matesis
dedas

Suriye’nin Kürt Hapishanesi Mezze

Suriye’nin Kürt Hapishanesi Mezze

Nureddin Zaza’nın “Bir Kürt Olarak Yaşamım” adlı kitabını bir akademik çalışma için okumam gerekti. Türkçe çevirisi A. Karaçoban tarafından yapılan kitap Pêrî yayınlarından çıkmış.  Bu kitapta yaşamını bir anı-roman şeklinde anlatmış Zaza. Kitabı okurken yer yer heyecanlanmadım desem yalan olur. Çünkü yaşamının büyük çoğunluğu Rojava’da geçen bir aydının Qamişlî, Amûde gibi bize pek uzak olmayan, yer yer sınırları geçip Mardin ovasına geçen bölümlerin anlatıldığı yerler beni fazlasıyla heyecanlandırdı. Bulunduğum toprakların, yaklaşık 90 yıl öncesini tasvir etmiş bir yazarın okumalarını yaptığımda, yer yer geçmişime dokunuyorum hissine kapıldım.bununla beraber, bugünlerde dünyanın gündemini en çok meşgul eden Suriye’deki savaş ve Rojava Kürtlerinin topraklarını korumak için oluşturdukları savunma sathı dikkate alındığında ilgi çekici bir kitap.

Nureddin Zaza’nın yaşamını okurken yer yer Suriye’nin Kürt halkına yaklaşımı da su yüzüne çıkıyor. Aslında kitap baştan sona Suriye’de Kürtlerin dramını  ve siyasi soykırımını anlatıyor. Nureddin Zaza, ağabeyiyle birlikte Diyarbakır’dan kaçak yollarla Suriye’ye mülteci olarak geçer. O zamanlar Suriye, Fransız mandası altında olsa da yine de Kürt fobisi yer yer hissettirir kendini. Söz gelimi Halep’te ortaokul düzeyinde Fransız rahiplerince yönetilen “Tere Sainte” okulunda yatılı okurken bu fobi ile karşılaşır Zaza.

Suriyen’nin Fransız mandası olması ve bölgedeki dengelere rağmen Fransızların Kürtlerin milli bilincine pek karışmaması nedeniyle, Cezire diye tanınan Kürt coğrafyası Kürt aydın ve entelektüellerinin çekim merkezi haline gelmesine neden olmuştur zamanında.

Zaza’nın anılarından öğrendiğimiz kadar 1944 tarihiyle beraber, Suriye’nin bağımsızlığının tanınmasıyla, mandacılığa karşı sürdürülen Kürt ve Arap ortaklığı da biter. Ondan sonra ülke tam bir Arap milliyetçiliğine döner. Kürtlerin hakları yok sayılmaya başlanır. Dernekler, partiler, fikir ve düşünce akımları ve en önemlisi de Kürt dili ve edebiyatı alanındaki çalışmalar bertaraf edilmeye başlanır. Hüsnü Zaim’le başlayan, Nasır, Albay Hariri, Selim Hafız ve son olarak da Nusayri Hafız el- Esad’a kadar her gelen yönetim bir önceki yönetimin icraatlarından rahatsız olduğu için darbe yapsa da değişmeyen tek şey, Arap milliyetçiliğinin ve devletin resmi partisi haline dönüşen Baas partisinin Kürtlere karşı anti propagandası; her defasında Kürtlere işkence ve zindan yolunun görünmesidir.

 Zaman geçtikçe Kürtler üzerine kurulan baskı, tamamen asimilasyoncu bir hal alır. Aslında Arap milliyetçiliğinin asimilasyoncu politikası çok tanıdık geliyor bize.  Kitap da dikkat çeken başka bir nokta ise, dört parçaya ayrılmış Kürtlerin içinde yaşadıkları ülkelerde, kötü anılarının belleği gibi duran, aslında inkar ve asimilasyonun hangi evrelere ulaştığını gösteren cezaevleridir.

Suriye’deki en büyük Kürt Cezaevi’de Mezze’dir. Böylece Nureddin Zaza Şam’da bulunan Meze hapishanesiyle tanışır. Tek suçları Kürt kültürünü ve dilini geliştirmek, yaşatmak ve yaymak olan aydınlar, Mezze hapishanesinin girişinde elli’ye yakın, kafaları piramit gibi uzun gardiyan tarafından, ellerinde coplar olduğu halde karşılanır. Neden buradasınız diye sorulur tutsaklara, bunun üzerine bir tutsak dayanamaz, “Kürt olduğumuzdan dolayı,” der. Ve böylece bombanın fitilini ateşler gibi büyük bir şiddete maruz kalırlar. Bunların içinde Nureddin Zaza’da vardır. Tam bir sıkıyönetim hapishanesidir Mezze. İşkenceler, mekanın yıkıcılığı ve insanın onurunu kıran bir zindandır orası. Suriye yönetimleri Kürtleri gözden çıkarmıştır artık. Zaza bu durumu sorgu hakimine şöyle anlatır. “bu ülkede Kürtler orduda subay, devlet dairelerinde üst yönetici, Kürt memur, Kürt polis, Kürt öğretmen bulunmamaktadır,” der (S.161)

Nureddin Zaza 1961 yılında yapılacak milletvekili seçimi için Cezire(Kürt Bölgesinden) aday gösterilir. Seçimlere hile karışılmayacağı umudu Kürtlerin arasında ağır bassa da dilenen şey yine olmaz ve oy sayma işlemine gelindiğinde, Nureddin Zaza’nın önde olduğunu gören rejim, sandıklara el koyar ve seçimi kazanması masa üstünde engellenir. Olay bununla da kalmaz, Nureddin Zaza kaçak duruma düşer ve dostlarının yardımıyla Lübnan’a kaçmayı başarır. Sürgün yaşamı sadece Lübnan değildir elbette. Suriye, Lübnan, İsveç ve Türkiye arasında kaçak bir yaşamın mekiğini dokur adeta…

Yazının başında da yazdığım gibi kitap baştan sona Nureddin Zaza’nın şahsında Suriye’de yaşayan, kültürü ve milli bilincini yaşatmaya çalışan Kürtlerin sürgün ve zindan hayatını anlatır. Osman Sebri, Cegerxwîn, Celaled Bedirxan’ın yaşamlarında olduğu gibi…

Bugünlerde Rojava’da Kürtlerin kazanımlarına baktığım zaman, bu kitabı okumam çok isabetli oldu. Bu kitapla beraber, tarihi kökenlerine bakılırsa, günümüzde, Kürtlerin Rojava’da verdikleri mücadele şekli ile tarihi ne kadar iyi okudukları ortaya çıkıyor.

Son olarak, Suriye Kürt tarihini bilmeyenlere bu kitabı tavsiye ediyorum. En azından ben bu kitap sayesinde çok şey öğrendim. 

Yorumlar

Image
ferhat kızılkaya
04.11.2013 / 13:02

bu kitabı bir an önce temin edeceğim. sayın yazara bu konuyu dile getirdiği için teşekkür ederim.

Yorum Yaz