matesis
dedas

Tipik Bir İslam Şehri; Mardin

  • 02.10.2009 14:48
Tipik Bir İslam Şehri; Mardin

Daha Amerika keşfedilmeden önce onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış, daha İstanbul fethedilmeden önce onlarca cami, külliye ve medreseye sahip olmuş ve bugün de ayrıcalıklı yapısını sürdüren ‘İnancın ve Taşın Şiiri’dir Mardin.

Tam 1371 yıl önce M.639’da, yani peygamberin vefatından sadece yedi yıl sonra, Hz. Ömer döneminde, İyaz bin Ganem komutasındaki İslam’ın öncü kuvvetleri tarafından İslamla müşerref olmuştur bu topraklar.

O gün bu gündür, buralar hep İslam coğrafyasının bir parçası olmasının yanı sıra, ilim havzaları olan ‘medreseler’, irfan yuvaları olan ‘dergâhlar’ ve gelenek taşıma aracı olan ‘oda’ların membaı olagelmiştir.

Daha çok Artuklular döneminde şekillenen şehir mimarisi, dini hassasiyeti esas alan bir zihnin ürünü olarak şekillenmiştir.

Topografik yapısı nedeniyle de tüm evleri kıbleye bakmakta, şehrin tam merkezinde ‘Ulu Cami’, ana güzergahlarında da diğer camiler yer almaktadır.

Kalenin yamacında doğudan batıya doğru Hamza-i Kebir Camiinden başlayarak Melik Mahmut Camii, Hamidiye Camii, Şehidiye Camii, Reyhanîye Camii, Ulu Cami, Latifiye Camii ve Şeyh Çabuk Camii ile şehrin ana güzergâhı oluşmaktadır.

Medreseler, külliyeler, hamamlar, çeşmeler ile şehrin dört tarafı dini bilgi ve yaşam öncelenerek inşa edilmiştir.

4.yüzyılda inşa edilmeye başlanan kiliselere, Müslümanların hâkimiyeti döneminde de yenileri (hem de şehrin en görünür ve merkezi yerlerinde) eklenerek çoğulcu, kuşatıcı ve özgürlükçü bir anlayış sergilenmiştir. Tıpkı Müslümanlar tarafından inşa edilen Kahire, Basra, Bağdat’ta olduğu gibi.

Bugün tarihi camiler kadar, tarihi kiliseler de restore edilerek ibadete hazır halde açık bulundurulmaktadır.

Dini olarak Müslümanların ve Hristyanların, dil olarak Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Süryanilerin ve Ermenilerin, mezhep olarak Hanefi, Şafii, Ortodoks, Katolik ve Protestanların din, dil, mezhep, soy ve ırklar üzerinden çatışmadıkları ve bir arada yaşadıkları bir hoşgörü şehridir Mardin.

Dolayısıyla Mardin bir Medeniyetler şehridir.

İnanç, kültür, tarih ve gelenek odaklıdır; tıpkı Kudüs, Kurtuba, Şam ve İstanbul gibi.

Mardin’in mimarisi ve fiziki mirası kadar, -hatta daha çok anlamlı- ve cazip olan ‘değer’i, hiç kuşkusuz sosyal dokusu, ürettiği kültür ve geleneği, mahalle ve sokaklarında devam ede gelen canlı organizmasıdır.

Eğer Mardin yarınlara taşınacaksa; fiziki varlığının yanında, tarihi ve sosyal misyonu da korunarak ve geliştirilerek muhafaza edilmelidir.

Kültürel figürlerin etnografik müzelerde, antik nesnelerin arkeolojik müzelerde sergilenmesi ve korunmasına verilen önemi, sosyal ve kültürel açıdan dünyanın açlığını çektiği tahammül, bir arada yaşama, paylaşma, çeşitliliği muhafaza ve gelenek gibi hususlarda göstermeyip lakayt kalmak izah edilemez bir durumdur.

Dar sokakları birbirine ‘abbara’larla bağlayan meskûn mahalle içlerinde cafe-barların bir bidat/uyduruk/türedi olarak açılması durumunda yarınların nesli, geçmişlerin ceddini nasıl doğru bir şekilde tanıyabilecektir.

İnsanların şehre adaptasyonundan önce, şehrin insanlara musahhar olması gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Boşaltılmış, başkalaştırılmış, makyajlanmış ve estetize edilerek dejenere edilmiş bir Mardin, tarihin sararıp solmuş sayfalarında sadece arkeolojik değeri olan bir mevta olacaktır.

Mardin bu anlamda alarm zilleri çalmakta ve ruhunun sancılandığını ah-u zar etmektedir.

Bu sadece ilimiz ve bölgemiz için değil, dünya için de önemli bir kayıp olacaktır.

Şehir mimarisiyle beraber hoşgörülü, çoğulcu ve medeni özellikleriyle tipik bir İslam şehridir Mardin. Umarım bu yapısıyla gelecek nesle taşınır.

Yorum Yaz