tatlidede

Yol ve Yolcu

Yol ve Yolcu

İyilerin yapmadığı her şeyi; kötüler kötü bir şekilde yapar ve ceremesini iyiler çeker. İşi ehil olmayana bırakıp da sonra sızlanarak şikâyette bulunmak akıllıların karı değildir! Bu dünyada bir tek çocuklar masumdur. Ve zalimlerin iktidarında masumlar bedel öder. Haykırdığın doğrular yüzünden tek başına kalman; yalnız kalmak değildir.

 İnsanları "beşeri yaklaşım ve yasalarla" insana yargılatan adalet ve yargı biçimi adil değildir. “Adalet mülkün temeli ise, mülk Allah'ındır.” Bu bağlamda yargılama ve hüküm de Allah'ın uygun gördüğü tarz ve usullerle yapılmalıdır ki adalet adil olabilsin!

İslam, Müslüman toplumdan bahsederken;  “…işleri kendi aralarında şura ile olanlar… 42/38” demektedir. Bu bağlamda İslam; bireylerin özlük haklarına ve temel insan haklarına saygılı kalmak suretiyle, bir nevi çoğunlun aldığı kararlar doğrultusunda hareket eden bir toplumu tasvip etmektedir denilse yeridir. İslâm’daki geniş rey ve ictihad hürriyetinin tabii bir neticesi olarak oluşan çeşitli mezhepler, sonradan kendi müntesiplerince cehaletten doğan taassup nedeniyle yeni olay-gelişmeler karşısında yeni rey ve ictihadların önünü tıkama sebebi olmuştur. 

Mezhep ve tarikat yol demektir. Asıl olandan kopmamak ve dinin dışına sarkmamak kaydıyla insanların kendilerine bir mezhep veya tarikat tercih etmeleri elbette ki doğal karşılanır. Fakat "Efendiliği ve cahiliye toplumundaki sınıf varlığını" ortadan kaldırmak için çaba sarf eden bir peygamberin ümmeti olan bizlerin, her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçüyü kaçırmaması gerekir. Körü körüne bağlanmamak; mezhep ve tarikat için dinin dışına çıkmamak gerekir.

Şia, Sünni-selefi-vehhabi ve diğer mezheplerin itikadi ve ameli kısımlarına, doğru ve yanlışlarına girmeden; birliği bozan her algı, düşünce ve yöntemin İslam âlemine felaket getireceğini düşünüyorum. Birliği parçalayan bir mezhep veya tarikat anlayışı yoktur aksine birliği bozan ve batıda yaşandığı gibi günümüzde de İslam âleminde uygulatılmak istenen mezhep savaşları; mezhebini dinleştiren ve iktidar aracına dönüştüren ihtiras sahipleri olan müntesipleridir.

Günümüz Müslümanları ellerindeki birlik nimetiyle sahip oldukları yetkileri kendi elleriyle yok ettiler. Hem coğrafyalarına hem de dünyaya barış ve huzuru getirebilecek ve fırsatı yaptıklarından ötürü kaçırdılar! Bu konuda her ne kadar, Muharrik güç başkası olsa da asıl suçlu kendisini kullandıran “Müslümanlardır”.

Mezhebini veya tarikatını dinselleştirmek yanlıştır. Zira bu anlayış, zamanla diğer mezhepleri ötekileştirmeyi ve onlarla çatışmayı beraberinde getirecektir. Mezhep ve tarikatlara karşı bir alerjim olmamakla beraber, dine hizmet amacında olan bu algı-olgulara muhabbet beslemekteyim. Fakat aslında dinin yayılması ve bireylerin kendi mizaçlarına uygun tarzı seçerek dine uyum sağlamalarına aracılık etme niyetiyle oluşan bu algı-olguların amaca dönüştürülmemesi gerekir. Araçlara karşı olmadığımız gibi araçların amaca dönüşmesine karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Dinselleştirilen bir mezhep veya tarikat anlayışı çok tehlikelidir. İlkin çok masum görünen bu anlayış büyük acıları doğuracak tahribatlara gebedir. Bu gün bize burun kıvıran ve dudak büken Hıristiyan-batı toplumun tarihindeki mezhep savaşlarına bakmak ve anlamak gerekir.

Dinleşen bir mezhep ve tarikat anlayışının doğuracağı tehlikelerin farkına varmak isteyenlerin, Ortodoks, Katolik ve Protestan anlayışlarının geçmişte Hıristiyan-batı toplumuna neler çektirdiğini bilmeleri gerekir. İlk başlarda bir Protestan-Katolik mezhep kavgası olsa da, bunu iktidar için araç kılarak körükleyenler olduğu gibi savaşan tarafların çoğu dinsel değil din ve mezhep adı altında siyasi amaçlar için savaşmıştır. Tarihi hatalardan ders çıkarmayanlar, yaşanmış hezimetlere düçar olmakla karşılaşır.

 

Yorum Yaz