tatlidede

Üm'den Ümmet doğar!

Üm'den Ümmet doğar!
Kadın haklarının temel direklerini İslami ilkelerin oluşturduğu bir çatı altında anlamaya çalışmak, kadına reva görülen realiteye baş kaldırmakla eşdeğer olduğunu itiraf ederek istismara açık bu konuda kalem oynatmaya çalışalım. Dini ilkeler bireysel menfaatlerin hegemonyası altında hep kimlik değişimine uğradığından hakikatleri olduğu gibi haykırmanın zorluğunun kuşatması altındayız adeta. Böyle zamanlarda hakikatleri konuşmak üstelik gidişata dokunur şeyler yazmak herkesin harcı olmadığını da biliyorum.
    Asırlardır kadın hakları konusunda ketum edilmiş hakikatleri vazetmek inanın İslami bir bakış açısını benimsemeyenlerin ve kadının özgür kimliğini beşeri ideolojilerin köhnemiş argümanlarında arayanların da iştahını kabartacak ve kronikleşmiş sorunun çözümü noktasında onlara da yegane çözüm reçeteleri sunacak kanaatindeyim.
    Gündemin ana merkezini işgal eden bu tür can alıcı yazıları yazmaya niyetlendiğimde iki türlü duygu dalgasının etkisi altında kalırım hep. Bunlardan biri görevimi hakkı ile yerine getirirken kendime karşı dürüst kalmak ve ne bu hayatta ne de bundan sonrakinde hesabı verilemeyecek bir yük altına girmekten duyduğum korku dalgası ile çoğu okuyucularım tarafından sanık kürsüsüne oturtulmayı göze almak, öteki ise yazılarımın ulaştığı beyinlerle ilgili kaygıların yüklediği dalgadır. Ama huzuru ilahide birilerine şirin görünmek için bildiklerini büken ya da oluşacak tepkileri bertaraf etmek için hak bildiğini ketum edip dilsiz şeytan konumuna düşmektense hak bildiğini halka hak olarak haykırmayı ve rabbin huzurunda pak simalı olmayı halka sultan olmaya tercih edişim yegane motive edici gücüm olmuştur. Görevim ulaşabildiğim gerçekleri ulaşabildiklerime aktarmakla sınırlıdır.
    İslama intisap etmeyi geri kalınmışlıklarının tek müsebbibi sayanlar, sinsice düşman olarak telakki ettikleri bu dine verebilecek tatminkar bir cevapları olmadığı için mutlaka haksız ve canice bir savaş yürütmüşlerdir. Sözüm ona; İslamın kadına biçtiği değeri bilmeyenler ya da bilip de hazmetmeyenler sözde kadının bu gün düştüğü bataklıktan İslamı sorumlu tutmaları bu realiteye en kestirme cevaptır.
    Kendisine intisap etmekle övündükleri beşeri doktrinlerin selefleri kadına insan mı yoksa hayvan mı? Bir kız evlada sahip olmayı yüz kızartıcı bir ayıp sayıp kadını, onurunu ve ruhunu, bedeninin şehvetinde aradıkları dönemde İslam toplumunun merkezine ÜM (Anne)’ü yerleştirip, ümmeti bu temel üzere inşa etmeye başlamıştır. İslam dini, kadın hakları konusunda hassasiyetle durmuş ve kadına hiçbir beşeri ideolojinin vermediği müstesna bir makam bahşetmiştir. Kadına hep ikinci sınıf muamelesi yapanlara Kur’an:"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." buyurmuştur. İslam peygamberi de erkekleri, kadınların hak ve hukukunu gözetmeye davet etmekte ve bu konuda: "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz! Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız." buyurmaktadır.
    Erkeğin kadınlar üzerinde nasıl hakkı varsa kadının da erkek üzerinde öyle hakkı vardır diyebilen bir hukukun o dönem için ne muhteşem bir devrim olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bırakın o dönemi bugün için bile bu bir devrimdir. Bakmayın göstermelik kadın hakları; göstermelik bir takım feminist hareketlerin vitrindeki göz boyamalarına.
Aslında perdenin arkasına baktığınızda, istatistiklere baktığınızda, rakamları konuşturduğunuzda batıda ve doğuda kadının ne zor durumda olduğunu açık seçik görürsünüz. Onun için Kur’an’ın bu ilkesine bugünde muhtacız, gelecekte de muhtaç olacağız.
    Bu ilke hayata dönüştüğü zaman kadın hakkı erkek hakkı diye haklar ayrılmayacak. İnsan hakkı, kul hakkı olacak. Ve kul hakkı bizim için yetecek. Kadının insandan ve kuldan öte bir hakkının olmadığı, erkeğin de insan olmaktan ve kul olmaktan öte bir hakkının olmadığı, erkek olması hasebiyle erkeğin farklı bir hakkının, kadın olması hasebiyle de kadının farklı bir hakkının olmadığı, insan olması, aile olması, birbirine eş yoldaş olması hasebiyle haklarının olduğu anlaşılacaktır.
    İslamı kadın hakları üzerinden vurmaya kalkışanlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile kadına bir rüşvet verme peşindedirler. Adeta bu tecavüz edilene verilen bir takı mahiyetindedir. Vahşi kapitalizm önce kadını acımadan sömürmüş ve metalaştırmış sonra da onu anma namına bir sus payı vermiştir. Delil isteyenler, 8 Mart 1857 ‘de New York’ta ne olmuş ona bir bakma zahmetinde bulunsunlar.
    Zira bizde kadın denilince akla ilk gelen anne iken onlarda ilk akla gelen cinsel objedir. İslam kadını doğal fıtri bir canlı olarak tasavvur ederken onlar kadını “estetik bir ürün” haline dönüştürdüler. İslam 1400 yıl öncesinde kadına seçme hakkını verirken onlar 1971’de bu fıtri hakkı vermeyi akıl ettiler. İslam’ın kadını aşağıladığını dillendirenler, mensubu oldukları sistemlerin kadını, özgürlük adı altında nasıl metalaştırdığını, kadının mahrem vücudunu nasıl bir kozmetik vitrin mankeni haline getirdiklerini, kışkırtan ve sınır tanımayan cinsel arzularını tatmin için açıldıkça kadını açan artık açılacak bir yeri kalmayınca da ona ne yapmayı düşünenlere İslam’ın en müstesna cevabı, en yüce ödülü olan cenneti kadınların ayakları altına sererken siz ne vaat ettiniz.
    İslamiyet kadının gasp edilmiş haklarını kadınlara iade etmek için erkeği muvazzaf kılarken sözüm ona İslam’ın kadını aşağıladığını dillerine pelesenk edenler erkeğin ideallerini gerçekleştirmek için kadını emellerine kalkan yapmaktan başka ne yaptılar.

Yorum Yaz