tatlidede

Sosyal Olayları Okumak

Sosyal Olayları Okumak
Sosyal olaylar da tabiat olayları gibi sebep sonuç ilişkisi içinde cereyan ederler. Gerçi sosyal olaylarda sebepler çok yönlü, diğer sosyal olaylarla bağlantılı, karmaşık ve gözlemlenmeleri, tabiat olayları kadar açık olmadığından onları okuyabilmek kolay değildir. Kolay olmasa da sözünü ettiğimiz bu zorluk aşılamaz değildir. İslam düşünce tarihine baktığımızda önemli düşünürler, büyük hukukçular yetiştirmişiz fakat sosyal olayları okuma; ilke ve nedenlerini ortaya koyma, bu gibi konularda rehberlik etme, okuyucunun ufkunu açma konusunda bir İbni Haldun yetiştirmişiz. İkinci bir İbni Haldun’umuz ne yazık ki çıkmamıştır. Oysa Kur’an-ı Kerim kıssalarıyla ve diğer anlatımlarıyla bu konuda yeterince rehberlik edecek malzeme içermektedir. Bu alanda çalışanların, söz söyleyenlerin çoğu ideolojileri, şartlanmışlıkları, takıntıları, çıkarları vs. gibi gerçekleri olduğu gibi görmelerini engelleyecek bir pencereden bakıyorlar. Osmanlının yıkılışından sonra aleyhimizde tecelli eden olaylar vatan hainliği, ajanlık, etnik köken ve buna benzer sebeplere bağlanarak okunmaktadır. Bu gibi nitelemelerde de sözünü ettiğimiz, baktıkları pencereyle baktıkları pencere zaviyesiyle ilgilidir. Mesela iktidara göre Pensilvanya ile ilişkileri sebebiyle Kılıçdaroğlu ve Bahçeli vatan haini, çözüm sürecinden yana olmaları sebebiyle iktidar partisi vatan hainidir. Her ülkede hain de olur, ajan da olur. Aslında sadece kritik dönemlerde değil her dönemde bunlar vardır. Bunlar niçin başka dönemlerde olaylara sebep gösterilmiyor da problemli toplumlarda gösteriliyorlar? Haddizatında bir toplumun başına gelen musibetlerde ve toplumların yükselişinde o toplumların kendileridir etkili olan.. Hainler ve ajanlar yol kazası nevinden ancak etkili olurlar. Toplumların tarihi seyirlerini değiştirecek ölçüde ve kalıcı olacak şekilde etkili olmazlar. Toplumlar, başlarına gelen badirelerin sebebini önce kendilerinde arayıp hatalarını düzeltseler daha kısa bir sürede o durumdan kurtulurlar. Yıllardır Abdullah Öcalan’ın Ermeni ve dış güçlerin maşası olduğu anlatıldı, şimdi ise barış sürecinin önemli aktörlerinden biri. Barzani ve kabilesinin Yahudi asıllı oldukları söylendi. Şimdi ise tam bir müttefik. Işid halifesinin İsrailli bir Yahudi ajanı olduğu bugünlerde tedavülde. Belki her toplumda bu olayları bu zaviyeden açıklayanlar vardır. Bu tür izah ve değerlendirmelerin toplumumuzda geniş yankı bulmasıdır önemli olan. Aklı başında, ayakları yere basan yorum ve açıklamalar ise ilgi duymamaktadır. Dindar diye bilinen kesime gelince bunların önemli bir kesimi dini sohbetlerde hep abartılı olağanüstülükler; keramet ve mucizeler dinliyorlar. Oysa hayat olağanlar üzerine kuruludur. Bunlardan ne ayağı yere basan değerlendirme beklenir ne de bu tür değerlendirmelere itibar etmeleri. İzaha zorlanırlarsa “Allah’ın takdirdir”, derler. İmam-Hatip orta kısmında öğrenci idim, çok dindar diye bilinen bir hocamız: “Ne sanıyorsunuz, yeryüzünü o mübarek zatlar yönetiyor ve biz onların himmeti sayesinde yaşıyoruz…” sözünü çokça tekrar ederdi. Ben bir soru sordum: “Hocam bu mübarek zatlar bizden yana mı, Rusya ve Amerika’dan yana mı? Rusya ve Amerika bizden çok daha güçlü, hep onların dediği oluyor. Ezilenler ise hep Müslümanlar, bizi niye gözetmiyorlar?” Hocanın cevabı şuydu: “Sen sapıksın!” Bu kesimin biraz okumuş olanları ise kıyıda köşede kalmış, hadisçilerin bir çoğunun bile itibar etmediği “Fiten” baplarında zikredilen rivayetleri bulur, onlarla olayları izah ederler. Amerika’nın Irak’a müdahalesi sırasında petrol kuyularında yangın çıkınca “ahir zamanda doğuda çıkacak bir yangından söz eden ve Dicle ile Fırat’ın sularının çekileceğini ve bu nehirlerin diplerinde beyaz altın çıkacağını; bu altını ele geçirmek için savaş olacağını, savaşa katılanların ise üçte ikisinin öldürüleceğini” anlatan rivayetler ortalıkta dolaşırdı. Doğuda bir ateşin çıkacağı rivayetini gündeme getirenler, dünyanın kendilerinden ibaret olduğunu sanıyorlardı. Hiç düşünmüyorlardı ki Irak’ın batısında yaşayanlar olduğu gibi doğusunda, kuzeyinde ve güneyinde yaşayanlar da var. Acaba onlar bu ateşi hangi yönde görüyorlar? Şimdilerde ise Işid dolayısıyla “siyah bayraklı” ordularla ilgili rivayetler bu kesimlerde revaçta. Gönlü Işid’den yana olanlar: Mehdinin ordusunun da siyah bayraklı olduğunu söylüyorken Işid’e karşı olanlar, başka rivayetler aktarıyor ve bu rivayetlerde söz konusu orduda Horasan’dan bir birliğin olması gerektiğinin anlatıldığını nakleder ve Horasan’dan katılanlarla Türklerin kastedildiği yorumunu yapar; “Işid ordusunda Türkler olmadığına göre bunların deccalin ordusu olduğunu” söylüyorlar. Allah aşkına, Kur’an’da peygamberin kendisi “ben gaybı bilmem” dediği halde gayba dair böyle nokta atışlı sözler söyler mi?

Yorum Yaz