matesis
dedas

Türkiye'de cemaatler konfederasyonu ve AK Parti

Türkiye'de cemaatler konfederasyonu ve AK Parti

Türkiye’de ister kabul edilsin, ister edilmesin sağ cenahın en büyük oy potansiyeli cemaatlerdir.

Cemaatler, Türkiye’nin Osmanlı’dan bu yana toplumu şekillendiren, en büyük sivil toplum kuruluşlarıdır. Osmanlı’da yer yer Vahhabiliğe karşı Nakşibendîliğin desteklenmesi, Cumhuriyette Bektaşiliğin öne çıkarılması gibi yer değiştirmeler yaşansa da cemaatler toplumdaki baskın rollerini hiçbir zaman kaybetmedi.

Bu Türkiye’de Türkler için de, Kürtler içinde böyleydi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Kürt başkaldırıları gibi Türk başkaldırılarının da büyük çoğunluğunu cemaat önderleri gerçekleştiriyordu. Bu nedenle Cumhuriyetle birlikte cemaatlerin büyük bir kısmının tehlike unsuru olarak algılandığını, ortaya çıkan rapor ve yargılamalardan biliyoruz.

Tek parti döneminde toplumdaki cemaatlerin yönü her ne kadar değiştirilmeye çalışılsa da, değişime karşı direnme içe kapanma şeklinde gerçekleşti. Cemaatlerin önde gelenlerinin çoğunun Demokrat Parti’nin kuruluşu ile beraber burada saf tutması geçmişe ve tek partiye duydukları kızgınlığın sonucuydu.

Komünizme karşı cemaatlerin kullanılması, Yeşil İslam Projesi’ne cemaatlerin destek vermesi aslında sistemle karşılıklı alışverişin sonucuydu.

1980 yılında bir kısım cemaatler her ne kadar Evren yönetimine akıl verse de aslında çoğu sürgüne tabi tutuldu ya da kontrol altına alındı. Silahlı Kuvvetlerde değişmeyen tehlike irticaydı ve bu irticanın da merkezleri onlara göre cemaatlerdi.

Özallı yıllarla birlikte Sovyetlerin yıkılması ve soğuk savaş konseptinin de değişmeye başlamasının sonucunda Türkiye’deki cemaatler artık daha çok görünür oldu. Toplumda ve siyasette etkin olmaya başlayan bu cemaatlerin büyük bir kısmı yavaş yavaş şehirleşmeye de başladı.

Devlet ve cemaatler arasındaki ilişki hep kuşku üzerine devam etse de, devleti yönetmeye talip olan “Takunyalılar”ın büyük bir kısmı da aslında geleneksel cemaatsel yaklaşımları bırakma eğilimindeydi. Yeni Dünya düzenine ancak bu şekilde uyum sağlanabileceği iddia ediliyordu.

Türkiye’deki cemaatlerde, bölünmede özellikle siyasi partilerin çok büyük etkisi olduğunu görmemiz mümkün. Nurcuların bugün ondan fazla kısma ayrılması bunun en büyük delili.

Cemaatlerde yavaş yavaş görünmeyen üniversite olmaya, tasavvuf ekolünü daha da yaygınlaştımaya başlama eğilimi devam ettiyse de özellikle İran İslam Devrimi’nin kazanımlarından yararlanmak isteyenlerin ortaya koyduğu yeni düşünce metodu cemaatler arasında da bir kopuşu beraberinde getirdi. Türkiye’de bu anlamda başlayan kopuş dünyada da etkisini gösteriyordu. İran’ın ekolüne karşın Suud ekolü farklı noktada kendisine dünyanın her tarafında taraftar buluyordu.

Bu ve benzeri nedenlerle Afganistan Cihadı’nı o gün sorgulamayan cemaat önderlerinin bugün Taliban’ı teröristlikle suçlamasını sosyolojik açıdan çok iyi okumak ve tahlil etmek durumundayız. O gün tek olan düşman bugün birden fazla hale geldi. O gün tek düşman diyenler bugün birbirine düşman demeye başladı.

Günümüz siyaseti, sivil toplum siyaseti ve bunun da özelinde artık cemaat siyaseti olmak durumunda. Cemaat derken sadece Müslümanların farklı eğilimlerle oluşturdukları toplulukları kast etmiyorum. Aynı şekilde farklı inanç, siyasal ve kültür bileşenlerini de böyle isimlendiriyorum.

Bugün Suriye meselesi aslında önümüzde duran büyük bir cemaatsel hesaplaşmadır. Bir tarafta Şia ekolüne mensup siyasi bir birliktelik, onun karşısında oluşan ve bir araya gelen Sünni anlayış ve bunların uzağında da Evanjelist bir cemaat anlayışı.

Aynı şekilde Türkiye’de bazı büyük davalarda çok net önümüze çıkan itirazlara baktığımızda bunlarında birer cemaatsel itirazlar olduğunu, Ergenekon sürecinde de bu cemaatsel itirazların gerçekleştiğini, Dersim meselesinde biz katliama uğradık diyenlerin de cemaatsel özür beklediklerini görmemiz gerekiyor.

Cumhuriyet mitinglerinde bir araya gelenlerin oluşturduğu cemaat ile bugüne kadar sessiz kalanların oluşturduğu cemaatleşen konfederasyonun çekişmesi aslında demokrasinin hangi yönden güç alacağının da işareti.

Geldiğimiz noktada devletin raporlarını tutanların bir gerçeği kabul etmesi gerekiyor; cemaatsel üst kimlikle hareket edenlerin hepsi bir potada eritilmemelidir. Örneğin; Nakşî olan bir kimsenin aynı düşünce içerisinde olaya aynı bakması söz konusu değildir. Kürt meselesi ve Ergenekon sürecinde Nakşî olan İsmailağa Cemaati ile Norşin şeyhlerinin bakışı bir değildir.

Devlet algısı cemaatleri hep tehlike olarak gördüğü için, bütün raporlar toptancı bir bakış açısı ile yazıldı. Örneğin; Kadiriliği temsil ettiğini söyleyen Haydar Baş’ın söylemleri tamamen ulusalcı söylemlere sahip olup klasik bir cemaat söylemi değildir. Ancak rapor yazanlar Haydar Baş’la Adıyaman Menzili, Süleymancılarla Fethullahçıları aynı kefeye koydular.

Türkiye’de siyaseti okumak istiyorsak öncelikle Türkiye’nin dört bir tarafında yer alan cemaatlerde bir kopma olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Bugün AK parti’nin iktidar olmasının ve iktidarda kalmasının en büyük sebebi cemaatler konfederasyonun desteğidir. Türkiye’de çok az bir grup hariç cemaatlerin büyük bir kısmı halen AK Parti’yi desteklemektedir. Ancak bu sınırlı desteğin yeni bir Anayasa yapılmaz ise ciddi anlamda geri çekilmesi söz konusudur.

Cemaatlerin Türkiye’deki değişimi dünyanın farklı ülkelerindeki cemaatlerden çok farklıdır. Aslında AK Parti özelinde cemaatler Konfederasyonu siyasal olarak yeni bir model ortaya çıkarmıştır. Bu modeli ihraç etmeye çalışanların şunu görmesi gerekiyor; bu model şuan Türkiye’de deneme aşamasındadır ve uzun vadede artı ve eksileri tam olarak ortaya çıkmış değildir.

Bu model evrensel ve medeniyet merkezli bir model de değildir. Model şuan ağırlıklı olarak Ortadoğu’ya sunuluyor. Oysa bir modelin evrensel olabilmesi için onun bütün dünyada bir karşılığının olması gerekir.

Bu bakımdan cemaatler üzerinden bir siyaset tasarlarken aynı zamanda cemaatlerinde dönüştürüldüğünü kimse göz ardı etmemelidir.

Yorumlar

Image
Atletik Mardin
13.12.2011 / 08:14

Said Nursi cemaatına mensup olanların siyasetle ilgisi olmaması gerekir. Çünkü kendileri siyasetten hep uzak durmuş ve talebelerine de uzak durmalarını tenbihlemiştir. <br>Hem siyasete bulaşan ve hem de Said Nursinin cemaatından olduklarını iddia edenler başka bir grubu oluşturmaktadır. Bunlar ise Nurculuktan çok, başka bir kişinin ismi ile anılır olmuştur.

Yorum Yaz