matesis
dedas

Şimdi Helalleşme Zamanı

Şimdi Helalleşme Zamanı

   Belediyecilik adına bir dönemi daha atlatmak üzereyiz. Hani ‘Acısıyla Tatlısıyla’ diye cümleyi bağlarlar ya; aslında hizmet ehillerine, yaptıklarıyla yapamadıklarıyla ya da haklılığıyla haksızlığıyla, bir dönemin sonuna yaklaşmış bulunmaktayız. Şeklinde dillendirebiliriz.

    Belediyecilik hizmeti çok hassas bir uğraş olmakla birlikte memleketi kalkındıracak en önde gelen araçlardandır. Belediye hizmetleri sayesinde evimizi, işimizi ve çevremizi, yaşanılabilir hayat standartları tarzında istenilen en güzel seviyeye getirebiliriz. Çünkü belediyecilik demek bir şehrin ya da ilçenin şah damarı, şekillenmesinde ki en büyük etken demektir.

    Yılların su gibi aktığı bu dünyada insanlık adına elimize geçen her fırsatı hesap verilebilirlik ilkesiyle yerine getirmeliyiz. Belediyecilik anlayışında ilerde birilerine mutlaka hesap vereceğiz hissiyatlarıyla hareket etmeli ve buna göre fiiliyatlarımızı yerine getirmeliyiz. Çünkü belediyecilik normal bir görev değildir. Herkese nasip olmayan kutsal bir görevdir.

    Şimdi zaman kendimizi sorgulama zamanıdır. Helalleşme zamanıdır.

    Ne yaptık? Kime ve kimlere hizmet götürdük? Kimlere götüremedik? Niye götüremedik?  

    Kendimizi bu sorulara cevap verebilecek konumda hissedebiliyorsak ve bu soruların hakkından gelebildiğimizi kabul ediyorsak, “hakkaniyeti yerine teslim etmişiz” demektir.

    Bir yönetici olarak memleketin ihtiyaçlarını karşılamak için uğraş verdik. Yollarını, kaldırımlarını, çöpünü, suyunu, parkını ve her türlü sorunlarını yerli yerine oturtmaya çalıştık. İyisiyle kötüsüyle bir uğraş verdik. Süre kısıtlıydı belki, ama bir şehrin yapılanması için yeterince bir zaman olduğuna inanıyorum. Ve bu zamanın sonunda memleketin en yüksek yerine çıkıp “ben bu memleketin çehresini değiştirdim”. Diyebiliyorsanız, kim ne derse desin işte o zaman rahat bir uyku uyuyabilirsiniz demektir.

    Ayrıca memlekette yaşayan bir halk ya da vatandaş olarak üstümüze düşen görevi yapabiliyor muyuz? Yaptık mı? Elimizi taşın altına koyabilme cesaretini gösterdik mi? Yoksa sadece eleştiri boyutunu mu kendimize pay olarak ayırdık?

    Belediyenin icraatlarını herkes eleştirebilir. Ama eleştirideki haklılık boyutumuzda ne kadar haklıyız? Yerli yersiz her şeyi eleştirirken vicdanımızın sesine kulak verdik mi? Yoksa sürekli şikâyet mekanizmasını mı öne sürdük?

    Çünkü bazıları sırf belediyeyi karalamak için sürekli şikâyet ediyorlar. Buda hazırcılıktan ve durumu daha da zora sokmaktan başka bir şey değildir.

    Genel anlamda bir kıssa anlatmak istiyorum;

    Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronuna, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Patronu bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi.

    Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı.

    “Artık bu ev senin” dedi. “Sana benden hediye.”

    Marangoz öylesine şaşırmış ve utanmıştı ki… İçinden, keşke yaptığım evin kendi evim olduğunu bilseydim! Diye geçiriyordu.

    Hayat, bir kendin yap tasarımıdır, demiş biri. Bu günkü davranış ve seçimlerimiz yarın yaşayacağımız evi kurar.  

     Başkanda olsak vatandaşta olsak bu memlekette yine bizler yaşayacağız. Unutmamak gerekir ki bu günün başkanı yarının vatandaşıdır, bu günün vatandaşı da yarının başkanıdır.

     Her şeyin tekrar bize döneceğinin bilincinde olarak, kendi içimizdekini şekillendirmeliyiz.

Yorum Yaz