matesis
dedas

Yeni Anayasa ve Kürt Sorunu

Yeni Anayasa ve Kürt Sorunu
YENİ ANAYASA ve KÜRT SORUNU

Yeni Anayasa, “yeni” olabilecek mi? Anayasa içerisinde, ülkenin temel sorunu olan Kürt Sorunu’na da bir çözüm düşünülüyor mu? Eğer bir çözüm düşünülüyorsa, nasıl bir çözüm düşünülüyor veya hangi kıstaslara göre hareket edilecektir, kamuoyu pek bilgilendirilmiyor ne yazık ki!..

Bir kere, bilinmelidir ki, Kürt Sorunu, PKK’ yi de aşan, dört parçadaki tüm Kürtleri de aşan, uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Türkiye, dört başı mamur, demokratik bir çözüm üretmek zorundadır. Bölgedeki taşlar yerinden oynamadan ve iş işten geçmeden, gerekli olan demokratik süreç, geciktirilmeden başlatılmalıdır!..

Bugün, dünyada ve bölgede Kürtlerin durumu nedir, kazanımları neler olmuştur, sorunun önünde ne gibi tuzaklar bulunuyor; bu sorunla uğraşan dünya devi ülkelerin plan ve projeleri var mıdır; varsa neler olabilir, tüm bunları ve daha fazlasını düşünmek ve geleceği şimdiden öngörmek gerekiyor.

Dünya, internet hızıyla küçülmüş ve küçücük bir cebe bile sığar olmuştur; dünyanın her neresinde bir gelişme veya didişme varsa, her net kullanıcısı tarafından, birçok araç ile her şey izlenebiliyor, görülebiliyor artık. Elbette Kürtlerin tümünce de bu olanaklar söz konusudur. Bugünden sonra Kürtleri hiç kimse kandıramayacaktır. Kürtler, eski Kürtler olmadığı gibi, diğer halklardan insanlarımız da eskisi gibi kör ve cahil değildir. Bunu bilmezden gelmek pek de akıllıca olmayacaktır.

Dün Kürtleri inkâr eden devlete karşı, bugün, Kürtlerden çok, Türk halkı veya diğer halklar tarafından itirazlar gelebiliyor ve Kürtleri inkâr anlayışı, herkesçe alay konusu olabilecek bir duruma gelinmiştir. İnsanlarımızın hoşgörü kültürü ve bilinç seviyesinin çıtası bir hayli yükselmiştir. Tüm dünya gelişiyorken, bizim, gözlerimizi kapatıp, hızlı gelişmeler karşısında kör ve sağır’ı oynayamayız.

Ortadoğu’daki gelişmelere bir bakmak gerekir; “Arap Baharı” denen olay, nasıl ki Arapları aşan bir durum ise; yani uluslar arası gelişmelerin tezahürü ise; Kürt sorununda da, bu bilinçle ve geniş perspektiften bir bakış tarzıyla olayı değerlendirmek ve köklü bir çözümü şimdiden öngörmek gerekmektedir.

Türkiye, NATO’ya gireli beri kendisini hep Avrupaî bir devlet olarak lanse ederek gelmiştir. Bunun böyle olmadığına, “Ergenekon Örgütü” davası bile tek başına izaha yeterlidir. Derin iktidarlar, uzun bir tek parti diktatörlüğünden sonra, on yılda bir gelen askeri müdahalelerle, bahane olarak savunulan sözde “Batılılaşma ve Avrupa Demokrasisi” uydurması ile, ucube bir demokrasi ve sahte bir laiklik kisvesi altında, demokrasi dışı ve baskıcı bir vesayet rejimi olarak, kendini, tüm halklara nasıl dayatmış olduğu artık bir sır olmaktan çıkmıştır. Konuya cahil kalan kimse kalmamıştır.

Bugüne kadar gelen anayasalarda, teklif bile edilemeyen maddeler, çağdışı bir dayatma olduğu gibi, çok gülünç bir durumdur da... Allah’ın kitaplarının bile değiştirildiği bir dünyada yaşıyorsak, Türkiye uzayda bir yerde midir ki, bu dayatmaları bunca zaman, birçok kez değiştirilen(!) anayasalarda bu maddeler, zor gücüyle, yerinde bıraktırılmış ve onlara dokundurulmamıştır? Neden acaba? Nedeni ne demokratiktir ve ne de insanîdir. Bir şeyin üzerinde bir zorlama varsa, içinde bir iyi niyet de olmayacağı kolayca tahmin edilebilir artık.

Hani nerededir gerçek Tevrat, hani nerededir orijinal Zebur veya İncil? Kur’an’ ın bile tartışıldığı bir zamanda, bu insan dayatması anayasanın değişmez maddeleri, bu kutsal kitaplardan daha mı kutsaldır ki dokunulamaz olabiliyor?! İnsan onuruyla ve aklıyla alay edilen bir saçmalıktır bu durum!.. Yeni Anayasa’da bu maddeler, yine korunacaksa, yapılacak anayasa da pek “yeni” olmayacak demektir. Vesayet rejiminin, korunmaya devam edildiği anlaşılmış olacaktır. Çözüm yerine, tekrardan bir çözümsüzlük dayatılmış olunacaktır. Çözümsüzlüğün bizi götüreceği yer ise karanlıktır…

Gelelim, Kürt sorununa çözüm amaçlı bir “yeni anayasa” nın, yapısı ve içeriği nasıl olmalı kriterine.. Ortadoğu’da, Kürtlerin kazanımlarına ve komşulardaki gelişmelere göre, Kürtleri bekleyen gelişmeleri ve tahmin edilmesi zor olmayan, Kürtlere yeni statü sunma politikalarını öngörmek gerekiyor. Federal Irak’taki Federal Kürdistan, sadece ilânı kalmış, bağımsız bir devlet kadar özgür bir konumdadır. Anayasasıyla, idarî kurum ve kuruluşlarıyla, Arap ülkeleri karşısında örnek “demokratik” bir yapılanmayı ve hızla gelişmiş bir altyapıya sahip bir gerçek olgu olarak orta yerde duruyor. Kürtler, kendilerini burada, tarihlerinde hiç görülmemiş kadar, özgür, gelişmiş ve egemen görebildiler. Oradaki Kürtler, bu tarihi nimetten bir geri dönüşü asla kabul etmeyeceklerini ve bu kazanımlarını canları pahasına koruyacaklarını, hiç kimse inkâr edemez artık. Yakında orada, bir “Bağımsız Kürdistan” ilânı olmayacağının bir garantisi de yoktur; sadece uluslararası gelişmelere göre uygun bir zaman ve ân meselesidir. Oradaki Kürtlerin, neredeyse tamamının gönlünde bağımsızlık yatıyor; dünya konjonktürü de yavaş yavaş bu eğilimi benimsemeye başlıyor gibi ve başlayacaktır. Federal Irak’ın çözümsüz durumu bunu hızlandırabilir. BM ve kimi Avrupa ülkeleri de, olası gelişmelere hazırlıklı olmak ve çıkarlarına göre mevzilenmek adına, planlarını bu yönde geliştiriyorlar sanırım.

Suriye’deki gelişmelerin de oradaki Kürtlere bir statü sunacağı aşikârdır; bu parçanın statüsü, Suriye içinde mi, Federal Kürdistan ile birlikte mi düşünülüp, değerlendirilebileceği, ucu kapalı bir vaziyeti arz ediyor. Ardından sıra İran’a sıra gelirse, oranın da yumuşak karnı yine bir “Kürdistan” sorunu olacaktır.

Yeni Anayasa yapılacaksa, tüm bu gerçekleri göz önüne getirilerek Kürt sorununa öyle bir çözüm geliştirilmelidir ki, Türkiye’deki Kürtler için, dışarıdaki bir oluşum, çekim merkezi olmasın. Kendi Kürtlerine sunacakları haklar veya onlara tanınacak statü, diğer parçalara göre daha cazip ve daha demokratik olmalıdır ki, Kürtler, kendilerini burada daha rahat ve daha özgür görebilmelidir. Öyle ki, ilerde bu sorun, dış güçlerce bile tekrar kaşınabilecek bir çıban durumunda olmasın. Doğru ve kalıcı bir çözüm süreci düşünülmelidir.

Halklar arasında hiçbir sorun yoktur; iktidarlar ne ektilerse onu biçtiler ve elbette dış güçler de, çıkarları gereği, olaylara katkı olsun diye tuzlarını, biberlerini katmışlardır. Zararın neresinden dönülse kârdır. Ne yaşandıysa yaşandı; demokratik bir barış ve eşit özgürlüklerle herkesçe benimsenecek birliktelikler sağlamak zor olmayacaktır. Yeter ki niyetler ciddi olsun ve soruna gerçekçi yaklaşımlar sergilensin.

Demokratik süreç başladıkça ve ilerledikçe, halklarımız da hızla bir huzura erecek ve birbirlerini sevgi ve saygıyla kucaklayabilecektir. Karşılıklı güvenin olduğu yerde ayrılıkların sözü bile edilmeyeceği görülecektir. Hepimiz kardeşiz ve kardeşler de eşit hak ve hukuklara sahip olurlar.

Sürecin gerisinde kalmayalım, süreç ile yarışmayalım bile; doğru olan süreci arkamıza alıp onun önüne geçmektir. Halklarımızın huzur ve saadeti için böyle bir demokratik hızı gerçekleştirmek zorundayız. Halklarımız, fazlasıyla buna layıktırlar. İşi bozmak kolaydır, önemli olan yapıcı olabilmektir. Yapıcı olduğunuzu iddia ediyorsanız, durmayın, ileriye atılın; gerekli hıza ulaşırsanız, biliniz ki, tüm halklarımızın hoşgörülü güzel yüreklerine de ulaşmışsınızdır.

Her şey, demokratik bir çözümde, özgür ve eşit bir statü kardeşliği için olsun.
Selam ve sevgiyle kalın.

M.Nazım Güler -05.02.2012
[email protected]

Yorumlar

Image
a. rahim
08.02.2012 / 10:58

ne sorunu be... tutturmuşsunuz bir lolololo sorunu... memleketin bu kadar sorunu varken hala ne olacak bu MUZ sorunu diyorsunuz....

Image
şükrü ADEMHAN
07.02.2012 / 20:43

hep anayasadan bahs ediliyor.yeni anayasa,yeni anayasa ve her zaman eski anayasalardan yakınmalar,ahlar,vahlar eksik olmuyor.tabii her hazırlanan bir yeni anayasa zamanın hazırlayıcıları kendi görüş ide ve felsefeleri doğrultusunsa hareket edip maddeleri sıralamaktalar.tatbikata gelince.dur.bu anayasa hükümleri sana işlemez.demek pek mubalağa olmaz kanısındayım.misal mi?anayasanın 10.maddesi.dil din ırk mezhep farkı gözetmeksizin T.C husutlarında yaşıyan her kes birinci sınıf varandaştır.güzel.güzel ama tatbik eden kim. tabiki tatbik edecek olan devlet ve devletin kurumve kuruluşlarını idare eden yetkililer.tabiki bu yetkililer peygamber koltuğunda oturan kişiler değiller.mutlaka bir zihniyetye tabiler.işte suç bu zihniyetlerde.zihniyetler değişmedikçe hep anayasa suçlanacak,güney doğu da yaşayan kürd halkını bence anayasadan ziyade baba yasadan taraf dertli.

Yorum Yaz