matesis
dedas

Suriye krizi maskeleri bir bir düşürüyor

Suriye krizi maskeleri bir bir düşürüyor

Suriye’de son 2 yıldır yaşananlar, bölgemiz ve hatta dünya için bir turnusol işlevi gördü.

Maskeler bir bir düştü; herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkardı.

Onlarca yıldır oluşmuş ve hatta sabitleşmiş yargılar yıkıldı, gizli kimlikler, gizli niyetler gün gibi meydana çıktı.

Kahraman bilinenlerin aslında nasıl da bunun tam tersi bir durumda oldukları gözler önüne serildi.

Din adına hareket ettiklerini söyleyenlerin aslında nasıl koyu bir mezhep taassubu içinde oldukları, mevzubahis mezhepleri olduğunda dinlerine düşman olarak lanse ettikleri yapılarla bile aynı noktada buluşabilecekleri görüldü.

Yıllar yılı ABD ve İsrail korkuları (!) üzerine bir imparatorluk kuranların asıl yüzlerini görmemiz için Suriye benzeri bir kriz gerekiyormuş demek ki.

Bölgede bir Şii ekseni oluşturma peşinde olan İran, bu hedefini gerçekleştirmek adına binlerce masum sivilin katline göz yumuyor, dahası bizzat bu katliamlara ortak oluyor.

İran’ın kuklası konumundaki Irak yönetimi topraklarını Suriye’ye giden İran ve Rus askeri ve lojistik yardımları için bir koridor haline getirmekte bir beis görmüyor.

Bölgede İsrail’e karşı verdiği mücadele ile efsaneleşen Hizbullah örgütü de masum katliamına militanlarını alet ederek bölgede haklı olarak oluşturduğu efsaneyi yine kendi elleriyle yerle bir ediyor.

Özellikle son olarak Hizbullah lideri Nasrallah’ın “Suriye düşerse Kudüs de düşer” açıklaması tam anlamıyla bir demagoji ve tutarsızlıklarla dolu bir açıklamadır.

Şöyle ki Kudüs’ün hamisi Suriye yönetimi midir ki, Suriye düşerse Kudüs de düşecektir?

Suriye rejimi bugüne kadar Kudüs’ü korumak veya kurtarmak adına ne yapmıştır da bundan haberimiz yoktur?

Üstelik Kudüs’ün hala düşecek bir yeri kalmış mıdır?

Mescid-i Aksa’da namaz kılmak için bile işgalci İsrail’den izin alınan bir ortamda Kudüs zaten düşmüş değil midir?

Nasrallah da, tıpkı İran gibi, İsrail karşıtlığı üzerinden kurduğu imparatorluğunu devam ettirmenin gayretiyle masumların kanına elini bulaştırmaktan çekinmiyor.

Batı’nın müdahil olmaması sebebiyle de Suriye, şu anda meydanı boş bulan şer ekseninin yani Rusya, Çin ve Şii ittifakının (İran, Irak, Hizbullah) ameliyat masasında kesilip biçiliyor.

Bu noktada en son olarak AB üyesi ülkelerin Suriyeli muhaliflere yönelik zaten oldukça anlamsız ve haksız olan silah ambargosunu sona erdirme kararları oldukça geç kalmış olsa da yerinde bir karardır.

Burada elbette Batılı güçlerin fiili olarak Suriye’ye müdahale etmelerini savunmuyorum; tam tersine bölgede bu tür bir müdahaleye karşıyım.

Benim savunduğum, Suriyeli muhaliflerin silah ve lojistik anlamda desteklenmesi gerektiğidir.

Yeterli insan gücüne sahip muhalifler, silah ve lojistik anlamında da takviye edilirlerse bu rejimi alaşağı etmeleri fazla uzun sürmeyecektir.

Rusya’nın silah ambargosunun kaldırılmasına tepki göstermesi de ancak pişkinlikle açıklanabilir.

Kendisi Suriye rejimine her tür mali ve askeri desteği cömertçe sağlarken, Batı’nın şimdilik sözde kalması muhtemel görünen (en azından 1 Ağustos’a kadar) kararını eleştirmesi, “Suriye’de sadece ben (ve müttefiklerim) at oynatayım” mantığından başka bir şey değildir.

Suriye’deki karışıklığın ABD ve İsrail oyunu olduğu iddiası da tamamen içi boş bir söylemdir.

ABD yönetimi İsrail’i müdahale etmeyi şu aşamada asla düşünmemektedir.

Çünkü Obama yönetimi çöküş içindeki ABD ekonomisi toparlamaya çalışmakla meşguldür, bunun dışında bir gündemi bulunmamaktadır.

Irak’tan çekilmesi de, Afganistan’daki varlığını minimize etme kararı da bu politikansın bir sonucudur.

Yani ABD’nin şu sıralar bir dış müdahaleyi kaldıracak lüksü yoktur.

İsrail’e gelince; Suriye’de mevcut rejimin devrilmesi İsrail’in lehine değil tam tersi aleyhine olabilecek bir durumdur.

Suriye’de Mısır benzeri İslami kökenlere dayalı bir yönetimle uğraşmaktansa, İsrail’in tavuğuna “kışt” demeyen Esed rejiminin başta kalması İsrail için daha makul bir seçenektir.

İsrail’in dönem dönem Esed rejimini tehdit etmesi de kanaatimce şu anda çoğunluğu Esed’e karşı olan bölge halklarını bu muhalefetlerinde biraz daha gevşek olmaları için planlanmış bir senaryo bile olabilir.

Zira İslami bir yönetim, Mısır ile birlikte, İsrail’i çepeçevre saracak bir kıskaca dönüşebilir.

Türkiye’nin izlediği Suriye politikası ise genel itibarıyla doğru bir politikadır.

Bazı eleştiriler mutlaka getirilebilir; hatasız bir siyaset mümkün değildir.

Mesela Suriye ile olan sınırların güvenliğinin yeterince sağlanamaması gibi uygulamalar eleştirilebilir.

Ama sırf bu eksiklikler yüzünden Suriye politikasının en başından beri yanlış olduğunu savunmak haksızlık olacaktır.

Ölümden kaçan komşusu kendi evine sığınan bir insan o komşuya nasıl davranıyorsa Türkiye de bu noktada aynısını yapmıştır.

Üstelik sınırın diğer tarafında binlerce akrabası olan vatandaşlara sahip bir ülkenin gözünü, kulağını bu drama kapatması veya seyirci kalması beklenemez.

Bu tür bir politika klasik CHP politikasıdır; bunun bahanesi de yıllar yılı “yurtta sulh cihanda sulh” ile özetlenen pasif, korkak ve inisiyatif almaktan aciz bir siyasetin temelini oluşturan sözdür.

Ancak CHP Suriye konusunda pasif kalmamış tam tersine savaşın tam ortasında elinde binlerce sivilin kanı olan diktatörle buluşmaktan çekinmemiştir.

Yani başta saydığımız şer ekseninin içinde Türkiye’de başını CHP’nin çektiği ulusalcı, ulusolcu, Ergenekon ve darbe muhibbi cephe de yer almaktadır.

Türkiye komşuluğun ve dahası insan olmanın gereğini yerine getirmiştir, buna devam etmektedir.

Bunun külfetleri elbette olmuştur; olacaktır.

Ancak en azından vicdanlar rahattır, bu insanların dramına kayıtsız kalınmamaktadır.

Sığınmacıları terörist, onlara kucak açan ülkenin Başbakanını da” teröristbaşı” olarak nitelemenin ayıbı da bir ömür CHP’ye yeter. 

Yorumlar

Image
ahmet
12.06.2013 / 15:14

sezai bey hala bulamadınmı o dediklerinin hangi kitapta yazdığını.

Image
ahmet
07.06.2013 / 23:02

bari kitabın adını söyle de bilelim hangisini karıştıracaz.

Image
sezai
03.06.2013 / 13:42

Yorumumda yazdım ya ; "Biraz Kitap karıştırın"

Image
ahmet
03.06.2013 / 12:23

sezai bey, o müthiş bilginizle bizi aydınlatsanız da bilsek bu suriye rejimi kudüsü nasıl himaye ediyormuş?

Image
SEZAİ
01.06.2013 / 23:55

Suriye konusunda hem Hizbullah'ın hem Türkiye'nin tezlerini dikkatle takip eden bir insanım."Suriye düşerse Kudüs de düşer” açıklaması tam anlamıyla bir demagoji ve tutarsızlıklarla dolu bir açıklamadır.Şöyle ki Kudüs’ün hamisi Suriye yönetimi midir ki, Suriye düşerse Kudüs de düşecektir?" ibaresi tarihi,Ortadoğu'yu Filistin'i hiç bilmediğiniz anlamına gelir.Biraz daha araştırma yapmanızı,hiç olmasa birkaç kitap karıştırmanızı öneririm

Image
ahmet
31.05.2013 / 14:05

Yerinde tesbitler. İran ve hizbullah yıllarca pişman olacakları bir karar verdiler. Beşar gibi diktatörleri desteklemek hiç kimseye fayda sağlamaz.

Yorum Yaz