matesis
dedas

Tefeci Shylock

Tefeci Shylock

Tefeci Shylock

Venedik Taciri, meşhur İngiliz yazar William Shakespeare'in kaleme aldığı bir dünya klasiğidir. Shakespeare’in 1594-1597 yılları arasında yazdığı tahmin edilen Venedik Taciri adlı tiyatro, iki ana konu etrafında şekillenir. Bunlardan ilki, Portia ve Bassanio arasındaki aşk öyküsü, diğeri de Venedikli tacir Antonio’nun Yahudi tefeci Shylock’tan aldığı borcu ödeyememesiyle gelişen trajik olaylar.

  1. yüzyılda Yahudiler, İngiltere’den sürülmüş fakat Yahudilere duyulan öfke 500 yıl sonraVenedik Taciri’nde kendisini bir daha gösterir. Orta Çağ Avrupasında yetişen pek çok insan gibi Yahudi aleyhtarı düşüncelerle yetişen Shakspeare, bu eserinden dolayı sık sık antisemitist olduğu yönündeki suçlamalara maruz kalsa da, Avrupa’daki iflah olmaz Yahudi nefretinin durduk yerde ortaya çıkmadığını, Yahudilerin toplum düzenini bozan tutum ve davranışlarıyla bu nefreti yüzyıllarca kendi elleriyle körüklediklerini anlatmaya çalışır. Shakspeare, kötü karakter olarak çizdiği Yahudi tefeci Shylock üzerinden, para hırsının insanları nasıl bir felakete sürüklediğini ve Yahudi tefecilerin acımasız bir faiz sistemi oluşturarak insanları inim inim inlettiklerini çarpıcı bir şekilde hikaye eder.

Hikayenin baş kötüsü Shylock, vicdansız ve çıkarcı bir karakter olarak tasvir edilir. yıllarca yaptığı tefecilik nedeniyle Hristiyan tacirlerle sorunlar yaşamış, onların her türlü aşağılamaları, kötü davranışları ve hakaretlerine maruz kalmıştır. Antonio’nun kendisine tükürmesini bile sineye çekmiştir. Tefecilikten elde ettiği büyük bir serveti bulunan aksi ve cimri bir Yahudi tüccar olan Shylock, kızı Jessica ile yaşamaktadır. Malından ayrılmazlığı, malını verirken etinden parça koparılıyormuş gibi canının yanması ve bu yüzden içine saplandığı büyük yalnızlık aslında o dönemdeki genel Yahudi imajıdır. Shakspeare’in bu karakteri öylesine sahici ve gerçektir ki shylock kelimesi zamanla İngilizcede “tefeci” anlamında kullanılan mecazi bir ifadeye evrilmiştir.

***

Antonio, gemileri açık denizlerde dolaşan iyi niyetli ve dürüst bir tacirdir. Yahudi tefecilerden alınan borçların ödenmesi için Venedikli tacirlere yardım ettiği durumlar olmuştur. Bu nedenle Yahudi tefeciler tarafından sevilmeyen biridir. Antonio, Hristiyanlıkta  büyük suçlardan birisi olarak görülen tefecilikle uğraştıkları için Yahudi tefecilerden nefret eder. Antonio’nun yakın dostu olan Bassanio, Portia adında güzel ve zengin bir kadına talip olabilmek için Antonio’dan borç para ister. Hikayenin asıl konusu da işte bundan sonra başlar.

Nakit para sıkıntısı çeken Antonio’nun o sırada tüm gemileri seferdedir. Fakat iki ay içerisinde gemilerinin dönmesiyle tüm sorunlarının biteceğini düşünür. Antonio, dostu Bassanio için, hiç hoşlanmasa da Tefeci Shylock`tan, ne olur ne olmaz diyerek bir ay ek süre düşünerek üç aylığına 3.000 Venedik dükası borç para ister.

Yahudi tefeci Shylock ise daha önce kendisiyle olumsuzluk yaşadığı Antonio’ya ve aslında tüm Hristiyanlara büyük nefret duymaktadır. Shylock’ın yüreği intikam hırsıyla doludur. Parayı verecektir ama üç ay sonunda verdiği borcu geri alamazsa, Antonio’nun vücudunun istediği bir yerinden 450 gram ağırlığında bir et parçasının kesilerek kendisine verilmesini ve bunun yazılı olduğu bir senedin karşılıklı olarak imzalanmasını şart koşar.

Anlaşmadan sonra Venedikli Hristiyan gençlerden biri Shylock’a sorar:

“Borcunu zamanında ödeyemezse ne olacak yani? Etini gerçekten kesip alacak değilsin ya, ne işine yarayacak o et senin!”

Shylock’un buna verdiği cevap, bütün bir Yahudi toplumunun kinini kusar niteliktedir:

“O et kimseyi doyurmasa da alacağım intikamı doyuracak. Beni aşağıladı, yarım milyondan etti, zararlarıma güldü, kazancımla alay etti, işlerimi köstekledi, dostlarımı benden soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı. Neden yaptı bunları peki? Ben Yahudiyim de ondan!”

Öte taraftan Shylock’u deliye çevirecek bir olay yaşanır. Kızı Jessika, onun servetinin önemli bir kısmını çalıp bir Hristiyan’la kaçar. Bunu öğrendiğinde “Zarar üstüne zarar.” der. Kayıplarını kar ve zarar tartısında değerlendirirken sevgisini ve üzüntüsünü dile getirmeyi beceremez. Aklı başından gider. Sokaklarda dolanır. Shylock’un bundan sonraki tek düşüncesi, borcunu zamanında ödeyemeyecek olan Antonio’nun yüreğini sökmek ve Yahudilerin intikamını Antonio’nun şahsında bütün Hristiyanlardan almak olacaktır.

Derken, Antonio’dan dostu Bassanio’ya bir mektup ulaşır. Mektupta Antonio’nun gemilerinin bir kısmının battığı, bir kısmının da karaya oturarak el konulduğu haber verilmektedir. Bundan dolayı Antonio beş parasız kalmış ve Shylock’a ödemesi gereken borcu zamanında ödeyememiştir. Üstüne üstlük Venedikli tüccarlar 3.000 dükadan çok daha fazla para önermelerine karşı Shylock, bunu kabul etmeye yanaşmamış ve borç zamanında ödenmediği için mahkemeye gitmiştir. Mektubunun son satırlarında Antonio, dostundan mahkemeye gelerek son bir defa kendisini görmesini istemiştir.

Çok geçmeden mahkeme görülmeye başlanır. Venedik dükü ve Antonio’nun dostları bir kez daha Shylock’a, senedin cezai hükümlerinin uygulanmaması için cazip tekliflerde bulunurlar. Borcun iki, üç hatta on katını ödemeyi teklif ederler. Fakat Shylock’un gözü fena kararmıştır. Kızının tüm servetiyle birlikte Hristiyan birisiyle kaçması ve uşağının kendisini terk ederek bir Hristiyan’ın hizmetine girmesi gibi peş peşe gelen olaylar içindeki intikam hırsını büsbütün körüklemiştir. Ne yapıp edip Antonio’nun bedeninden 450 gram eti koparıp alacaktır.

Aldığı mektup üzerine mahkemeye yetişen Antonio’nun sadık dostu Bassanio, arkadaşını kurtarmak için zekice bir plan düşünmüştür. Sevgilisi Portia, mahkemeye erkek kılığında, bilgisine danışılacak Balthasar adında başarılı bir hukukçu kılığında katılır. Balthasar, öncelikle Shylock ve Antonio’yu dinler. Hiçbir şekilde para kabul etmeyeceğini bildiren Shylock’un isteği üzerine cezai hükmün uygulanması gerektiğini söyler. 450 gram ağırlığındaki etin Antonio’nun vücudun istediği bir yerinden koparılmasını onaylar, fakat bir şartı vardır. Et kesilirken tek bir damla kan bile akıtılmamalıdır. Balthasar, yani Bassanio’nun sevgilisi Portia, zekice bir hamle yapmıştır. Çünkü sözleşmede kanın akıtılacağına dair bir hüküm yer almamaktadır. O dönemin Venedik yasalarına göre; bir Yahudi tarafından Venedik vatandaşı bir Hristiyan’ın tek bir damla kanı bile akıtılacak olursa, o Yahudinin tüm mallarına el konularak devlet hazinesine konulurdu.

Mahkeme, Shylock’un aleyhine dönmeye başlar. Pabucun pahalı olduğunu gören Shylock, intikamdan vazgeçerek kendisine daha önce vaat edilen paranın üç katını kabul edeceğini bildirir. Fakat Balthasar, bir kez daha devreye girerek başka bir Venedik yasasını hatırlatır. Buna göre; herhangi bir Yahudi, doğrudan veya dolaylı bir biçimde bir Venedik vatandaşının canına kastederse mal ve mülkünün yarısı canına kast ettiği mağdura, diğer yarısı da Venedik Devletine bırakılır. Netice itibariyle Shylock, Dimyat’a pirinç almaya giderken evdeki bulgurdan olmuştur.

Venedik Dükü, yasalar uyarınca Shylock’un mallarının yarısının Antonio’ya, diğer yarısının da devlet hazinesine aktarılmasına karar verir. Antonio ise, kendisine verilen paranın emanet olarak Shylock’ta kalmasını, o öldüğünde ise malların kızı Jessica’ya bırakılmasını ve Shylock’un derhal din değiştirip Hristiyan olmasını ister.

***

Olayların geçtiği dönemdeki Venedik’te Yahudiler, inançlarında ve ticaretlerinde özgürdüler. Bu, o dönemin Hristiyan Avrupasının hiçbir yerinde görülmeyen bir uygulamaydı. Yahudiler, Venedik’te getto olarak adlandırılan mahallelerde özgürce yaşayabiliyorlar, bunun karşılığında diğer yabancılara göre daha ağır vergiler ödüyorlardı. Tüm olumsuzluklara rağmen Yahudi tacirler ve tefeciler, Venedik’te oldukça iyi gelir elde ediyorlardı. Fakat Shakspeare’in Tefeci Shylock’un şahsında dikkat çektiği gibi Yahudiler, paraya düşkünlüklerinden dolayı içinde yaşadıkları toplumu içten içe kemirmekten ve toplumsal uyumu acımasızca baltalamaktan hiçbir zaman geri durmamışlardır. Shakspeare’in anlattığı olaylar 16. yüzyılda geçiyor olsa da hiç değiştirmedikleri hırslı mizaçlarından ötürü Yahudiler, tarihin her kesitinde, yaşadıkları bütün coğrafyalarda nefret odağı ve dışlanma nesnesi olmaktan kurtulamamışlardır.

Tarih boyunca birlikte yaşadıkları hemen her toplum tarafından toplu sürgünlerle dışlanan Yahudiler, güce kavuştukları her devrede uğradıkları muamelenin intikamını katbekat diş geçirebildikleri zayıf toplumlardan almayı milli ve dini bir gereklilik olarak görmüşlerdir. 1948’den bu yana bütün Orta Doğu ve Filistin’de, özellikle de minicik bir kara parçası olan Gazze’de kıstırdıkları iki milyondan fazla insana revâ gördükleri mezalim bunun en canlı ve en tipik kanıtıdır.

 

Editör: Beşir Şavur

Yorum Yaz