapanlar da oldu. Herkes bu konuda kendi bakış açısını dile getirdi. Normal olan da zaten buydu.
Şimdi yine yazar arkadaşımız Hasan Tayfur Nusaybin’in sahipsizliği konusunda bazı görüşleri dile getirmiştir. Yazar haklı olarak Nusaybin’i ilgilendiren bazı konularda şikâyetlerini dile getiriyor. Endişelerini bizlerle paylaşıyor. Bu görüşlere katılırsınız ya da katılmazsınız, bunlarda sizin demokratik hakkınızdır. Kesinlikle saygı duyulması gerekir. Ama bakıyorum yine aynı olumsuz reflekslerle Hasan arkadaşımızı eleştirenlerin sayısı yine epey kabarıktır. 

Yani bu konuda bir arpa boyu kadar ilerleme yok.

Şimdi şunu hemen vurgulayalım; Nusaybin’in asıl sahipleri olması gerekenler neden Nusaybin’in sahipleri olduklarını unutuyorlar? Nusaybin’in asıl sahipleri neden sahip olma görevlerini yeterince yerine getirmiyorlar? 

Mesela bir bağın sahipleri kendi görevlerini yerine getirmiyorsa, bu bağın sahibi yoktur demek kadar saçma bir şey olabilir mi?

Sahip var ama o sahiplik görevlerini yerine getirmiyor. Sorunun özü buradadır. Vatandaşlık ve yurtseverlik görevlerini yerine getirmeyenler devamlı sahipsizlikten yakınıyorlar.

Şunu çok iyi biliyoruz; Nusaybin’in sahibi, Nusaybin halkıdır. Bütün katmanlarıyla halk Nusaybin’in sahibidir. Burada yaşayan herkes Nusaybin’in sahibidir. Memur, esnaf, eğitimci, yerel otoriteler, siyasi partiler, sendikalar, zenginler, yoksullar, işsizler, evet Nusaybin’de yaşayan herkes ilçemizin sahibidir. Bu bağlamda görevden kaçmak en kolay yoldur. Görevi, konumu ne olursa olsun, Nusaybin’de yaşayan herkes, Nusaybin’in gelişmesine katkı sunmak zorundadır.

Nusaybin’in gelişmesi için uzaydan mı adam getireceğiz? Uzaylılar mı bizi kurtaracak?

Neden hep kurtarıcı arıyoruz ki? Asıl kurtarıcılar bizleriz!

Kendi yağımızda kavrulmamızdan başka yolumuz ve imkânımız yoktur. Enerjimizi, olanaklarımızı, potansiyelimizi akılcı ve demokratik olarak kullanırsak, birbirlerimizin farklılıklarına tahammül edersek gerisi kendiliğinden gelir. Bu tutum ve görevlerden kaçmak, bunları savsaklamak, çözümleri başkasından beklemek tembellerin işidir.

Bizde en fazla konuşan ve bağıran tembellerdir! Beceriksiz olmalarına rağmen ortalıkta şov yapmayı çok severler. Benim Bağdat’a Halife diyorlar!

Bilindiği gibi Nusaybin’in tembelleri ve beceriksizleri çoktur! 

Aynı Bağdat tembelleri gibi pasif özelliklere sahiptirler… 

Ben Nusaybin’e ne vereceğim diyenlerin sayısı bu bağlamda epey azdır. Buna karşılık, Nusaybin bana ne verecek diyenlerin sayısı da epey fazladır! Bu denklem de yılların ihmalkârlığı sayesinde bir hastalık haline gelmiştir. Sen bir şeyler vermiyorsan, bir katkı sunmuyorsan, nasıl bir şeyler alma hakkına sahip olacaksın ki? 

Bir şeyler ver ki bir şeyler geri alabilesin! Emek ver ki emeğinin karşılığını alasın!
Şunun altını bir kez daha çizelim; herkes kendi gücü oranında Nusaybin’e bir şeyler verebilir.

Herkesin bu konuda sunacağı katkılar vardır. Yeter ki doğru ortamları, platformları ve örgütleri bulalım.

Nusaybin viran olursa bana ne diyenler, önce kendilerini sorgulamalıdırlar. Bu tutumun temelden değişmesi gerekiyor. Asıl sorun da bu arabeskleşen tutumdadır.  Orhan Gencebay ne diyordu; efkâr bastı gönlüme yine feryat ediyor! Umursamazlığın bu kadarı da olur mu? Feryat etmemek elde değil. Hem umursamaz olacaksın hem de sahipsizlikten şikâyet edeceksin! Kahve köşelerinde geyik muhabbeti yaparak, mangalda kül bırakmayanlar,

Nusaybin sahipsizdir diyerek ne kadar samimi olabilirler ki?

Nusaybin sahipsiz ise sen niye sahip çıkmıyorsun?

Ben bu umursamazları düşünürken, aklıma ünlü İtalyan Marksist Antonio Gramsci’nin bir sözü geldi. Ne diyordu Antonio Gramsci? Umursamayanlardan nefret ederim! Diyordu. Demek ki umursamayanlar sadece bizim gibi toplumlarda yoktur. Umursamazlık her toplumda vardır. Önemli olan sabırla her türlü umursamazlıkla mücadele etmektir. Umursamayanları bilinçlendirmektir, davranışlarını değiştirmek için onlara yol ve imkân sunmaktır.

Bunu başardık mı, Nusaybin’e sahip çıkarların sayısı da çoğalacaktır. 

Yorum Yaz