matesis
dedas

Zulümler Bitsin Artık!

Zulümler Bitsin Artık!
    İnsan varlıkların en kıymetlisidir. Öyle demiş âlemlerin yaratıcısı. İnsan sadece bir deri yâda kemik parçası değildir. Sıradan bir varlık, kullanılmak amacıyla yaratıldıktan sonra tekrar toprağa döndürülecek bir varlık hiç değildir.

    İnsanı oluşturan düzenekler çok hassas bir biçimde seçilmiştir. Milyonlarca hücre, sinir sistemleri ve kasları oluşturan yapı, bağırsak, mide, böbrekler ve kalp ile yaratıcısının zarif güzelliklerinin en güzel örneğidir.

    Bunları en güzel biçimde tamamlayan ruh, maneviyat, iman, mukaddesat, Allah ve peygamber inancı insanı en üst mertebeye iten hazine üstü özelliklerdir.

    Ayrıca dünya üzerinde insan dışında hayvan ve bitki gibi gözle görebildiğimiz canlılarda mevcuttur. Yüzlerce çeşit hayvanın yanında binlerce de bitki şekilleriyle bu yeryüzü toprağı üzerinde insanın yararına ve emrine amade edilmiştir.

    Bu kadar temiz ve geniş bir özellik kitlesine sahip olan insan, doğuştan içinde barındırabildiği temiz ahlak ve birbirlerine olan bağlılık hissiyatlarının kuvvetli olmasına rağmen bazen bu güzel bedeni ve üzerinde yaşadığımız emanet toprakları içinden çıkılmaz bir hale sokabiliyor.

    Savaşlar, ihanetler, zulümler, kölelikler, hak yemeler, baskılar vs., vs.,vs. bütün bunları icat eden Allah’ın en yüce varlık diye farzlandırdığı insanoğludur.

    İşin en garip tarafıda, genel anlamda söylüyorum, tahrip edilen bir ortamın onarımı konusunda son derece hain ve aciz kalışıdır.

    Mesela Suriye sorunu, çözülecek diye, insanlar ölmeyecek diye, vatan bölünmeyecek diye bir sürü laf ve zaman harcandı. Sözde insan olan bu yöneticiler biz hallederiz dediler. Bizde insanız, bizimde yüreğimiz, çoluğumuz, çocuğumuz var dediler.

    Ama ne oldu?

    Yüz binden fazla insan katledildi. Binlercesi nereye gideceğini bilmeden hangi sıfatla hangi topraklara gideceğini düşünmeden can havli ile göç ettirildi, ülke kaosa sürüklendi. Kişisel zevkler ve menfaatler yüzünden ülkede taş üstünde taş kalmadı. Her taraf yerle bir edildi.

    Ahlak ve iman sahibi olan bir insanı en çok etkileyen durum ise bu girdabın bütün dünyanın gözü önünde cereyan etmesidir.

    Daha öncesinde de Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerde de halkın egemenliği konuşulurken binlerce insan ölmeye, sakat kalmaya ya da göç etmeye mahkûm ettirildi.

    Sürekli insanlar üzerinden oyunlar oynandı. İnsanı yüceltelim derken en aşağı sınıfa itildi. Yapılan, temenni edilen, gerçekten barış söylemleriyle herkesin gözünü boyayan kişiler hiçbir zaman sözlerini yerine getirmediler. Dikkat edin çiçekli, barışlı, çağdaşlı sözleri sarfeden kesimler sürekli halkın önündeler. Sözde lider konumunda olan bu yaratıklar kendi arzularının dışına çıkamamışlardır.

    Gariptir, bu tür şahısları destekleyenler nedense milyonları da buluyor.

    Ülkemizde seksenli yıllardan kalma terör olayları, kan davasını andırır bir şekilde günümüze kadar gelmiştir. Bu sebep nedeniyle ölenlerin sayılarını ortalamayı baz aldığımızda günlük en az dört kişi istinasız bir şekilde ölmüştür.

    Bu sonu belli olmayan fitne ve fırıldaklar yüzünden nice evlatlar öldü, aileler yıkıldı. Özellikle de bölgemizde onlarca köy, mezra boşaltıldı.

    İnsanlar sen şucusun, sen bucusun şeklinde fişlemelere maruz kaldı, bazılarını da olur olmaz bir şekilde sınıflara ayırdılar.

    Nihayetinde bu olaylara durun, ne yapıyorsunuz? Diyenlerde oldu. Ama sonuç hiçbir zaman değişmedi. Zulüm, vahşet, çirkinlik ve ölüm her zaman bir adım önde ilerledi. İyilikler, güzellikler, Allah rızası, Peygamber aşkı hep geriden yürütüldü.

    Çünkü barış istenmiyor, kardeşlik istenmiyor, çıkarcıların koca popoları koltuklarından yemeye, yerlerinden sömürmeye çoktan alışmışlardır.

    Hal böyle olunca çözümü gerçek noktadan yakalamanız gerekir. Bu tür kişilerin kökünü kurutmanız gerekir. Yoksa bunlar ihanet etmeye çoktan alışmışlardır. Bir hikâye anlatılır;

    Akrebin biri yolda ilerlerken bir dere kenarına geldi. Şaşırdı, ne geçmeye ne de geri dönmeye gücü yetmiyordu.

    Bu kaplumbağanın dikkatini çekmiş. Hemen arkasına bindirip suya atıldı. Yüzmeye başlamış. O sırada kaplumbağanın kulağına bir ses geldi. Akrep arkasına bir şeyler vuruyordu.

    Sordu: Bu ses nedir? Akrep: Bu benim iğnemin sesidir. Her ne kadar beni sırtına almışsan da huyumun gereğini yerine getiriyorum. Kaplumbağa kendi kendine;

    Bu hain, zulümkar hayvanı kötü huyundan ve iyi huylu kimseleri de onun şerrinden kurtarmaktan daha büyük bir iyilik olamaz. Diyerek suya daldı. Ve onu bir daha dönmemek üzere uğurladı.

    Gerçek iyilikseverlerin, ufku geniş kimselerin ortaya çıkıp insanlık zulmüne dur demesi gerekiyor. Aksi takdirde gelecek nesillere sadece köhnemiş bir kafa yapısı ile haşir neşir olmuş gençler türeyecektir.

Yorumlar

Image
mURAT
17.01.2013 / 13:39

güzel ülkemizin üzerinde oynan oyunlar ta 100 sene öncesine dayanır. Bir ülkenin insanlarını ayrıştırdılar. ama bu ayrışmaya müsaid olanlarda maalesef Ermeni- Yezidi tohumlarıdır. Allah bu millete ve bu vatana acısın...

Yorum Yaz