matesis
dedas

Sensizliğin gölgesinde tekil oldum.

Sensizliğin gölgesinde tekil oldum.

“Tenden ayrı, gönle yakın bir hikâyenin

Kaçıncı perdesi bu beni divane eden…

Olmazı olduran,

Arının bal diye yazılan yazgısını bozduran,

Teni cana yabancı kılan bu hengâme nedir?”

Müptediyim sevgili. Kendimde ıssız, yorgun, bitkin bir yürek seziyorum. Sen diye diye inlerken gittiğim kapıların önünde, bağı çözülen dizlerimin acısı iniltilere dönüşüyor. İniltilerimi duyuyormusun sevgili.  Sen diye muzdarip bir hastalığa tutuldum; yaşam denilen, umut denilen hücerelerimi hırpalıyor. Düşmüşü, kalkmışı, sevmişi, kızmışı, gitmişi unuttum. İyiyi kötüyü, güzeli çirkini unuttum. Gözlerinde kaybolamadığım sen diye biri içime doluyor sevgili. Saçları yüreğime değiyor, değdikçe ben diye birini unutuyorum.

Kim olduğunu, nasıl olduğunu, olup olmadığını bilmezken, ölüm eşiklerinden geçip, karanlık köşelerde nöbet tutuşum niye. Sen diye tuttunduklarımın gidişi çok canımı yakıyor...Sana varmam için, daha kaç kapıdan kovulup, hangi işgencelerden geçmeliyim.

Aklımın ve kalbimin zongladığı karanlık gecelerde bir gölgeyim. Tesbihler çekiyorum gün ağarana kadar, seccadelerde secdeye gidiyorum iki büklüm. Anlımın değdiği an, göz yaşlarını tutamadığım yüreğim sen krizleri geçiriyor...Vuslatı bu kadar öteye kim attı sevgili? Kim gönlümüze düşman ettirdi? Kim unutturdu adımızı kavuşmalarımıza? Kazanlarda kaynamış hüzün akıyor gözlerimden, dokunduğu yerlerde derin  kuytular açıyor. Geciktin sevgili. Olmadığın her günde, damarlarıma gündüzden bir sessizlikle girip, akşama iniltilerle ayrılıyorsun, tenimi biçe biçe...

Her sabah kendimi senin gelişlerine hazırlamaktan yoruldum. Gel diye semaya yükseltikçe dualarımı, sen uzaklaşıp kayboluyorsun. Seni O’ndan istemeye yüzüm olsun diye, mahalledeki çocuklara şeker dağıtıp, yetimlerin başını okşuyorum. Kimsesiz bir annenin dizinde uyuyup, duvar köşelerinde ikamet eden evsizlere misafir oluyorum. Geçtiğim yollarda sende yürümüşsündür diye narin adımlar atıyorum. Şehirleri dolaşıyorum belki sana rastlarım diye...Ankara’da karanfil sokakta kaldırımda oturup, gelip geçenlere bakıyorum gözlerinde sen varsın diye. Karadeniz’de, fındık, çay tarlalarında vakit geçiren kadınlarla sohbete duruyorum sırf adın kullaklarıma ilişir diye. Urfa’da şeytanın Hz. Eyüp’ün sabrını ölçtüğü peygamberler köyünde dolaşıyorum Hz.Eyyüp’ün sabrından kıdım nasipleyim diye. Nasipleneyimde seni bekleyişlerim bitipte senden  umudumu kesmeyim.Hz.İbrahim’in ateşe atıldığı yerde soluklanıp, türbesinde duaya duruyorum. Mardin’de, Zinciriye Medresesinin merdivenleri nefes nefese çıkıyorum sanki ordasında beş merdiven sonrası sende olacakmışım gibi. Diyarbakır’da dağ kapı meydanında kavruk tenli gençlerin asık suratlarında izini sürüyorum, keçi burcunda çayımı yudumlarken, tabereleri etraftakilere çaktırman yokluyorum, belki oturuşlarına şahit olurum diye. Hasankeyf’te leyklere soruyorum seni, elleriyle balık tutmaya çalışan küçük çocuğa bilmediğim seni tarif ediyorum.  Nevşehirde taşların şehadetine ortak olup, ıhlara vadisinin en kuytu köşelerine girip çıkıyorum belki bir kalıntın kalmıştır diye. Muğlada limon bahçelerinde kokunu çekiyorum içime...

Sen gel diye dağ dağ aşıp, denizlerin sonsuzluğunda yüzüyor, poyrazlara bırakıyorum kendimi. Bahtsız bir güvercin misali rüzgara karşı uçuyorum. Gücüm yetmiyor sevgili, duvarlara çarpıyor, kanadım kırılıyor, münzevi ruhum ahh nasıl inliyor...

Ne dedinde sevdim seni...Ne ettin de...Gözümden yaşı mı sildin, sırtıma destek mi oldun, önümdeki çukurlarımı kapatıp, tümsekleri mi dağıttın. Rüyalarında beni mi gördün, uykularında yarı uyanık adımımı söyledin. Ne ettinde bunca sevdim seni. Ne ettinde bunca bekledim sevgili...

Sana sensizlikle sarıldım. Seni bilemediler. Seni ben bile bilemezken. Kim olduğunu, olup olmadığını...Sordular...Hangi cevapları vereyim...Sana dair bir cevabım yokken bunca bekleyiş niye sevgili..

“Tırnak etten usanır mı? dedim.

Gündüz güneşten, gece aydan usanır mı?

Çözmediler neden senden usanmadığımı.”

Söksem ilmeklerini yeri kanar canımın. Şekilsiz kalıplarımdan sana gelmeyi başaramadım. Yoruldum sevgili. Sen diye gittiğim kapı önlerinde çiğnenmekten, ezilip geçilmekten ne çok yoruldum. “Başkası” na açılan kapıların önünde sen diye inlemek ne acı bilirmisin? Sana söylemek için biriktirdiğim türkülerimi, olmadık zamanda, olmadık insana dillendirmek bana nasıl dokunuyor bilirmisin? Canımı döke döke geçtiğim eşiklerden kalkış ne zor bilirmisin?

Bir lahza sevgili, suretini sisli pencerelerde gördüğüm bir lahzasın. Seni ararken kayboldum. Boşluklarda düğümlediğim iplerimle can çekişiyorum.

Kalbimi yaslayacağım yok, yüreğimden tutanım yok, sonsuzluklarında soluklanacağım, göz bebeklerinde gülümsediğim yok. Yanaklarımdan akanı silenim, düştüğüm yerde elinden tutanım, sırtına dayandığım yok. “Sevdiğime kırk kat yorganlarını ört Allahım” diyenim yok.

Senden başka gidecek yerim yok sevgili...

Senden başka kimsem yok...

Gelmen için kaç kez daha öleyim...

Yorum Yaz