matesis
dedas

Ücretin Dayanılmaz Hafifliği!

Ücretin Dayanılmaz Hafifliği!
Türkiye’deki ücret, gelir, gider ve yaşam standartları arasındaki farklar, astronomik rakamlarla ifade ediliyorlar. Bazen bu rakamları tasavvur etmek bile zordur kimileri için. Pazar ekonomisinin mantığına göre, bu doğal bir durumdur. Herkes hak ettiği, emek tükettiği ve değer bulduğu oranda bir ücrete sahip olması, en doğru olanıdır, deniliyor. Serbest bir pazarda etkin olan taraflar arasında bu ücretler belirleniyor. Gizli bir el bu işi bizler için yürütüyor. Arz ve talep ilişkileri de bu düzeni ayakta tutuyor. Pazar ekonomisi kendi dinamik mantığı ile bu ilişkilere her açıdan yön veriyor…

Resmi görüş budur.

Yani alan memnun satan memnun, daha fazlasını istemek, varolanı eleştirmek kıskanç ve başarısız olanların davranışıdır, deniliyor…

Olay bu kadar basit…

Anlaya sivrisinek saz anlamayana davul zurna az, değil mi?

Ama bakıyorsunuz bu değerlendirmeler kesinlikle tutarlı değil…

Mesela bazı sanatçılar, politikacılar, gazeteciler, şirket yöneticileri, bürokratlar ve futbolcuların aldıkları ücret emekleriyle, haklarıyla ve toplumsal değerleriyle doğru orantılı gitmiyor. Bu sanal âlemlerde yaratılmış çarpık ortamlarda birçok şişirilmiş değer dolaşıyor. Kendilerini dev aynalarda gören cüceler var. Yine kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi görenler bu camialarda bolca vardır.

Bakıyorsunuz; bir futbolcu astronomik rakamlar alıyor, peki ne ye göre? Emeğe göre mi, çok değerli olduğu için mi? Çalışma saatlerine göre mi? İhtiyacına göre mi? Geçim parametrelerine göre mi? Ya da futbol topluma çok yararlı bir etkinlik olduğu için mi bu ücretleri alıyorlar?

Bunlardan hiç birisi değil!

Mesela bir kentin sokaklarını temizleyenler mi topluma yararlı yoksa futbolcular mı? Bir toplumda sağlık personeli mi yararlı yoksa iki çarpık göbek atan bir oryantal mi? Bir toplumda öğretmenler mi çok yararlı yoksa espri yapmasını bilmeyen bir komedyen mi?
Elinizi vicdanıza koyun ve karar verin!

Yukarıdaki değerlendirmeler yapılırken insanların emeği, katkıları ve ihtiyacı göz önünde bulunduruluyor mu?

Kesinlikle hayır! 

Bunlardan hiç birisi geçerli değildir. Devrede olan sadece para hırsıdır ve bu para olanağıyla topluma fiyaka atmaktır. Hâlbuki para insanı gerçek anlamda adam etmez ki! Kazandığı paranın oranı ya da aldığı ücret miktarıyla değerlerini ölçenler kesinlikle yanılgı içindedirler. Toplumsal açıdan pek fazla bir değeri olmayan malum tipler, eğer bir lüks cipe biniyorsa, bu onun toplumsal değerini yükseltmez ki. Çünkü değeriniz, bindiğiniz araç ve aldığınız ücret arasında mutlak bir korelâsyon yoktur. Bu değerler ve değişkenler arasında genel anlamda doğru bir bağlantı hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü toplumsal değerler, bireysel maddi olanaklar ve ücretler birbirleri ile doğru orantılı bir mecrada gitmiyorlar. 
    
Pazar ekonomisi bu konuda kesinlikle sınıfta kalmıştır! 

Hani paran kadar konuş diye bir kapitalist ölçü var ya, gerçekten burada asıl olan bu ölçüdür! Parası olan daha fazla para alıyor, büyük zenginlerin devamlı yeni paralar kazanma peşinde ömürlerini tükettiklerini hepimiz duyuyoruz, biliyoruz. Çünkü onlar için en yüksek değer budur, hayatın zirvesi budur, bilginin zirvesi budur, sanatın zirvesi budur…

Hiç zenginlerin paraya doyduklarını duydunuz mu? Yoksullar paraya çabuk doyabilirler ama aç gözlü zenginler asla!

En çok paranın peşinde koşanlar, şimdiye kadar hep en büyük zenginler değil midir?
Mesela bir haber spikeri bir top model gibi ya da başka bir artist gibi para alıyorsa, bu neyin işaretidir? Neden? Diye sorarsak, karşımıza yığınla cevap çıkacak. Aradaki direkt bağlantıyı birisi akılcı bir biçimde bizlere açıklayabilir mi? Spikerler daha fazla para alınca haberleri daha düzgün mü okuyorlar acaba? Ya da haberleri düzgün okudukları için mi daha fazla para alıyorlar? Hangisi doğru ve belirleyicidir? 

Yoksa aldıkları ücret sadece yüksek bir statünün gereği olarak mı değerlendiriliyor? Ya da bu yüksek meblağdaki paralar sisteme ortak elemanlar bulmak ve egemenlerin ideolojik hegemonyasını sürekli hale getirmek için midir?

Bu konuyu çok yönlü aydınlatan çarpıcı örnekler var.

Mesela tanınmış bir şarkıcı bir gecelik program için, 150 milyar talep etmesi normal kabul ediliyor! Eski para ile 150 milyar değil de, bunun yerine beş milyar talep etse, bu onun sanatsal yönünü hiç etkiler mi! Bazı tip eğlence programları için, geçen yıllarda tanınmış bir travesti 150 milyar talep ediyordu! Peki, bu talebin sanatsal kaliteyle ne ilgisi var Allah aşkına? 

Yani aslında parası olan daha fazla istiyor! Paran ne kadar fazla ise, sen daha fazlasını iste!
Birkaç saatlik program için 150 milyar talep eden bir sanatçı, acaba hangi toplumsal koşullarda yaşadığının bilincinde midir? Böylesi insanlar şizofren bir hastalığın kurbanı değilse, hangi bulaşıcı hastalığın kurban olmuşlar? Halkın nasıl yaşadığını gerçekten biliyorlar mı? Bu sanatçılar bazen Hacca da giderler! Sadece Hacca gitmekle Müslüman olduğunu sananlar, bir gün mutlaka yanlışların farkına varacaklar. Çünkü bu konularda dürüst olmayanın foyası çabuk ortaya çıkar. Şunu biliyoruz; nakliye işlerinden dolayı birçok TIR şoförü de zamanında Haccı oldu! Sadece bu ve benzeri cilalanmış tavırlarla bunların iyi birer Müslüman olduğunu kim ileri sürebilir ki! İnsanların duygularını manipüle ederek sağlam bir yere varmak, toplumda değerli bir yer edinmek mümkün değil ki. Sizler bu sahte yargılarla bir yere varmazsınız ki! 

Çünkü tüm yaptıklarınız sizleri çabuk ele veriyor.

Bakınız; sözde başımızın tacı yaptığımız öğretmenler, kaç yıl çalışarak bu kadar parayı kazanabilirler? Çok küçük ve basit bir hesapla şöyle diyebiliriz; deneyimli bir öğretmek yıllık olarak ortalama 25 milyar kazanıyorsa, söz konusu travesti sanatçı birkaç saat karşılığında aldığı ücreti ancak deneyimli öğretmenler altı yıl çalışarak kazanabilir! Yani travesti sanatçı birkaç saatte kazandığı parayı, öğretmenlerimiz altı yılda kazanamıyorsa, burada kimin utanması gerekir? Devlet yetkilileri mi? Yoksa sendikalar mı? Yoksa bu gidişata dur deyemeyen halk mı? Yoksa siyasetçiler mi?

Evet, listeyi uzatabiliriz…

Yalınız travesti bir sanatçı ya da herhangi bir sanatçının birkaç saatlik program için 150 milyar talep etmesini hiçbir zaman içime sindiremedim. Bunu gönül rahatlığıyla içine sindirebilen birisi varsa aramızda, buna ben çok şaşarım. Birisinin iki saatte kazandığı parayı ötekisi altı yılda kazanamıyorsa, yanlış olanı nerede aramak gerekir? Emekçilerin, memurların, emeklilerin ücretleri bu kadar düşükken, bunu içlerine sindirenler varsa ortaya çıksın!

Son olarak şunu söylemek istiyorum: tepkisiz bir toplum aynı hurdacı dükkânı gibi oluyor!
Haksızlıklara karşı tepkilerini gösteren insanlar hep diri oluyorlar ve ne için yaşadıklarını çok iyi biliyorlar…

Ama bir hurdacı dükkânında hurdacılık yapanlardan başka, gerçekten hiç canlı ve yaşayan 
bir şeyler gördünüz mü hiç?

O nedenle bu gibi konularda tepkilerimizi yüksek bir sesle dile getirmeliyiz!
 
YAZARIMIZ YAZ TATİLİ NEDENİYEL YAZILARINA KISA BİR SÜRE ARA VERECEKTİR. OKURLARIMIZA DUYURULUR...

Yorumlar

Image
mehdi
27.06.2011 / 18:50

sizin maliyeci yönünüzün olduğunu bilmiyordum.<br>bir iktisatcıdan çok daha güzel bir şekilde olayı anlatmışsınız.<br>maşalahınız var 10 parmağınızda 10 marifet...

Image
EFE
22.06.2011 / 22:35

tebrik ederim ilk defa bölücülük yapmadan millete vatana ve bütün halklara yarayacak faydalı bir yazı yazdınız tekrar bu yazı için tebrik eder başarılı bu tarz yazılarınızı bekliyorum

Yorum Yaz