matesis
dedas

Vakit azalıyor

Vakit azalıyor

Geçtiğimiz günlerde uluslararası dış politika dergisi “Foreign Policy”de Robert Haddick imzalı bir makale yayınlandı.

Makalenin başlığı “The Ticking Clock” (Vakit Azalıyor diye çevirebiliriz) ve makalede İsrail’in ciddi bir şekilde İran’a saldırmayı düşündüğünü gösteren belirtiler kaleme alınmış.

İsrail’in bu tür bir eyleme girişmesi yan İran’a saldırması tüm bölge ve hatta dünya için bir felakete yol açacaktır.

İran daha önce bu tür bir saldırı durumunda haklı olarak İsrail’e destek veren tüm ülkeleri hedef alacağını açıkladı.

Bunun yanı sıra İran’ın bölgedeki doğal müttefikleri (Hizbullah gibi) de boş durmayacak, bölgedeki İsrail hedeflerine saldıracaklardır.

Bu durumun farkında olan ABD yönetimi İsrail’i temkinli olmaya çağırıyor ancak İsrail’in buna pek kulak astığı söylenemez.

Peki, böyle bir saldırı gerçekleşirse ABD’nin tavrı ne olacaktır?

Elbette şu anda pek sıcak bakmasa bile eğer bir savaş durumu söz konusu olursa ABD’nin İsrail’in yanında yer alacağını sokaktaki çocuklar bile bilir.

BM Güvenlik Konseyinde İsrail aleyhine alınmak istenen her kararı veto eden ve aylardır Filistin’in devlet olarak tanınma başvurusunu BM’de bloke eden bir ülkeden kalkıp tarafsız davranmasını beklemek en hafif ifadeyle saflık olacaktır.

AB’nin tutumuna gelince; AB silah kullanma seçeneğine sıcak bakmadığını, sorunun öncelikle müzakere yoluyla halledilmesi gerektiğini, çözüm bulunamazsa yaptırımların devreye girmesi gerektiğini savunuyor.

Bu noktada AB Dış Politika Şefi Catherine Ashton, görüşmelerde Türkiye’nin önemli bir rol oynayabileceği ve mesajların Tahran’a iletilmesi noktasında elçilik görevi üstlenebileceğini düşünüyor.

Bu doğrultuda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aracılığıyla AB adına İran’a bir mektup iletildiği ve mektubun cevabının beklendiği belirtiliyor.

Bu arada AB içinde aykırı sesler de çıkmıyor değil.

Bunlar arasında en çok ses getiren açıklamayı İspanya Sosyalist Partisinden María Muñiz De Urquiza yaptı ve İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen kısıtlanmasına karşı olduğunu ve AB’nin İran’la olan ilişkisinin daha kapsamlı ve bağımsız olması gerektiğini ifade etti.

Ancak bu sesler AB içinde hemen bastırılıyor.

Hindistan’ı ziyaret eden AB Başkanı Herman Van Rompuy, bu ülkeden, İran’a uygulanan petrol alım ambargosuna katılması talebinde bulunuyor ancak karşılık olarak İran’dan daha fazla petrol alacakları ve kalabalık bir Hint işadamları heyetinin bu ay içinde Tahran’ı ziyaret edeceği cevabıyla karşılaşıyor.

İran şu aşamada İsrail’in sadece “havladığını” ama saldırmayacağını düşünüyor.

İsrail’in nükleer silah sahibi bir ülke olarak başka bir ülkeyi nükleer silaha sahip olmaya çalışmakla suçlamasını ikiyüzlülük olarak görüyorlar ki bu ifadelerinde haksız oldukları söylenemez.

Bu arada Suriye’de kazan kaynamaya devam ediyor.

Rusya ve Çin vetosu sayesinde Esed yönetimi katliamlara hız kesmeden devam ediyor.

Batının müdahalesi elbette bölgeyi iyice istikrarsızlığa sürükleyecektir ancak doğrudan olmasa da Libya’da yapılana benzer bir şekilde muhaliflerin silahlandırılması yoluyla ayaklanmaya destek verilebilir.

Aksi takdirde Suriye’de yaşananlar katliam boyutundan çıkıp bir kitlesel kıyıma ve soykırıma dönüşecektir.

Güç savaşlarında yeni perde

2002’de iktidara geldiğinden bu yana AK Parti hükümeti devlet içindeki çift başlılığı sona erdirme konusunda önemli adımlar attı.

Başta Ergenekon olmak üzere Kafes, Balyoz gibi davalarla derin devlet yapılanmasına ciddi darbeler vuruldu.

Bu yapılanmanın yargı ve ordu içindeki ayakları kısmen temizlendi.

Ancak son yaşanan olaylar bu savaşın hala hızlı bir şekilde devam ettiğini gösterdi.

Başbakanın talimatıyla PKK ile görüşmelerde bulunan MİT Müsteşarı ve iki eski MİT yetkilisi savcılar tarafından zanlı sıfatıyla ifadeye çağrıldılar.

En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim; amaç tamamen Oslo sürecini cezalandırmak ve bu süreci başlatan hükümeti hizaya getirmektir.

Hükümetin karşı hamlesi de gecikmedi ve hemen savcıyı ve KCK operasyonlarında görev alan bazı polis şeflerini görevden aldı.

Artık hükümet de KCK operasyonlarının geldiği noktadan rahatsız olmuş görüntüsü veriyor.

28 Şubat döneminde çok sık duyduğumuz zorla başörtüsü çıkartma eylemlerini KCK operasyonları aracılığıyla yine duymaya başladık (olayı biliyorsunuzdur, KCK zanlılarından Avrupa İslam Üniversitesi öğrencisi, 22 yaşındaki Meryem Nurcan Yolvercan’ın başörtüsünün gözaltındayken zorla çıkarıldığı ve 15 saat boyunca aç bırakıldığı iddia edildi).

Ve artık öyle bir boyuta geldi ki MİT’in başındaki isim bile ifadeye çağrılıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki genelkurmay başkanlarının ifadeye çağrılmasına hatta tutuklanmasını demokrasi adına olumlu bulurken buna neden karşı çıkıyorsun?

Cevabı çok açık; eski generaller darbe iddiaları ve buna teşebbüsle suçlandılar.

Ancak MİT müsteşarı hakkında PKK ile görüşmeler yapmış olması dışında bir suçlama yok.

Elbette hiç kimse adalet önünde dokunulmaz olmamalıdır.

Ancak bu durum, yaşanan olayın aslında Kürt sorunu sadece güvenlik sorunu olarak gören şahin kanadın bir hamlesi olduğunu düşündürüyor bize.  

Şahin demişken “Şahin bakan”ın sesini duyan var mı bu aralar?

Bu suskunluk pek hayra alamet değil sanki.

Yorumlar

Image
YORUM
18.02.2012 / 13:12

İSRAİL HİZBULLAHI BİLE YENEMEMİŞKEN İRAN'A NASIL SALDIRABİLİR Kİ. İSRAİL, BÖYLE BİR YAYGARAYI İRAN'NIN ULUSLARARASI TİCARETİNİ ZEDELEYİP YALNIZLAŞTIRMAK İÇİN KOPARMIŞTIR.

Yorum Yaz