matesis
dedas

Yarım Kalan Bir Hayat: Xabat Talas / HALEP-12

Yarım Kalan Bir Hayat: Xabat Talas / HALEP-12

Xabat Talas hikayesinin yazı serisinin onikinci bölümü.

Buruk bir şekilde geçirdiğimiz bayramın ardından köyden ayrılma planlarını tekrar kurmaya başladım.

Okuduğum okulun ardından edindiğim mesleği buraya gömemezdim. Zaman geçirmeden Kamışlo’daki bir diğer abimi arayarak beni yanına almasını istedim. Bu talebimin ardından geçen birkaç gün içerisinde abim köye geldi. Bayram nedeniyle ve annemle beraber köye gelen kız kardeşlerimin Halep’teki durumu da hiç iyi değildi. Çalıştıkları iş yerlerine gidemez duruma düşmüşlerdi. Toplandığımız köy yerinde ortak bir karara vardık. Abimle beraber yeni istikametimiz, Kamışlo’ydu. Fazla zaman geçirmedik. Kız kardeşlerimizi de yanımıza alarak Kamışlo’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca ki duygularımız, karşılaşabileceğimiz olumsuzlukların korkusu ve yaşadıklarımızın hüznünü taşımıştı. Korku ve hüznün birbirine karıştığı bir duygu karmaşasıyla Kamışlo’ya ulaştık. Abimin asıl evi Halep’teydi. Kamışlo’daki özel bir üniversitede iktisat öğretmeni olarak çalışıyor ve 15 günde bir Halep’e gidiş dönüş yapıyordu. Anlayacağınız, Kamışlo’daki evi geçici bir evdi ve koşulları kötüydü. Kalabileceğimiz odaları vardı ama yatak yorgan yoktu. Evin hali bizleri duygulandırmıştı tekrar. Hayatta kalabilme adına karşımıza çıkan her türlü sıkıntıya, birbirimize kenetlenerek katlanmak zorundaydık artık.

Üniversite yıllarımda Kamışlolu çok yakın bir arkadaşım vardı. Tıp fakültesinde okuyordu. Okulu bitirip doktor olduktan sonra da Kamışlo’ya dönmüştü. Kamışlo’daki hayata onu aramakla başladım. Görüştüğümüz anda tarifsiz bir sevinçle birbirimize sarıldık. Ne ülkede olup bitenler ve ne de çektiğimiz sıkıntılar, üniversite yıllarımıza geri dönmemizi engelleyemedi. O yıllara duyduğumuz özlemi, yeniden yaşattığımız anılarla giderdik. Ben ve kız kardeşlerim için gerekli olan yatak yorganlar ile bir kısım eşyayı bu arkadaşım temin etti bizlere. Kamışlolu bir diğer arkadaşım da avukattı. Onu da arayıp buldum tabi ki. Onunla da eskilere gidip dönerek özlem giderdik. Kamışlo’ya yerleşmemizin ardından bu arkadaşlarım, beni hiç yalnız bırakmadılar.

İşimin icra alanı olan mahkemelere de özlem duyuyordum. İşte bu özlemi giderme adına, beni evden alan arkadaşlarımla beraber mahkemeye gittim. Mahkeme çalışanları, beni sınıf arkadaşımın stajyeri sandılar. Bu bana dokundu biraz ama önemsenecek bir şey de değildi hani.

Halep’i ve Halep’teki işimi çok özlemiştim. Buradaki durumum ise bu özlemi daha da büyütüyordu. Özellikle Kamışlo’daki mahkeme salonlarını gördüğümde özlemimin ne kadar büyük olduğunu anladım. Duyduğum özlemin büyümemesi ile beraber yaşadığım acıları bir nebze olsun unutabilmem için başka şeylerle uğraşmak istedim. Kendime öğrenciler bularak özel dersler vermeye başladım. Bu derslerle kendimi avuturken çektiğim sıkıntıların baş mimarı olan bu kötü savaşın bir an önce bitmesi için de dua etmeye devam ettim. Zamanı bu şekilde akıtmaya başlamıştım. Birisi nişanlı olan kız kardeşlerim ise evde oturmaktan başka bir şey yapacak durumda değildiler. Zamanlarının neredeyse tamamını evin içinde geçiriyor ve bu sıkıntılardan bir an önce kurtulabilmek için dua ediyorlardı.

Hayat çok pahalıydı. Tabi ki bu pahalılığın Kamışlo ile herhangi bir ilgisi yoktu. İç savaş her şeyi berbat etmişti. Elektrik, su, yakacak, yiyecek ve iletişim sıkıntılarının boyutları dayanma sınırlarını aşmıştı. Ekmek alabilmek için gecenin bir yarısında gittiğimiz fırından sabah ezanıyla beraber döndüğümüz günler vardı. Mahallenin çalışan tek fırınından ekmek alabilmek için biri erkeklerden diğeri kadınlardan müteşekkil kuyruklar oluşuyor ve bu kuyrukların uzunluğu bir kilometreye kadar ulaşabiliyordu. Ekmek alabilmek adına uzayan bu kuyruklarda yaşanan itişmeler, kimi zamanlarda yaralanmalara kadar ulaşan kavgalara neden olabiliyordu. Sırada bulunan her şahıs başına 16 Suriye ekmeği veriliyordu ve daha fazlasını almak mümkün değildi. Fazla ekmeğe ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda yengemle ya da kız kardeşlerimden biriyle beraber fırına gidip ekmek sırasına giriyorduk. Ekmek sırası beklediğim kimi zamanlarda hayatımdaki en güzel anılar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden gelip geçiyor ve kuyruktaki itiş kakışlardan yükselen seslerle bir rüyadan uyanmış gibi irkiliyordum. Anlayacağınız, bir ekmek alabilmek uğruna düşülen durumlar, ülkemizin ne halde olduğunu gösteren bir aynaydı aslında.

Nişanlı olan kız kardeşim Niroz, Kamışlo’da geçen iki ayın ardından finans mezunu olan küçük kız kardeşimiz Hılat’ı da yanına alarak evliliği için Halep’e gitti. Nişanlısı 2006 yılında yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı. Esed karşıtıydı. Ekonomi okuyordu ve okulunu tamamlayamadan İsveç’e gitmişti. Ülkeye dönmesi çok sakıncalıydı zira Esad karşıtı olmak büyük bir suçtu ve bu suça istinaden yakalanması durumunda;

Xabat Talas hikayesinin yazı serisi devam edececek...

Editör: Aydın

Yorum Yaz