tatlidede

Sansür ve “Özgür Basın”

Sansür ve “Özgür Basın”
24 Temmuz basında sansürün kaldırıldığı gündür. O gün, II.Abdulhamid’in padişah olduğu döneme denk gelmektedir, yıl 1908.
1908 yılına kadar basına Osmanlı Padişahları çeşitli baskılar uygulayarak bir anlamda sansürün de çeşitli biçimlerini ortaya koymuşlardır.
Modern zamanlarda ise baskı ve de sansür çeşitli biçimler alarak devam etmektedir. Çok ilginçtir ki baskı ve sansür hem iktidara yakın medyaya hem de muhalif basına da uygulanmaktadır.
Türkiye’de çok partili hayata geçişte medyanın rolü olumlu olarak olmuştur. Bu anlamda basının demokrasi kültürünün gelişmesinde ve demokrasinin kurumsallaşmasında büyük katkısı olmuştur, denilebilir.
Basının desteğini arkasına alan muhalefet partisi yani Demokrat Parti, 13 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP’nin tek parti iktidarına son verdi. Ancak çok geçmeden “otoriterleşen” iktidar basına da baskı yapmaya başladı. Bunun karşısında muhalefete geçen basın iktidar aleyhine tutum aldı. Buna mukabil olarak iktidar olan Demokrat Parti, bir anlamda “kendi basınını” yaratma yoluna gitti. Yarattığı basını maddi ve manevi olarak destekleyen gazetelere ve gazetecilere “örtülü ödenekten” yardım etti. İşte burada “besleme basın” kavramı ortaya atıldı muhalefet tarafından ve bu kavram Türk basın tarihinde yer aldı.
Besleme basının da çok özgür olduğu söylenemez; zira onlar da kendilerine öz denetim uygulayarak, bu noktada hükümetin aleyhine yazı yazma yollarına gitmek istemedi!
Öyle anlaşılıyor ki her iktidar kendi basınını yaratmaktadır. İktidar biçimi devletin veya herhangi bir partinin olabilir, hiç fark etmez. 
Kürtlerde de benzer bir süreç bütün özellikleriyle işlenmiş ve bu süreç günümüze kadar kendi kendini yenileyerek devam etmektedir. 
“Özgür Basın” ve Self-Sansür
1990’lardan sonra yükselen Kürt siyasi hareketi bir anlamda iktidarını lokal olarak oluşturmaya başladı. Bu süreci tamamlayacak ve de bunu halka taşıyacak araçlardan biri de kuşkusuz basındı. Aylık veya haftalık sürelerle yayın hayatına giren dergi ve gazetelerde yetişen ve giderek deneyim kazandı. Kürt basın mensupları çalışma koşulları içerisinde adeta “pişerek” yetişmeye ve çoğalmaya başladı. 
Bir süre sonra yetişmiş kadrolar Türkçe çıkan Özgür Gündem gibi ağırlığı olan bir günlük gazeteyi yayın hayatına sokmayı başardılar. Aynı anda Kürtçe gazete olan Welat gazetesi de haftalık olarak okurlarla buluştu. Kendini devletin geleneksel basınından ayrı gören bu yeni Kürt basın mensupları, kendilerine “Özgür Basın” dedi ve bu geleneksel bir hal aldı, Hürriyet, Milliyet, Sabah…vb  diğer gazetelere “boyalı basın” etiketini yapıştırmayı uygun gördüler.
Ağır bedeller ödeyen “Özgür Basın” çalışanları, onlarca kadrosunu kaybettiği halde bugünlere gelmeyi başardı. 
15 Haziran 1995 yılında yayına başlayan MED TV ve diğer ardılları da tıpkı gazeteler gibi bir yayın politikası izlediler.
Devlet uygulamalarını haber yapmayı ilke edinen “Özgür Basın” Türkiye’de ilk başlarda bir çok ilk’e imza atarak cesurca bir yayın yaptı. Devletle arasına mesafe koyan “Özgür Basın”, devletin Kürt siyasi uygulamalarını, reddediyor, afişe ediyor veya eleştiriyordu. Buna karşın ağır bedeller ödüyordu. Bu noktada demokrasinin yerleşmesinde ve özgürlükler alanının genişlemesinde rolü büyüktü. Hakkını teslim etmek gerekiyor bu anlamda.
Ancak kendine “özgür basın” diyen bu gelenek hiçbir zaman kendini “PKK’nin lokal iktidarına karşı özgürleştiremedi ya da bu noktada çok zayıf kaldı.” İnancı da orta yerde durmaktadır. PKK’nin yanlış olan hiçbir eylemi haber konusu yapmadığı gibi köşe yazarları da bu anlamda PKK’nin yanlış politikalarını eleştirme cesaretini ortaya koyamadı, demek mümkün. Ben, PKK’nin “özgür basın” çalışanlarına bu anlamda “ambargo” koyduğunu düşünmüyorum. Zira, başta sürecin lideri Abdullah Öcalan olmak üzere PKK’nin bütün lider kadroları, her mülakatlarında “eleştiri-özeleştiri” mekanizmasının işletilmesinden yana olduklarını açıklamışlardır. Ama buna rağmen “özgür basın” çalışanlarından bu anlamda her hangi bir eleştirel tutum somut olarak görülmedi bugüne kadar. Halbuki, Kürt siyasi hareketinin gelişmesinde, demokratikleştirilmesinde Özgür Basın bu anlamda Kürt basınına bir avangard olabilirdi. PKK siyaseti veya ideolojisi, “Özgür Basın”ın sayfalarında, köşe yazarları tarafından eleştirilebilinirse “Özgür” niteliğini daha fazla hakeder ve daha fazla anlamlı olur. Bu durum, Kürt halkı açısından hayra alamet olarak yorumlanabilir, diye düşünüyorum.   
Sonuçta “özgür medya” da diğer medyalar bir birey dizayn atmek ister ve ona gerçeği değil kendi “gerçeğini” göstermek amacındadır. Sözü edilen birey ise hiç şüphesiz ki Kürt insanıdır. Bu gerçeği ise kendisine inanan hiçbir Kürt sorgulamamalı hatta kendi dışındaki bütün gazeteler yalan yazar, bütün TV kanalları yalan söyler, o nedenle bunlar okunmamalı ve izlenmemelidir. İşte son süreçte bu anlayışın Kürt bireyi üzerinde çok daha etkili olduğu gözükmektedir. 
Hiçbir iktidarının sansürünün olmadığı, hiçbir özdenetimin ise yapılmaması gerektiği bir medya diliyoruz. Bununla beraber hiçbir medya çalışanın kalemini hakaret ve insan onurunu zedeleyici olarak kullanmaması, şantaj aracı olmaktan uzak bir sorumlulukla davranması gerektiği bir medya da dileğimizdir.
Saygıyla… 

Yorum Yaz