matesis
dedas

Yeni Anayasa, Son Anayasamız Olmayacaktır

Yeni Anayasa, Son Anayasamız Olmayacaktır

Uluslararası Stratejik Tahlil ve Araştırmalar Merkezi (USTAD)’ ın,  “Yeni Anayasa ve Sivilleşme” başlığı altında görüşlerine başvurmak üzere DP eski Genel Başkanı Süleyman Soylu’ yu konuk etmesi ve onunla düzenledikleri halk söyleşisine (dinleyici olarak) ben de katıldım. Başta başkan Ahmet Akgül olmak üzere USTAD temsilcilerine ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. Güzel bir paylaşım oldu.

Öncelikle belirteyim ki, böylesi halk ile yapılan söyleşilerin, potansiyel liderler veya uzman akademisyenlerle daha sık yapılmasının taraftarıyım. Panel sonunda, dinleyicilerden gelen sorulara açık yüreklilikle cevapların verilmesi durumu da söyleşiye ayrı bir kalite katıyor.

Süleyman Soylu, konuşmasında, geniş bir vizyon ortaya koyarak, geniş ölçekli bir bakışla neredeyse dokunmadığı konu bırakmadı. Bölgeye gelen her lider gibi, bölge sorunları hakkında olumlu mesajlar verip, iyimser dokunuşlar yaptı. Çok güzel şeyler söyledi. Sonuç itibariyle, doğru çözümlemeler var, ciddi bir çözüm yok; gerçekçi analizler var, uygulamaya dair adım atmak yoktur, ne yazık ki... Ancak, iyi ki geldi ve iyi ki onun görüşlerini, kendi ağzından dinledik. Bu onun için de, bizim için de güzel olmuştur, diyebilirim. Diyalogdan zarar değil, yarar çıkar; öyle de olmalıdır...

Geçmişte gelen her lider, bölgenin sorunlarına kesinlikle vakıf olarak, nabza şerbet mesajlar sunabildiler; ama çözüme dair bir tek kırıntıları olmadı. Hatta kendi bölgelerine (veya Ankara’ya) döndüklerinde, bölgemizdeki o doğru söylemlerinin tam tersi söylemlerle geri adımlar attılar; yani gerçek yüzlerine (veya statükocu sistemin emrine) dönüverdiler. Bölge halkına sundukları hayal, kısa bir süre içinde, balon gibi sönüveriyordu her seferinde.

Demirel, “Kürt Realitesi” ni tanıdı da ne oldu; ona, “Baba” diyenleri hala anlayamıyorum..Sahi neyin veya kimlerin “baba” sıydı.. Tüm demokrasi (Tokmak-Rasi) havarisi askeri darbeler, hep ona misafir oldu ve darbelerden sonra onun rütbesi hep yükseldi.. O, “Baba”larıydı, “Bir Bilen” iydi onların..

 Mesut Yılmaz, Diyarbakır’da; Avrupa’ya giden yol Diyarbakır’dan geçer, demişti. Kürtler açısından; bu mesaj, “Türkiye’nin de bir Kürdistan’ ı var ve başkenti de Diyarbakır’dır”, gibi bir mesaj verildiği biçiminde algılandı. Bu da tam bir yanılgıydı…

Tayyip Erdoğan da, 2005 yılında gittiği Diyarbakır’da; “Kürt sorunu vardır ve bu benim de sorunumdur. Devlet de geçmişte hatalar yapmıştır.” dedi.  Kürtler de, onun için; işte tarihiyle yüzleşebilecek lider,  deyip, onunla çözüm gelecek, hayalini kurdular bir daha.. Ama o demecin arkasından kim bilir kaç kere “Tek dil, tek millet…” dedi Erdoğan; yani o,Kürtçe de yok, Kürt milleti de yoktur, demek istiyordu açıkça. Erdoğan için, tek dil, Türkçe; tek millet de Türk milletiydi. Kürt açılımı da, bu “tek” gördüğü “Millet’ in Birlik ve Bütünlük Projesi”ne dönüşünce, bir balon daha sönmüş oluyordu...

Süleyman Soylu da, Mardin panelindeki konuşmalarında sık tekrar ettiği; Adnan Menderes, Kürtlerle barışmak için, Şeyh Sait’in torunu A.Melik Fırat’a gidip milletvekili olması için, ikna etmesini, yeni bir bilgiymiş gibi bize sunuyordu. Oysa bu bilgiyi, bizzat A.Melik Fırat’ın ağzından duymuştuk. Menderes’in niyeti, Kürt milletiyle barışmak mıydı; yoksa Kürt oylarını kendi partisine “paket” yapmak için miydi; onu bilenler, biliyor zaten… Düne takılmak günü değildir; o da bir mazlum oldu sonuçta...

Ancak, Soylu’ nun, konuşmaları içinde söylediği tartışılmaz bir gerçek vardı ki, seçim dönemlerindeki yazılarımda ben de üzerinde durmuştum; o da, BDP dahil, Ak Parti, CHP, MHP ve tüm siyasi partiler, “Lider Sultası” altında olduklarından, parti içi demokrasiyi bile uygulamıyorlar, gerçeğiydi. Milletvekili adayları, halk (parti tabanları) tarafından değil de, parti liderleri tarafından seçilebiliyorlar sürekli.

Yeni Anayasa’yı kimler şekillendirecektir peki; bu partilerle ve bu liderlerle nasıl bir “Yeni Anayasa” orta çıkabilir ki; merak ediyorum doğrusu. Yeni Anayasa, sivil olmalı denilince, aklımıza sivil toplum örgütleri de geliyor hani; bu örgütlerin de perişan halleri ortada duruyor... Kimi gösteriler, 40-50 sivil örgütün ortaklaşa düzenlediği söylenir; gösteriye katılım kitlesine bakıyoruz da, düzenlemesinde imzası olan o kadar örgütün asil ve yedek üye sayısı kadar bile bir kitle oluşmuş değildir. Sıradan üyeleri de yok mudur bu kuruluşların; ya da birer tabanları olmaz mı yani? O dernek ve kuruluşların kimilerine, “Sivil” demeğe bin şahit ister neredeyse.. Bu dernek ve kuruluşların, yeni bir anayasanın ortaya çıkmasında demokratik katkıları veya etkileri ne kadar objektif ve bilimsel olabilecektir acaba?  Olmaları, olmamalarından iyidir yine de. Hele bu süreç bir hızlansın, belki görebileceğiz katkılarını da, inşallah…

Görünen odur ki, yapılması düşünülen “Yeni Anayasa” eskiye göre “yeni” olabilir ve elbette daha “demokratik” de olabilecektir belki; ancak, kesinlikle SON ANAYASA’ mız olmayacaktır. Bu anayasanın, halklarımızın tüm sorunlarına çözüm vesilesi olacağına inanmıyorum. Tüm halkları memnun edebilecek bilimsel bir çözüm sunabileceğine de inanmıyorum. Oluşacak bu “Yeni Anayasa”, çıkışının hemen akabinde, “daha yeni bir anayasa” nın tartışılmasına neden olabilecek açıklar barındıracağına inanıyorum. Bu durum, Kürtler açısından daha hayati bir gerçeklikte olacağına inanıyorum. Çünkü Türkiye, kendi Kürtlerine, diğer parçalardaki Kürtlerden daha ileri bir statü sunmayacağından neredeyse eminim; tersi mucize olur benim için. Kesinlikle Türkiye, Ortadoğu Bölgesinde, demokrasi açısından model olamadığı gibi; kendi içinde demokrasiyi önemsemiş bir ülke de değildir bana göre.

 Bulunduğumuz bu nazik bölgede, yeni bir dünya kurulurken, “Büyük” bir projenin şekillenmesi yürürlükteyken, Kürtler olarak, olası bu yeni şekillenmenin içerisinde önemli bir yerimiz olacağını düşünmeliyiz ve basit hesaplarla hiçbir sonuç alamayacağımızı öngörmemiz gerekir ve ona göre mevzilenmemiz gerekiyor, diye düşünüyorum.

Her örgüt ve parti, dünya görüşünde, toplumsal çıkarlarımızı baz almalı, kendi örgütsel ve yapısal çıkarlarını da bu gözleme göre mevzilendirmesini ve muhaliflerin çelişkilerinden yararlanmasını bilmeli ve bu bağlamda, çağa ve gerçekliğimize uygun, ulusal ve uluslararası güç birliklerini oluşturabilmelidirler.

Bilmeliyiz ki, ülkede gelişen görünürdeki demokratik açılımlar, içerdeki partnerlerin istemleriyle gelişmiyor; Dünya devleri büyük güçlerin, bölgemiz üzerindeki “Büyük” projelerini yürürlüğe koyarlarken, öngördükleri oluşumların mevzilenmesine göre, ittifak edebilecekleri güçleri harekete geçirmekte ve onlara gerekli açılımlar yaptırmaktadırlar. Sürece uyum sağlamayana yer, makam veya destek vermeyeceklerdir. Bu görülüyor…

Yerel liderler de, bu proje sürecinde, kendi toplumu, kendi halkı, kendi parti ve örgütleri için en iyi nasıl mevzilenmeleri gerektiğini öngörebilmelidirler. Kendilerini olayların merkezine koyup, kendi “lider sultası” egolarını tatmin için küçük hesaplar yapmamalı ve kendi dar grup çıkarlarıyla, halkımızın, kendi gerçekliklerine uygun gelişmiş, var olan enerjisini heba etmemelidirler.

Geniş ölçekli düşünerek, derin hesap ve oyunları bozamazsak; doğru mevzide doğru yerimizi alamayız ve önümüze gelen tüm yaşamsal fırsatları kaçırmış oluruz. Bilimsel akıl ile hızlı düşünüp, doğru projeler yapmalıyız. Doğru örgütlenme biçimleriyle, doğru partnerlerle ittifak yollarını aramalıyız. Onun için de, tüm parti ve örgütlerin, duruş ve söylemlerini, pratikleri ve davranışlarıyla sınamalıyız. “Ayinesi iştir; kişinin lafına bakılmaz.”

 Her şey, halkların kardeşliği, eşit, özgür ve gönüllü birlikteliği için olmalıdır. Bunun için, partilerin kendi içinde olsun ve ülke geneli içinde olsun, tam ve şeffaf bir demokrasiyi öngörüp dayatması gerekiyor. Umarım, Yeni Anayasa, bu bağlamda, en demokratik ve en gerçekçi bir yapıda oluşur.
Selam ve sevgiyle kalın.

 M.Nazım Güler
[email protected]

Yorum Yaz