matesis
dedas

Siyasetin Kötü Mirası

Siyasetin Kötü Mirası

Bugün ki Dünyamızda siyaseti doğru tanımlamak epey zor ve sonu olmayan bir zihniyet eksersizine dönüşmeye başlamıştır artık. Siyaset nedir ne değildir konusu her açıdan bulanık olmuştur.  Herkes bu suda balık avlamaya çalışıyor. Her şey siyaset olmuş; iyi kötü fark etmez artık! Ticaret artık siyaset olmuştur, insanları açlığa terk etmek siyaset olmuştur, işkence yapmak siyaset olmuştur, yalan söylemek siyaset olmuştur, kurnazlık artık siyaset olmuştur, hırsızlık siyaset olmuştur, beceriksizlik siyaset olmuştur, cehalet artık siyaset olmuştur… Hâlbuki siyasetin kendisi her şeyden önce asaletli olması gerekiyordu. İnsani açıdan asaletli olması gerekiyordu. Yani insana ve insanlığa yaraşır olması gerekiyordu. Değil mi?

Mesela esir aldığınız bir insanın kafasını kesmek nasıl bir siyasettir? Bu eylem türü ile insanlara nasıl bir mesaj vermek istemektedir? Hayvanlar birbirini boğazlıyorlar, bunu biliyoruz, insanlarda uygun ortam buldular mı birbirinin kafasını kesiyorlar. Bunu duymayan ya da bilmeyen var mı? Öyle değil mi? İnsanlık bu mudur yani? Bu eylemi aynı bir insanin herhangi bir hayvanın kafasını kesmekten başka dini ve farklı bir anlamı daha var mı? Kafası kesilen hayvanın eti yenir ya kafası kesilen insanın nesini yiyeceksiniz? Medeniyetimiz bu mudur? Hani medeniyeti bizler kurmuştuk! Ne oldu bizlere böyle?

Siyaset adıyla yapılan toplumsal pratik, teorik ve etik bağlamından artık kopmuştur, rotası belli olmayan, düzensiz, pusulasız, temel amaçlarıyla bağdaşmayan sıradan bir etkinlik halini almıştır. Bu etkinlik sadece ve her yönüyle bir iktidar etkinliği olmuştur artık. Siyaset, artık sıradan bir etkinlik olmuştur. Artık siyaset her açıdan kaba olmaya başlamıştır. Çünkü siyaset sadece iktidara ve onun nimetlerine odaklanmıştır artık…

Yüksek toplumsal taleplerin gerçekleşmesi için artık siyaset yapılmıyor, tam tersine, bireylerin ego tatmininden start alarak, mastürbasyon psikolojisiyle, her türlü bencilliğe açık bir etkinlik olmaya başlamıştır artık siyaset.

Artık tilkiler siyaset yapıyor…  Hem de çöl tilkileri…

O nedenle de siyasi pratiği sorgulamak artık her şeyden önce etik bir duruşu gerektiriyor. Etik bir duruşu olmayan siyaset artık sadece iktidar oyunudur, iktidar düşkünlüğüdür ve iktidar bağımlılığıdır. Hatta İktidar psikopatlığıdır da diyebiliriz! Siyaset, siyaset için yapılır mı hiç?

Tabii olarak her siyasi akımın farklı etik değerleri vardır, bu değerler elbette farklı ya da benzer olabilirler. Bu normal bir durumdur. Bizler şunu iyi biliyoruz; Müslümanların etik değerleri ile sosyalistlerin, solcuların, yurtseverlerin etik değerleri her bağlamda çakışmayabilirler. Hatta bazı temel konularda bunlar birbirini tamamlayabilirler de. Ya da birbirini tam olarak ret de edebilirler…

Yalınız bu arada Müslümanlar birbirini öldürürken, boğazlarken, yakarken, Allah û Ekber diye bağırmaları hangi İslami ahlakla bağdaşabilir ki? Neden bu ekstremist Müslümanlar bu bağlamda Allah’ı kendi insani suçlarına dâhil etmek istiyorlar ki? Bu bile İslami değerlere ve Allah’a hakaret değil midir sanki? Bu terbiyesizliğe karşı neden gerçek Müslümanların sesi gür olarak çıkmıyor? Dünyanın her tarafına bu ses neden yankı yapmıyor ki?

Çünkü şunu iyi biliyoruz; tüm siyasi akımların ve ideolojik sistemlerin etik değerleri mutlak anlamda birbirlerine zıt olmayabilirler… Bunlar bazen de çakışabilirler… Ama kendi iç etiğini, değerler sistemini hiçe sayarak siyaset yapmak ne dini etikle bağdaşır ne de siyasetin temel amaçlarıyla uyum içinde olabilir. Kendi İslam etiğini uygulamayan Müslümanlar neden dünyevi iktidarın birer tutsağı haline gelmişler ki? Neden Müslümanlar dünyevi iktidarın sıradan birer tutsağına dönüşmüşler?

Mesela tüm dini metinlerde; insanları öldürmeyeceksin diye bir emir vardır. Emir, Hz. Musa’dan bu yana temel etik kurallardan birisi olmuştur. Bu etik kuralı temel de hem sosyalistler, hem Muhafazakarlar hem de liberaller kabul etmişlerdir. Dindarlar da zaten bu hükmü ballandıra ballandıra anlatıyorlar. O halde bu pervasızca Müslümanları öldürmek neye ve kime hizmet ediyor ki?

Dolayısıyla insanları öldürmekte, esirlerin kafasını kesmekte siyasi bir motif aramak yanlış değil midir? Müslüman etiğe göre asıl siyaset o zaman insanları öldürmemektir. Öyle değil mi? Asıl siyaset bilgiyi, beceriyi öne çıkarmaktır, erdem olana dört elle sarılmaktır, affetmektir, adaleti tesis etmektir, toleransı yaygınlaştırmaktır, insanların emeğini sömürmemektir, başkalarının sırtından yükselmemektir, insanlar arasında eşitliği sağlamaktır vb…

Bakınız şimdi; küresel çapta bu tarz siyaset ile yerel çaptaki siyaset birbirlerini doğrudan besliyorlar…

Bizim coğrafyamızda meydana gelen iktidar oyunları ile etik sahtekârlık, değişik versiyonlarıyla çağımıza da damgasını vurmuştur; Mesela Almanya gibi büyük yazarlar, sanatçılar, filozoflar, iktisatçılar yetiştiren bir halk, daha dün Hitler gibi bir siyasetçinin peşine takıldı. İtalyanlar Führer Mussolini’yi bağrına bastılar, Rusya, Stalin’i baş tacı yaptı, İran halkı İmam Humeyni’ye kendi devrimini teslim etti… Ve daha niceleri…

Bu örneklerin arasında çok daha vahim olanını da Kuzey Kore de görüyoruz. Komünizmle yönetildiğini söyleyen bir ülkede önce baba Kım il Sung, daha sonra onun oğlu Kım il Jung, ve daha sonra onun oğlu Kım ıl bilmem ne devlet başkanı oluyorlar. Yani Kuzey Kore’deki Komünizm Kımonizm olmuş artık! Babadan oğla geçen kraliyet Komünizm olarak piyasaya sürülüyor… Bunu kimler yutar ki?

O nedenle diyorum ki; siyaseti alçakların, sahtekârların ve cambazların ellerinde artık kurtarmak gerekiyor. Bu konuda yüz metre koşuyu değil maratona odaklanmamız gerekiyor artık... 


Yorum Yaz