matesis
dedas

Süleyman Demirel’in Kürt Yüzü

Süleyman Demirel’in Kürt Yüzü

Türkiye’de başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapan her kimse Kürt Sorunu ile ilgisi olmaz mı? 91 yaşında hayata gözlerini yuman Demirel, 35 yıl siyasette aktif kaldı. Bu zaman diliminde Kürt sorunu ile başı sürekli belada idi, deyim yerindeyse.

Aşağıda kısaca 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasal hayatını derledik. Bu bilgiler ışığında bizimde bazı parametreleri ortaya koymak gibi bir görevimiz olduğunu düşünüyoruz.

  Siyasete 1962 yılında Adalet Partisi (AP) İdare Kurulu üyesi olarak başlayan Demirel, iki yıl içinde, 28 Kasım 1964'te genel başkanlığa seçildi. Kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 aylarında görev yapan koalisyon hükumetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak görev alan Demirel, 10 Ekim 1965'te gerçekleştirilen seçimlerde ilk kez milletvekili oldu.

Seçimlerden birinci çıkan partinin lideri, Isparta milletvekili Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Başbakanı olarak hükümeti oluşturdu. Demirel, 1969, 1970, 1975, 1977 ve 1979 yıllarında beş kez daha hükümet kurdu. 12 Mart muhtırasından sonra "şapkasını alıp giden" Demirel, Adalet Partisi 1973 seçimlerinden ikinci parti olarak çıkınca ana muhalefet lideri olarak siyasi hayatına devam etti.

Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Alparslan Türkeş ile 1975'te birinci Milliyetçi Cephe hükümetini kuran Demirel, 1977 yılında Erbakan ve Türkeş ile ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini oluşturdu. 1979 seçimlerinden sonra MSP ve MHP'nin desteklediği azınlık hükümetinin başında olan Demirel, 12 Eylül darbesiyle siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldı.

    Partisi faaliyetten men edilen Demirel, 13 Eylül-11 Ekim tarihlerinde Hamzakoy'da zorunlu ikamete gitti. 1982 
Anayasası ile siyaset yapması 10 yıl yasaklanan Demirel, kapatılan Adalet Partisi'nin eski yöneticileriyle bağlarını koparmadı. Siyasi partilerin kurulmasına verilen iznin ardından Demirel ile yakınlığı bilinen siyasetçiler ve bazı eski AP yöneticilerince kurulan BüyükTürkiye Partisi, Milli Güvenlik Kurulu kararıyla "AP'nin devamı olduğu" gerekçesiyle kapatıldı. Demirel, siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle Çanakkale Zincirbozan'da yine zorunlu ikamete alındı.


    -Yedi kez hükümet kurdu

  Demirel'in siyasi yasağı 1987 yılında yapılan referandumla kaldırıldı. Doğru Yol Partisi'nin genel başkanlığını 24 Eylül 1987'de 
Hüsamettin Cindoruk'tan devralan Demirel, 29 Kasım 1987'deki genel seçimlerde yeniden Isparta milletvekili oldu. DYP, 1991'de yapılan genel seçimlerden birinci parti olarak çıkınca, kendi başkanlığında DYP-SHP koalisyonu kuruldu. Yedinci kez hükümet kuran Demirel, 49. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin başbakanı olarak 20 Kasım 1991'den 16 Mayıs1993'e kadar görev yaptı.

    Süleyman Demirel, 8. Cumhurbaşkanı 
Turgut Özal'ın Nisan 1993'teki ölümünün ardından 16 Mayıs 1993'te, TBMM tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi.

Önce Süleyman Demirel’in dünyaya geldiği yıllara bakalım. 1924 doğumlu olan Demirel, dünyaya gözlerini açtıktan bir yıl sonra 1925 yılına  Cumhuriyetle hesaplaşan Şeyh Said İsyanı yaşandı. Tabiri caizse Demirel, gözlerini hak talepli Kürtlerin mücadelesi ile açtı. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin hazırlık süreçlerinde Kürtlere evrilen sözler tutmayınca önce Koçgiri ardından diğer isyanlar patlak verdi. Çok kızgın ve öfkeli olan Kürtler, aldatılmanın eziyetini yaşıyor olmalı ki, Ağrı ve Dersim İsyanları ile tepkilerini doruğa çıkardı. Son Dersim İsyanı yaşandığında Demirel, 14-15 yaşlarında bir genç idi.

Siyasete atılmadan önceki bürokratik yıllarında da Demirel, Kürtlerin yaşadığı sürgünler, göçler ve ağır cezaların tanığı oluyor.

Demirel ile nasıl tanıştım

Şaşırmayın sevgili dostlar, Süleyman Demirel ile askerlik falan yapmadım. Ben daha ilkokulda iken (1975-79 yılları arası) sanırım 1979 yılı idi, bir seçim olmuştu. Bizim köyde Qadê Ela (Abdulkadir Mercan) amcamız vardı. Rahmetli Qado Amca AP (Adalet Partisi)de senatör idi. Bu seçimde de ona çalışıyordu ailecek. Eşi Rahmetli Heci Şemsê de oy isterken Êm Bıdın Hespê (At’a Oy Verin) şeklinde propaganda yapıyordu. Anlayamadım tabi önce. Sonra Rahmetli babam oy pusulasını gösterdi; meğer at AP’nin sembolüymüş. Bu şekilde ilk defa legal siyasetle tanışmış oldum. Tabi bölgenin en etkili başka bir partisi de CHP idi. Oy pusulasında CHP’yi simgeleyen altıok ile de tanıştım. 

Bu zamanlarda Kürtleri temsil eden herhangi bir parti yok ama Kürt eşrafı bu partilerde temsil pozisyonlarında idi. Süleyman Demirel, 1964 yılında AP’nin Genel Başkanlığına seçilirken Kürt siyasi hareketi illegal olarak çalışmalarını sürdürüyordu. 1960’ta Demokratik Kürt Siyasi hareketi olan DDKO devletin ağır baskısı altında kapatılmış, yöneticileri tutuklanmış, ağır cezalara çarptırılmıştı. Birkaç yıl sonra ise T-KDP ve TKDP gibi illegal Kürt siyasi partileri kurulmuştu. Kürtlerin bu gibi oluşumları 1971 Muhtırası ile ağır bedeller ödemekten kurtulamadı.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarından sonra Türkiye’de adeta yaprak kımıldanmaz hale geldi. Kürt siyasi aktörleri 1974’ten sonra tekrar güç biriktirerek toplumsal ve siyasal zemine çıkmaya başladı. Özellikle TİP (Türkiye İşçi Partisi)ten ayrılan Kürt siyasal aktörleri bağımsız örgütlenme anlayışı ile toparlanmaya başladı. Kısa bir süre sonra Özgürlük Yolu, DDKD (Devrimci Demokratik Kültür Derneği), Kawa, Rızgari, PKK gibi oluşumlarla Kürt halkı tanışmaya başladı.

Öte yandan TBMM’ye Şerafettin Elçi, Abdulkerim Zilan, Nurettin Yılmaz gibi siyasetçiler ferdi olarak yer aldı 1980 öncesi dönemde. Özellikle Şerafettin Elçi, Bayındırlık Bakanı iken “Türkiye’de Kürt vardır ve ben Kürdüm.” Demesi Türkiye’de yankı, Kürt halkı nezdinde heyecan yarattı. Tabii bu dönemlerde TBMM’de Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş gibi liderler vardır ve Kürt sorunu konusunda inkar politikasının göbeğinde durmaktadırlar.

12 Eylül 1980’de Türkiye’nin tarihinde yep yeni bir sayfa açıldı; doğal olarak böyle bir sayfa Kürtler için de açılmış oldu. Yukarıda adı geçen bütün Kürt örgütlerine askeri operasyonlar düzenlendi.Binlerce Kürt siyasetçi gözaltına alındı, tutuklandı ve işkencelerden geçirilerek ağır hükümler giydi. Diyarbakır Seyrantepe Cezaevi bu anlamda “sembol” oldu. Bu sembol devlet adına işkence hane, Kürt siyaseti adına ise direniş kalesi olarak tarihte yer aldı. 

Askeri darbeden sonra Süleyman Demirel, yedi yıl siyasi yasaklı kaldı. 1987 yılında Dava arkadaşlarının Hüsamettin Cindoruk başkanlığında kurduğu DYP (Doğruyol Partisi)nin başına geçti. Daha sonra ise 1991 yılında yapılan seçimde birinci çıkan DYP, SHP ile koalisyon kurdu. Bu yıllar Kürdistan coğrafyası “düşük yoğunluklu savaş” arenasıdır. Faili meçhul cinayetleri, köy boşaltmalar ve PKK’nin askeri karakollara yaptığı baskınlar ardı arkası kesilmiyor. Bu atmosferde yardımcısı Erdal İnönü ile Diyarbakır’a gezi yapar ve “Kürt Realitesini tanıyoruz.” (8 Aralık 1991)Şeklinde açıklama yaptıysa da, kısa bir rehavetin ardından çatışmalar bütün hızıyla devam etti. Çünkü başbakan demirel’in sarfettiği bu cümle lafta kaldı. Zira Kürt sorunu askere havale edilmişti.

Belki Demirel döneminde Kürt sorunu açısından en önemli olay, DEP (Demokrasi partisi) milletvekillerinin meclisteki durumuydu. Daha yemin merasiminde Leyla Zana, “Ez vê sondê jı bo gelê Kürd û Tirk dixwim” (Bu yemini Kürt ve Türk halkları için okuyorum) biçimindeki çıkışı, Demirel önderliğindeki DYPlileri çılgına çevirmişti. Bizzat Demirel başta olmak üzere bütün milletvekilleri meclis sıralarına vurarak Leyla Zana protesto edilmişti. Denilebilirki bu olay, süleyman demirel hayatında bir kırılma noktası oluşturmuştu.

Aslında Süleyman Demirel’in siyasal yaşamına bakıldığında, özellikle 19980-87 yılları arası, kendi partisi kapatılmış, kendisi cezaevine girmişti. Bu aşamada kendisi de demokrasi ve siyasal özgürlükler için mücadele ediyordu. Altı kere gitmesi ve yedi kere gelmesi bunu en iyi özetlemektedir. Ancak DEPli vekillere gösterdiği tahamülsüzlük kendisinin bulunduğu pozisyonla çelişiyordu bir anlamda.

90’li yıllarda Demirel ve Turgut Özal’ın memleketi yönettikleri yıllarda, Kürt siyasetçileri ve aydınları hedef seçilmiş ve öldürülmüşlerdi. DEP’li Vekil Mehmet Sincar ve Kürt Aydını Musa Anter’in katledilmeleri bu dönemde olan olayların başında gelir.

Kürt gazetecilerine ise “Militan Gazeteciler” deyimini kullanmıştı ki daha sonra onlarca gazeteci öldürüldü veya yaralandı. Meğer Demirel “Kürt Realitesi” bu şekilde hedef haline getirmişti.

16 Mayıs 2000’e kadar cumhurbaşkanlığı görevinde bulundu Süleyman Demirel. Cumhurbaşkanlığı döneminde HEP(Halkın Emek Partisi) 18 Ağustos 1993’te,  16 Haziran 1994’te DEP kapatılırken, bundan sonra kurulan HADEP hakkında kapatılma davası da 29 Ocak 1999’da anayasa mahkemesi tarafından açılmıştı. Daha sonra HADEP 2003 yılında kapatılmaktan kurtulamadı.

Bu süre zarfında Kürt milletvekilleri ve partilerin yöneticileri kimi yurtdışına çıkmak zorunda kalmış kimi de cezaevlerine girmekten kurtulamamıştı. Ağır bir askeri vesayetin altında siyaset yıllarını geçiren Demirel’e “Süleyman Bey askerden çekinir.” Yakıştırması da yapılmıştı. Ayrıca Demirel, siyasi hayatı boyunca “Kürt realitesini tanıyoruz.” Sözü hariç “Kürt” kelimesini ağzına almadı; sanki bu konuda yeminliydi. Kürtleri “İnkar Abidesi” haline gelmişti. Kürt realitesini tanıdığını söyledi, Kürtler kan ve gözyaşı dökmeye başladı.

Kürt sorununun siyasi ve barışçıl çözümü konusunda “Federasyonu bile tartışabiliriz” diyen dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kuşkulu ölümünün aydınlatılması konusunda yapılan yoğun çalışmalar ile ilgili açıklama yapmaması ya da ketim davranması dikkatimizden kaçmayan Süleyman Demirel’le ilgili bir başka çarpıcı not olsa gerek.

Özetle Süleyman Demirel’in Kürt yüzü böyledir.

Yorum Yaz