matesis
dedas

Savaş zorunluluk olursa, aşırı barış söylemi anlamını kaybeder

Savaş zorunluluk olursa, aşırı barış söylemi anlamını kaybeder

Başlıktan savaş çığırtkanlığı anlamı çıkartanlar olur mu bilmem ama savaşın kaçınılmaz hale gelmesi durumunda barış söyleminde ısrarcı olmak savaş çığırtkanlığından daha fazla zarar verir

Akçakale’ye düşen ve 5 kişinin ölümüne yol açan bombanın ardından toplanan Meclis, orduya müdahale hakkı veren tezkereyi kabul etti.

Kabul edilen tezkere, savaş ilanından çok, Suriye’nin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde hatalarına devam etmesi durumunda Türkiye’nin gereğini yapacağı anlamına gelen bir tezkeredir.

Nitekim tezkerenin görüşüldüğü saatlerde Türkiye, değişen  angajman kuralları gereği iade-i bil misil yaptı.  Suriye ordusuna ait olduğu tespit edilen bölgelere yapılan 60 tan fazla top atışı sonucunda (karşı taraftan gelen habere göre) 3 tank dahil askeri araçlar tahrip edildi  ve 10 civarında Suriye askeri hayatını kaybetti.

Suriye ile savaş konusu yeni değil..

Halk ayaklanmasının başlamasının hemen ardından, “Türkiye savaşa sürükleniyor”, “Savaş istemiyoruz” şeklindeki söylemleri hep dinledik.

Arap baharı ile başlayan Suriye’deki ayaklanmanın, diğer Arap devletlerinde olduğu gibi salt Esed rejimi ile muhalifler arasında başlayan mücadele olmadığında pek çok kişi hemfikirdi.

Geçmiş yazılarda bunun çok kirli ilişkileri de deşifre edebileceği, karşıt gibi görünen devletler arasında küresel bir hesaplaşmaya döneceğinden bahsetmiştik.

Bu hesaplaşmaların, bazen karşıdakinin çıkarına göz dikmek şeklinde olabileceği gibi, bazen de çıkarların paylaşımı şeklinde cereyan edebileceğini göz ardı etmemek gerekmektedir.

Suriye’deki süreç uzadıkça, karşıt gibi görünen ABD, Rusya, İsrail, Çin, hatta İran gibi devletler arasında kazan-kazan formülü ile safların sıklaştırılarak, iletişimlerin artmaya başlaması da bu gerçeği ortaya koymuştur.

Bu hesaplaşmada, söz ortağı olarak komşu Türkiye’nin en başlarda yer alması gerekirken, tam aksine uluslar arası çıkar çevrelerinin hesaba katılmasını istemediği tek ülke Türkiye olmuştur.

Ben burada “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” şeklindeki ırkçı temelli klasik edebiyatı kastetmiyorum.

Fakat yapılan kirli hesapların arasında kendi hesabını koymaya çalışan Türkiye’nin “ya bizimle sevişmeye geri dön, ya onlarla savaşmaya başla,” alternatifine sürüklenmesi, en azından şimdilik, “Türkiye’nin Türkiye’den başka dostu yoktur” tezini doğrular nitelikte olmuştur.

(İç politikada beğenirsiniz veya beğenmesiniz) Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki “One minute” çıkışının, İsrail ve dolayısıyla ABD, Rusya ve Batı nazarında ezilmesi, burnu sürtülmesi gerekenler listesinin ilk sırasına oturtulan Türkiye, “ya tövbe etmek, ya da Davos’ta başlattığı başkaldırıyı sürdürmek" şeklinde iki seçenekle karşı karşıya bırakılmıştır.

Arap baharında halkın katkısını inkar edip saygısızlık etmek niyetinde değilim. Fakat halk ayaklanmalarını kendi çıkarları ile yoğurmak suretiyle geleceğe dair adımlarını  belirleyen Batı dünyası, sıra Suriye’ye gelince, muhalefetten emin olamadığı için benzer davranışı göstermemiştir.

Buna, yakın zamanda Davos’taki çıkışı ve üstelik Suriye’de gelişmeler karşısında kendi politikasını uygulamak ve söz sahibi olmak şeklinde sürdürmeye yeltenen Türkiye’nin (kendi ifadeleri ile arlanmaz) tavrını sürdürünce , bekle gör politikası uygulamak suretiyle Suriye’deki katliamın sürmesi ve El-Kaide, PKK dahil bütün aba altı kartları göstermek suretiyle Türkiye’nin bir şekilde Suriye ile savaşa tutuşması beklenmiştir.

Girdiği çıkmazdan kurtulamayacağı anlaşılan Beşşar Esed için kapıların ardında vaat edilen en huzur verici teklif; Türkiye’yi giderayak savaşın içine çekme teklifidir.

Kime hizmet ettiği belli ol(may)an BM ve NATO'nun savaş çıkartmaya sebep bir müdahele olmaksızın Suriye’deki olayların bitmesini arzulamadığı anlaşılır bir durumdur..

Ne var ki sıranın kendisine geleceği endişesiyle Esed’e yardımcı olan İran’ın, Müslüman kanı oluk oluk akarken devam eden tutumu anlaşılır bir durum değildir.

Bunu ne tarih affedecek, ne de (AB’nin Hıristiyanlığı kastederken kullandığı manada) kültür, yani İran açısından İslam, bunu affetmeyecektir

Geçen ay içerisinde uçağımızın düşürülmesi (ki, ben elin yazılım ve kodları ile gerdeğe girenin, kim düşürdü, nasıl düşürdü tartışmalarını bol bol yapacağını daha önceki yazılarımda bahsetmiştim), dün Akçakale, bugün Hatay’daki bombalarla Suriye tarafından sistematik bir şekilde Türkiye yönüne yap(tır)ılan tacizler, Esed’in giderayak niyetini de ortaya koymuş ve uluslararası organizatörlerin planlarını işletmeye yönelik tacizler olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu durumda amiyane bir tabirle: “ya göz göre göre ak sakalınızın tellerini, organizenin yaramaz evladına tek tek çektirip kendiniz yolunmuş tavuğa dönüştürür, konu komşuya maskara yaparsınız. Ya da onurunuz söz konusu deyip, sonuçlarına katlanarak silleyi yapıştırırsınız”

İstismar edilmediği, bölücü ve yıkıcı söylemlere kılıf olarak kullanılmadığı sürece barış, her zaman ve her zeminde savunulması gereken bir olgu..

Savaş ise, her kes ve kesim için nahoş ve acı  hatıraların yazıldığı bir durum..

Savaş kaçınılmaz olursa barış söylemi boş çığırtkanlıktan başka birşey değildir.

Bunun adı sürüklenme veya zorunluluk olsun fark etmez.

Barış söylemi ile Suriye devlet başkanını destekleyerek iç politika malzemesi haline dönüştürüp ülkesinin devlet başkanına başkaldırı yapanların bu tutumunun ne anlama geleceğini yazan çizenler olmuştur.

Memleketin çoğunluğunun sahip olduğu inanç ve hissiyata sahip olmasalar da, barış söylemlerini Esed’in ekmeği ile yemeye çalışanlar, ekmeğin kan ile yoğrulduğunu anlamak istemeyenlerdir.

Bu söylemlerini ne için burada olduğu meçhul Suriye’li gazetecinin ağzıyla dillendirmeye çalışanlar, dilaltına yerleştirilmiş zehirden haberdar olmak istemeyenlerdir.

Bu doğrultuda barış söylemi kullanılacaksa, Ahmet Altan’ın yazısında anlattığı “savaş yanlısı gösteri yapanların hepsini askere alın emrini duyan kalabalığın kaybolmasına” darbı mesel, barış yanlısı gösteri yapanlar Halep’e, Şam’a giderek Esed’in acımasız katliamlarına karşı canlı kalkan olmak suretiyle, Suriye'de yaşanan dehşeti daha iyi anlamaları ve önlemeleri mümkün..

Barış yanlıları derken, vitrindeki Esed’in adı altında başka başka ülkelerin çıkarlarına bilerek alet olanları ve dış politikadaki her gelişmeden Türkiye nasıl zarar görür beklentisi içerisinde olanları kastettiğim ortadadır.

Bizimkilerin düşünemediğini dünya düşünüyor diyen çok düşünürlere şunu söylemekte yarar var.

Uçak düşürme, bombalar, gazeteci tutuklamalar, giderayak savaşa tutuşturmak istemeler, tahrikler, ABD, Rusya, İsrail, İran, Sunni, Şii, Araplar, Türkmenler, Kürtler, BM, NATO, Büyük Ortadoğu, Arzı mevut vesaire vesaire..,

Herkes kendine göre bir hesap yapar. Yüzeysel bir bakışla bize adil görünsün veya görünmesin, Allah’ın hesabı her hesabın üstünde işlemeye devam eder.

Zorunlu olmadıkça savaş çığırtkanlığına hayır… Zorunluluk oluşması halinde doğarsa da safdillilikle  barış çığırtkanlığına hayır..

Büyüklerimiz boşuna söylememişler, “her şeyde bir hayır vardır” diye…

Sağlıcakla kalın

@akgulahmet

USTAD 06.10.2012

Yorum Yaz