Sözü Güzel Söylemek-Güzel Şeyleri Desteklemek

*Allah’ım! Kalbimde nur, gözümde nur,kulağımda nur,sağımda nur,solumda nur, üstümde nur,altımda nur, önümde nur var eyle, benim nurumu arttır.(Müslim)
*Allah’ım ! Bize yüce katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster. (Kehf-18/10)
*Allah’ım ! Arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle. (Şu’ara-26/84) AMİN…
İnsan,sadece bir gün için değil her zaman içinde bulunduğu durum nedeniyle, her işe Besmele ve Dua ile başlamasında fayda vardır.Ondan dolayıdır ki,yazıya bu güzel dualarla başlamak istedim.
Canlılar içerisinde meramını dil ile ifade etme, konuşma yeteneği sadece insana bahşedilmiştir.Tarifi imkansız mükemmel bir hediye ile mükafatlandırılmışız.Konuşma kelam anlamıyla eşdeğerdir.KELAM: Yüce Rabbimizin sıfatlarından olup insana ilahi bir emanettir.Bu emaneti sahibinin rızası doğrultusunda kullanmak ise Mümin olarak hepimizin en önemli sorumluluklarımızdandır.Soru 1: Bu emanete ne derece riayet ediyoruz?
Kur’an-ı Kerimde bize, anlamsız ve boş konuşmadan, gıybetten, su-i zandan, alay etmekten, yalan söylemekten,yalan yere yemin etmekten, yapmadığını söylemekten ve ifsad edici her türlü sözden uzak durmamızı emreder.Soru 2: Bu emirlere ne derece uyuyoruz?...Peki nasıl davranmalıyız? diye sorulacak ise: Anlamsız ve gereksiz sözlere Mümin ağzını kilitlemelidir.
Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav) ‘in buyurduğu gibi insan “Ya hayır söylemeli ya da susmalıdır”.
Değerli kardeşlerim…İnsanın dili kalbine bağlıdır.Güzel ve anlamlı söz söyleyebilmek, akleden bir kalbe, tertemiz bir gönüle sahip olmayı gerektirir.Öyleyse geliniz, önce gönül aynamızı temizleyip parlatalım.Dilimizi, Allah’ın razı olacağı şekle uygun kullanalım.Söz çok önemlidir.Bir anda bir gönülü kazanabildiği gibi, bir anada başka bir gönülü kaybedebilir.Buna en fazla söz söyleme konumunda olanlar dikkat etmelidirler.Unutmayalım ki,” Allah’a sadece güzel sözler yükselir.O sözleri yücelten ise imana uygun davranış ve tutumlardır.” (Fatır-35/10)
Bu önemli hatırlatmadan sonra çok önemsediğim fakat anlam ve içeriğine uygun çalışmadıkları veya çalıştırılmadıkları zaman üzüntüye,vebale,günaha ve daha bir çok sosyal hasarlara sebep olan iki kurum olan,” DARULACEZE ve VAKIFLAR”lardan bahsedeceğim.
DARULACEZE:II.Abdulhamid tarafından 1896 yılında İstanbul’da açılan bir hayır kurumudur.Kimsesiz çocuklarla yaşlı ve muhtaçlara sahip çıkmak amacıyla kurulmuş olan Darulaceze’nin içerisinde yetimhane,hastane,okul,hamam,fırın,cami,havra,kilise ve el sanatları imalathanesi mevcuttur.
Buralara evsiz barksız,sokaklarda gezen, cami avlularında yatan kimsesiz çocukların eğitim ve bakımları yapılarak bir sanat öğretilirken, yaşlı ve bakıma muhtaçların, engellilerin rahat etmeleri sağlanmaktaydı.
Buraya alınan kişilerde din ve mezhep farkı gözetilmiyordu.O dönem Darulaceze, devlet desteği olmakla beraber kendi imkanlarıyla ihtiyaçları giderme esasıyla çalışıyordu.Günümüzde de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak çalışan Darulaceze,bağıçıları ve gönüllülerinin desteğiyle barınanlara her türlü hizmetin verildiği, muhtaç olunduğunda sığınılacak bir yuvadır.
VAKIFLAR:Asli görevi, insan farkı gözetmeden yardım etmeyi ve yardımlaşmayı hedef bilen bu kurumlar tarihte İslam Medeniyetinin kalıcı bir mührü haline gelmişlerdir.Fark gözetmeksizin yardımlaşma durumunun kurumsallaşmış hali olan vakıflar, yüzyıllar boyunca nesiller arasında bir köprü vazifesi görmüş ve günümüze kadar devamını sağlamışlardır.Hayırda yarışan bu kurumlar sayesinde, insanların ihtiyaçlarını gidermiş, açlar doymuş, evsizler başlarını sokacak bir yer bulmuş, hayvanlar için bile hizmetler ihmal edilmemiştir.
İslam’ın ilk yıllarından bugüne, en ince ayrıntılara dikkat edilerek toplumun ihtiyaç duyduğu her türlü konuyla ilgilenme amacıyla kurulan Vakıflar, yaptıkları hizmetler düşünüldüğünde,görevleri,işlevleri ve önemlilikleri daha da anlaşılmaktadır.Bundan dolayıdır ki, bu kurumlar korunmalı ve amaçlarına uygun olarak kullanılması şimdiki ve sonraki nesillerin önemli bir görevidir.Bununla birlikte,içinde bulunduğumuz modern zamanda,ortaya çıkan veya çıkabilecek toplumsal sorun ve ihtiyaçların çözümü için de günün şartlarına uygun yeni vakıfların kurulması sağlanmalı ve desteklenmelidir.
Bu iki önemli kurumun işlevlerine baktığımızda, İslam’ın ilk yıllarından beri kurulmuş olması, bir yönüyle hayatta bunlara ihtiyaç duyulabileceğinin yanında, insanlardan teşekkül olan toplumları birbirlerine yakınlaştırma-kaynaştırma ve yardımlaştırmayı sağlamaktır.Bir çok yönüyle birbirlerinden farklı özelliklerde olan insanlar ve toplumlar, bu imtihan dünyasında görevlerini yerine getirmede bazen eksik kalabilirler.Dolayısıyla hayır işlerinde yarışan bu kurumlara her zaman ihtiyaç vardır.Gönül buralara kimsenin konulmamasını,bunlara ihtiyaç duyulmamasını her zaman isteyebilir.Hatta bölgesel ve kültürel olarak bir çok çevreler bu kurumlara çok farklı gözlerle baktıklarını ve özellikle yaşlıların buralara bırakılmasını, vakıflardan yardım talep edilmesini onaylamaz.Haklı bir yaklaşım olan bu davranışı acaba toplumun geneli sergiliyor mu.?Hassas konulara girmeden, hayırda yarışan bütün kurumlar desteklenmeli ve amacına uygun çalışması sağlanmalıdır.
Yazının girişini dualarla yaptım, bitişini de Hz.Ali (ra)nin şu güzel sözü ile bitirmek istiyorum.
”Kardeşin senden alakasını kestiğinde ziyareti, yüz çevirdiğinde lütuf ve yakınlığı, cimrileştiğinde cömertçe harcamayı,uzaklaştığında yakınlaşmayı, sert tavır takındığında yumuşak davranmayı, suç işlediğinde özrü kabul etmeyi üstlen.” Allah’a emanet olun..