matesis
dedas

“Şeriat çetesi kurup Başbakan seçtirmek”

“Şeriat çetesi kurup Başbakan seçtirmek”

28 Şubat süreci ile ilgili olarak bazı çevreler özellikle bunun bir rövanş olduğu noktasında çok ısrar ediyorlar. Ancak bunu söyleyenlerin dayanakları tamamıyla Çevik Bir üzerinden okumaları sağlıklı değildir.

Çevik Bir’in göz altına alınışının 31 Mart Vakasının miladi yansıması olan 13 Nisan’a denk gelmesinde bile komplo arayanların, Sincan Cezaevi’ni de aynı pota içerisinde eritmeleri hiç ahlaki değil.


28 Şubat sürecinde basının yaptıkları karşısında günlerdir gazete manşetlerini görüyorsunuz. Burada herkes Hürriyet başta olmak üzere bir kısım gazetenin yaptığını masaya yatırırken, hiç kimse de o gün zulme uğrayan Yeni Şafak’ın neler yaptığını yazmıyor. Yazmıyorlar çünkü işlerine gelmiyor. Eğer bunu yazsalardı 28 Şubat gözaltı ve tutuklamalarının bir rövanş olduğunu iddia edemeyeceklerdi.

Peki yeni Şafak Gazetesi 28 Şubat sürecinde neler yaşamıştı. Bunu o günlerde yaka paça göz altına alınan gazetenin İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak’dan dinleyelim. Albayrak, “Şeriat çetesi kurup başbakan seçtirmekle suçlanarak işkencelere tabi tutuluyordu. Ona işkence edenler hiçbir insani ve hukuki karara saygı göstermeden Albayrak’ın yedi yaşındaki yeğenini de göz altına almışlardı.


Mustafa Albayrak, “Türkiye’de medya patronlarının kendi çalışanlarını bile muhafaza etmekte güçlük çektikleri bir dönemde, askerin baskısıyla işten çıkarılan, hatta andıçla Öcalan’a yardım etmekle itham edilen, Cengiz Çandar, Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Ali Bayramoğlu, Alpar Görmüş’ü gazeteye aldıklarını ve bu alınma nedeninin tamamen insani olduğunun altını çiziyordu. “bu isimlere yazı yazdırılmayarak halkın mağdur edildiğini düşünüyorduk. Aldığımız bir riskti ama zaten bu gazetenin sahibi olmak bir riskti. Uzun soluklu bir plana girişmedik. çok hesap kitap yapsak belki de cesaret edemezdik. Çok ta iyi ettiğimizi sonra gördük, bütün bu isimlerle beraber çalıştık, ve ciddi işler yaptık.”


Albayrak bu isimleri aldıkları için ciddi tehdit aldıklarının da altını çiziyor.


Mustafa Albayrak o dönem bir kumpasa getirilerek göz altına alınıyor. Albayrak grubunda bulunan Albil isimli şirketin ilk iki harfi benzediği için şirket Akbil operasyonu yapılarak göz altılar yapılıyor. İki eşek yükü buğdayla ihtilal yapacak diye gözaltına alınan insanları düşün düğünüzde bu kumpaslar bize hiç yabancı gelmiyor

Mustafa Albayrak göz altına alınmasını çöyle anlatıyor; “99′da Albil, Akbil isim benzerliği kurarak gözaltına aldılar. 2001′de Sabah ve Milliyet gazetesiyle ciddi bir kavga içindeydik. Sabah’ın banka hortumlanması hadisesi nedeniyle yaptığımız haberler yüzünden. 7-8 ekip arabası eşliğinde gözaltına alındım. Şubeye gittiğimde yengemi ve 7-11 yaşındaki 2 yeğenimi de orada gördüm. Şirketten 40′a yakın ayrıca belediyeden bir çok kişi de gözaltına alındı. Çocukların gözleri bağlandı. Ne kadar bağlı kaldı bilmiyorum çocukları 5-6 saat sonra yolladılar. Ama bir çocuk için birkaç dakika dahi böyle birşey yaşamak çok zor. Çocuklar için sonraki yılar gördük ki, polis bir düşman, çok korktuğu biri. Bizim vücudumuza elektrik verdiler. Ak Parti genel Başkanı Tayyip Erdoğan aleyhinde ifade vermemizi istediler. Organize suçlar şube müdürü, ‘ifade verin, arka kapıdan yollayayım’ dedi. ifade vermeyi red edince, ‘Ben sizin dilinizden konuşmayı bilirim’ dedi. İşkenceye giriştiler. Ağabeyimin çocuklarını aldılar, rehin gibi, sen gel çocukları bırakalım dediler. Sonra yanlılık oldu diye bir nev’i yarım özür dilediler. 200 polisle gazete de basıldı. Yaptığımız haberler yüzünden. Bize pek sahip çıkan olmadı.” Diyor.

Bugün 28 Şubat sürecinde demokratlığından dem vuran kalemlerin, STK’ların o gün nasıl bir tavır takındıklarını çok iyi biliyoruz.

O gün o kumpaslar neticesinde bugün bir çok insan hala cezaevinde ve Türkiye2nin demokrat kalemleri ne yazık ki bunları hiç gündeme getirmiyor.


Mustafa Albayrak kendilerine uygulanan işkence sonrası zor bela mahkemeye çıkarılıyor, mahkemede, kendisi hakkında bir iddianame hazırlanıyor ve iddianamede, “. Şeriat çetesi kurup geleceğin başbakanını seçtirmek için çalışmak”la suçlanıyordu. Albayrak mahkeme sürecini şöyle anlatıyor: “DGM’ye gönderdiler. Pazar günüydü. MİT Bölge Bakanının korumaları da oradaydı. Birinci ordu komutanı Çetin Doğan’ın, DGM başsavcısını ziyaret edip baskı yaptığını öğrendik. 6 ay cezaevinde kaldım, ama beraat ettik. 90 lira para cezası verdi tecilli olarak mahkeme. Temyize gitmemizi istediler. Gittik, orada da bu 90 lira para cezası onandı süratle. İddianame çok komikti. Şeriat çetesi kurup geleceğin başbakanını seçtirmek için çalışmak. çok komik bir iddiaydı. ‘ne bana ne başkasına ihtiyacı var, halkın o kadar büyük teveccühü var ki’ dedim. Ona gönül verenleri yok etmeye çalışıyorlardı. Adamların ama öngörüsü de hayranlık verici. Bu günleri görmüşler. Kendileri açısından yaptıkları doğru, zalim zulmünü yapar. İşkenceye maruz kalmamız alay konusu oldu medyada. Sahte rapor aldılar diye. Ama daha ilginci bize rapor veren doktor 12 yıl hapis istemiyle yargılandı. Ben hakime dedim ki, işe bakın, işkenceye maruz kalan şahid, işkence raporunu yazan sanık, işkenceyi yapan, müşteki. Söyleyecek bir şeyim yok, ne diyeyim.’”


Bu ülkenin bir medya patronu ve saygın bir işadamına 28 Şubat’ta bunlar yapıldı. Bütün bunlar bir çok insana yapıldı, herkes o günden sonra bir adalet beklentisi içerisine girdi.

28 Şubat sürecinde bir zulüm aracı olarak kullanılan hukukun bugün “Hak” için kullanılmasını talep etmeyi birileri rövanş olarak algılıyorlarsa evet bu bir rövanştır. O gün olmayan hukukun bugün var olan hukuk karşısında boynunun bükülmesidir.

Yorum Yaz