matesis
dedas

Selahaddin’in Minberi

Selahaddin’in Minberi

Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından ilk defa fethedilmesinden bu yana Kudüs’teki her sokakta, her köşe başında ve her evde İslâm medeniyetine ait bir esere rastlamak mümkün.

İsrail işgalinden itibaren bu tür eserler, Müslüman mezarlıklarına varana değin, sistematik bir şekilde ortadan kaldırılmaya, yok edilmeye çalışıldı. Bu topraklardan adeta fışkıran İslâm medeniyetine ait eserler karşısında duyduğu tahammülsüzlük, İsrail’i öteden beri onları yok edecek gizli ve açık projeleri harekete geçirmeye yöneltti. Siyonist zihniyetin ortadan kaldırmaya yeltendiği bu nadide eserlerden birisi de ilginç bir hikâyesi olan ve tarihe “Selahaddin’in Minberi” olarak geçen Mescid-i Aksa’daki minber.

İslâm’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa, o sıralar Tapınak Şövalyeleri'nin elindedir. Bağdat’ın ünlü marangozu bu duruma çok içerlenir ve bu hususta ne yapabilirim, diye düşünür dururmuş. En sonunda “Ben bir marangozum, en iyisi ben bugüne kadar kimsenin görmediği güzellikte bir minber inşa edeyim, benim elimden ancak bu gelir.” diye düşünmüş ve dur durak bilmeden gece gündüz çalışmaya koyulmuş.

Marangoz’un el emeği ve göz nuruyla bütün hünerini ortaya dökerek inşâ ettiği minber, bütün ömrü boyunca uğraştığı zanaatinin en şaheser numunesi olup çıkmış. O kadar alımlı bir minbermiş ki bu, her gören dönüp bir daha bakarmış. Kakmaları en kıymetli fildişi ve sedeflerden, ahşap kısımları da ceviz ve sedirdenmiş. 12 bin parçalık kündekâri tekniğiyle bir araya getirilmiş bu minberin üzerinde Kur’an ayetleri ve tarihi kitabeler de işlenmiş. Bütün bu işlemeler, İslâm kaliografisinin en muhteşem geometrik şekillerinden ve stilize edilmiş hayvan ile bitki motiflerinin en görkemli örneklerinden oluşuyormuş.    

Minberin dillere destan güzelliği günden güne yayılmaya başlamış, şöhreti diyarları aşmış. Marangozhane, yakın uzak demeden her gün minberi görmeye gelenlerle dolmaya başlamış. Çevre beldelerden gelen zengin tüccarlar, kudretli emirler ve hatta hükümdarlar “şu minberi bize sat da falanca camiye koyalım” diyerek büyük hazineler teklif ederlermiş. Fakat marangoz gayet kararlı bir şekilde bütün cazip teklifleri reddeder “Bu minberi Mescid-i Aksa için yaptım” dermiş. Bunu duyanlar şaşırıp ustaya alaya alır ve “İyi diyorsun lakin Kudüs Haçlı işgali altında, minberi oraya nasıl koyacaksın bakalım” derlermiş. Marangoz ise gayet inanmış ve kararlı bir şekilde yüksünmeden “Ben bir marangozum, yapabileceğim en iyi minberi yaparak vazifemi ifâ ettim. Bir babayiğit de çıksın Mirac’ın gölgesi olan Kudüs’ü özgürleştirsin ve minberi alıp oraya koysun” diye karşılık verirmiş.

Küçük Selahaddin, bu minber yapıldığında henüz yedi sekiz yaşlarındadır. O da herkes gibi minberin hikâyesini duymuş fakat o, herkesi etkileyen minberin eşsiz güzelliğinden çok onu yapan marangozun vasiyetinden etkilenmiştir.

Vasiyeti gerçekleştirmek daha o yaşlarda onun hayatının biricik ideali hâline gelir. Bir gün gelecek, Kudüs’ü fethedecek ve o minberi Mescid-i Aksa’ya, yani ait olduğu yere kendi elleriyle yerleştirecekti. Ömrü boyunca bu idealin peşinden giden Selahaddin, 1187 yılında o marangozun vasiyetini yerine getirir.

O minber tarihe artık “Selahaddin’in Minberi” olarak geçecektir.

***

Minberle ilgili böyle bir rivayet anlatılıyor olsa da daha güçlü rivayetlere göre söz konusu minber, 1168 yılında Nureddin Zengi tarafından yaptırılmıştır. Kimin tarafından yapılırsa yapılsın, Selahaddin’in Minberi Mescid-i Aksa’da tam 762 yıl boyunca hizmet verir. Minber, 1969 yılında yaşanan o uğursuz hadiseye kadar fethin yegâne sembolü olur.

Avusturyalı fanatik bir Evanjelist olan Michel Dennis Rohan, İslâm’a girmiş biri gibi davranıyor, hiç aksatmadığı vakit namazlarını kılmak için Mescid-i Aksa’ya gelip duruyordu. Her gelişinde yanında küçük yanıcı malzemeler taşıyor ve Minber’in görünmeyecek yerlerine gizliyordu. Nihayet 21 Ağustos 1969’un sabah namazı vaktinde o habis niyeti için elverişli zamanın geldiğine kanaat getirip mescidi ateşe verecek kıvılcımı ateşler. Amacını da “Tanrı’yı tahrik edip büyük dinler savaşını başlatmak!’’ olarak açıklıyordu. Çıkan bu büyük yangında Mescid-i Aksa büyük zarar görmüş, güzelliğiyle ve hikâyesiyle dillere destan olan Selahaddin’in Minberi yanmıştı. O hadiseye kadar Kudüs’ün fethinin sembolü olan minber, artık Siyonist işgalin de sembolü olur.

Mescid-i Aksa’nın kundaklanmasının üzerinden belli bir süre geçtikten sonra minberin tamir edilmesi gündeme gelir. Restorasyon işlemlerinin yürütülmesini Ürdün kraliyet ailesi üstlenir. İlk iş olarak, minberden geriye kalanlar Amman yakınlarındaki İslâm Sanatları Enstitüsü’ne taşınır. Ardından sıra, eserin restorasyonunda kullanılacak ağaçların tespitine gelir.

Bunun için en uygun ağaçlar Türkiye’nin Irak-İran sınırına yakın bölgelerinde bulunur. Bu ağaçların restorasyonda kullanılıp kullanılmayacağına Ürdün, Irak, İran ve Türkiye’den katılan uzmanlardan oluşan bir heyet karar verir. Fildişi malzemeler ise Sudan’dan temin edilir. Heyet daha sonra, bu işten anlayan ustaları bulmak için arayışa girer. Minberin yapımında Türkiye, Endonezya, Ürdün, Mısır ve Suriye’den özel olarak araştırılıp getirtilen 30 usta çalışır. Minber için Ürdün Kralı İkinci Abdullah 1,5 milyon dolar para harcar.

Restorasyonu 4 yıldan fazla süren Selahaddin’in Minberi nihayet tamamlanır. 38 yıllık bir aradan sonra tekrar ait olduğu yere nakledilmesi için her şey tamamdı. 2017 yılında 6 kamyona yüklenen minbere ait parçalar, geniş güvenlik önlemleri altında Mescid-i Aksa’daki eski yerine tekrar yerleştirilir.

***

            Minber ile ilgili araştırma yapıldığında Selahaddin Eyyubi’nin fetihten sonra yaptırdığı iki farklı minberin daha var olduğu anlaşılıyor. Meğer Selahaddin, fetihten sonra Mescid-i Aksa’ya yerleştirdiği minberin aynısından bir tane daha yaptırıp Filistin’in El-Halil şehrindeki Harem-i İbrahim Cami’sine koydurmuş. Bu minber, Selahaddin’nin getirttiği üç minber arasında orijinalliğini koruyan tek eser ve onca katliam, savaş ve siyasi yıkıma rağmen bin yıla yakın bir süredir ilk hâliyle dimdik ayakta duruyor.

            Harem-i İbrahim Camisi yöneticisi Hıfzi Abosneyni’nin Anadolu Ajansı’na verdiği bir mülakattan, Selahaddin’in yaptırdığı diğer bir minberin de Şam’daki Emeviye Camisi’nde olduğunu öğreniyoruz:

“Selahaddin Eyyubi'nin yaptığı hizmetler içinde minberlerin ayrı bir yeri var. Selahaddin Eyyubi, Nureddin Zengi'nin Mescid-i Aksa için yaptırdığı minberin aynısından iki tane daha yaptırıyor. Bunlardan birini Harem-i İbrahim Camisi'ne, diğerini de Şam'daki Emevi Camisi'ne getirtiyor. Aksa'daki yakılıyor, Emevi Camisi'nin bombalanması ile minberinin de zarar gördüğü ya da tamamen yıkıldığı tahmin ediliyor fakat Harem-i İbrahim Camisi'ndeki minber hiç zarar görmeden ilk günkü orijinalliğini koruyor.”

 

Yorumlar

Image
Ziyaretçi
09.01.2024 / 09:33

Destxweş bi mamoste Nivîseke pir hêja ye

Image
Ziyaretçi
08.01.2024 / 22:45

Hocam yine harika bi makale ile tarihin tozlanmış bilgilerini günümüze taşımışsın kalemine ve yüreğine sağlık.

Image
Ziyaretçi
08.01.2024 / 22:03

Bir fotoğraf bulamadinizmi .o kadar yazi yazdiniz

Yorum Yaz