diorex
ARTUKBEY

Kürtlerin arasındaki Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri

Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr’un Alduş (Gerger), Ruha’nın Sêwreg (Siverek), Bedlis’in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.

  • 28.09.2023 23:01
Kürtlerin arasındaki Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri

 

MALMÎSANIJ

Zaza weki pılıngan bı dar û şûr û gopal

Berê xwe dane Tırkan, gazi kırın “Ero, Ero!” (1) Cigerxwin

 

Batıya göçetmiş, göçetmeye zorlanmış ya da orada mecburi iskana tabi tutulmuş olanları sayılmazsa Dımıli Kürtleri (2) şu illerin sınırları içinde yaşarlar:

1)Semsûr (Adıyaman)

2)Çewlig (Bingöl)

3)Bedlis (Bitlis)

4)Diyarbekır (Diyarbakır)

5)Xarpêt (Elazığ)

6)Erzirgan (Erzincan)

7)Erzırom (Erzurum)

8)Mûş (Muş)

9)Sêwas (Sivas)

10)Sêrt (Siirt)

11)Dêrsim (Tunceli)

12)Ruha (Urfa)

Bu illerden Dêrsım ve Çewlig’de nüfusun büyük çoğunluğu; Diyarbekır, Xarpêt ve Ezirgan’da nüfusun önemli bir bölümü bu lehçeyi konuşur. Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr’un Alduş (Gerger), Ruha’nın Sêwreg (Siverek), Bedlis’in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.

1950 yılına ait T. C. Genel Nüfus Sayımı sonuçlarından anlaşıldığına göre yukarıdaki illerden başka Meleti (Malatya), Qers (Kars), Gümüşhane ve Seyhan [Adana] illerinde de az miktarda Dımıli lehçesini konuşan Kürt yaşamaktadır.

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler, yöreden yöreye Kırd, Kırmanc, Dımıli, Dımli, Dımbıli ve Zaza gibi değişik adlarla adlandırılırlar. Konuştukları lehçe de bunlara bağlı olarak Kırdki, Kırmanci/Kırmancki, Dımılki/Dımıli, Dımıli, Dımli, Zazaki veya “So-bê” (Şo-bê) (3) adıyla adlandırılır.

Burada kısaca bu sözcükler üzerinde duracağız. Aşağıdaki bölümlerde yanlış anlaşılma olmaması için hemen belirtelim ki “Kurmanci” sözcüğünü, Türkiye Kürdistanı’nda ve Türkiye’de Dımılilerin ve Şêxbızınilerin (4) konuştuğu Kürtçenin dışındaki Kürt lehçesi olan “Kurmanci” anlamında kullanıyoruz. “Kurmanc” sözcüğünü de yer yer açıkladığımız farklı anlamının dışında genel olarak bu lehçeyi konuşan Kürtler için ad olarak kullanıyoruz.

I-KIRD NEDİR? KIRDLER NEREDE?

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler bugün bazı bölgelerde kendilerine “Kırd”, lehçelerine de “Kırdki” veya “Kırdi” demektedirler. 19. yüzyılda Dımıli lehçesiyle yazılmış olan iki metinde de bu sözcükler kullanılır. Bunlardan Peter Lerch tarafından 1850’lerde bir Dımıli’nin (Kırd’ın) ağzından derlenerek yazıya geçirilmiş olan metinler, Dımıli lehçesinin bilinen en eski yazılı metinleridir (5). Bunlardan birinde Nêrıb (6) köyünün ağası Xelef Axa, Nêrıbli taraftarlarına şöyle seslenir:

“Bawni axaler, ma şueni qawxe, metersi, eskeri Daqma Begi zav û, hema pyêrû Tirk i, nışêni ma de qawxe bıki, ma pyêrû canmirdi Kırdan i…” (7)

Türkçesi:

“Bakın ağalar, döğüşmeye gidiyoruz, korkmayınız, Daqma Bey’in askerleri çoktur ama hepsi Türktürler, bizimle döğüşemezler, biz hepimiz Kırd (Kürt) yiğitleriyiz…”

Hezanlı şair Ehmedê Xasi (8) ise 1898’de Dımıli lehçesiyle yazmış olduğu Mevlid’in sonunda şöyle der:

“Temam bı vıraştışê Mewlıdê Kırdi bı yardımê Xalıqi û feyz û bereketê peyxamberê ma -sellellahu ‘eleyhi we ‘ela alihi we sellem- bı destê Ehmedê Xasi Hezanıci dı hınzar û hir sey û şiyyes serri de, bı tarixê ‘Erebi.” (abç) (9)

Yani:

“Yaratıcı’nın (Tanrı’nın) yardımı ve peygamberimizin -S. A. S.- feyiz ve bereketiyle Mewlıdê Kırdi’nin (Kırdce Mevlid’in) hazırlanması, Arap tarihiyle bin üç yüz on altıda Hezanlı Ehmedê Xasi’nin eliyle tamamlandı.”

Hemen belirtelim ki Dımılilerin Kürt olmadığının propagandasını yapan Piya dergisinde “Fılit Siwanıj” imzasıyla yayınlanan bir yazıda, Ehmedi Xasi’nin bu cümleleri kasıtlı olarak tahrif edilerek Latin harflerine çevrilmiştir. Örneğin orijinal metinde “Mewlid” sözcüğünden sonra nokta bulunmadığı halde Fılit Siwanıj, “Kırdi” sözcüğünü tahrif etmek için buraya nokta koymakta, Arap harfleriyle “K-R-D-Y” biçiminde yazılmış olan “Kırdi” sözcüğünü ise “kerdı” biçiminde değiştirmektedir. Bu örnek, Dımılilerin Kürt olmadığını iddia eden bazı çevrelerin hangi metotlara başvurduklarını göstermesi açısından ilginçtir.

Şehit Şeyh Sait’in oğlu Şeyh Selahattin’in müritlerince Dımıli lehçesiyle söylenen bir “beyt”te de Kırd sözcüğü kullanılmaktadır. Sözkonusu “beyt”, “Gelê Kırdo, rınd bızonî” (Ey Kürtler, iyi bilin) diye başlamaktadır (10).

Dımıliler Kurmanclara “Kırdas” veya “Kırdasi”, lehçelerine de “Kırdasi” veya “Kırdaski” demektedirler. Ziya Gökalp bu konuda şöyle yazar.

“… Zazalara gelince, bunlar kendilerine (Arapça harfinin kesresi ile) Kırt derler. Kurmanclara da Kürdasi veya Kırdasi adını verirler. Türkler ise Kürt adını Kurmanclara ayırmışlardır.” (abç) (11)

Aynı konuya Kemal Badıllı da değinir:

“Türkiye’deki Zazalar kendilerini asıl Kürt sayarak kendilerine Kırd ve kendilerinin dışında kalan Kürtlere, daha doğrusu Kurmanclara da -biraz da küçümseme ile müterafik olarak- Kırdasi (Kürdümsü, Kürtçük) derler.” (abç) (12)

Gwevdereyıc de Çolig (Çewlig) ile ilgili bir yazısında “Kırd” sözcüğüne değinir:

“Zony Çolig Kırd û. Tıkye merdımy Kırd, [zoni] ma ri vony Zazaki, tıkye vony Dımıli. Lakin ma vony Kırd.” (abç) (13)

Yani:

“Çolig’in dili Kırd[ce] (Kürtçe)dir. Bazı Kırdler (Kürtler) dilimize Zazaki, bazıları Dımıli derler. Ama biz Kırd (Kürtçe) deriz.”

“Kurd” (Kürt) sözcüğünün kökeni hakkında bugüne dek çok değişik yorumlar yapılmışsa da, bu yorumları yapanlar çoğu kez bizzat Kürtlerin yer yer kendilerini adlandırmak için kullandıkları “Kırd” ve “Kırmanc” sözcüklerinden habersiz olduklarından bu iki sözcüğü hesaba katmamışlardır. Bu nedenle de örneğin Yunan yazarlarından Polybe (Polibio)’in M. Ö. 200’lerde sözünü ettiği “Cyrtii”, Strabon’un sözünü ettiği K˙pTıoı [okunuşu: Kirtii, anlamı: Kirtiler] ve Romalı tarihçi Tito Livio (M. Ö. 54-M. S. 17)’nun sözünü ettiği “Cirtei”/”Cirti” sözcüklerinin bugün bazı bölgelerde Dımıli Kürtlerinin kendileri için kullandığı “Kırd” ve bunun çoğul biçimleri olan “Kırdi” veya “Kirdi” sözcükleri ile neredeyse aynı olmaları gibi hususlar üzerinde durulmamıştır (14).

Dımıliler arasında, “Kırd” sözcüğünün, yukarıda değinilen geniş anlamının yanısıra bazı yörelerde bey (mire) veya ağa aileleri dışında kalan halk için kullanıldığı da görülür. Örneğin. Gêl (Eğil)’deki beyler ailesi (Key Miran) ile Piran’daki ağa ailesi (Key Axan)’nin dışındaki halka “Kırd” denir. Sözkonusu aileler de Kürt oldukları ve “Kırd” denilen kesimle aynı lehçeyi (Dımıli) konuştukları halde, onların dışındakilere “Kırd” denmesi, bu sözcüğün yer yer toplumsal bir ayırımı da ifade ettiğini gösteriyor. Bu anlamıyla “Kırd” sözcüğü, Kürdistan’ın değişik yörelerinde kullanılan “Kırmanc” veya “Kurmanc” sözcüğünün ikinci anlamını çağrıştırmaktadır. Çünkü “Kırmanc” veya “Kurmanc” sözcüğü, Kürtçenin Kurmanci lehçesini konuşan Kürtler için ad olarak kullanıldığı gibi, ikinci bir anlamda da kullanılmaktadır. Aşağıda bunun üzerinde duracağız.

Yazılı kaynaklarda “Kırd” sözcüğüne ait yeterli bilgiye rastlanmıyor. Ancak Nikitin’in yazarı bilinmeyen elyazması bir kitaptan aktardığı Farsça bir parçada bu konuda şöyle bir açıklama var:

“Asıl kabile mensubuna Kurd denir (15). Kurd (yani kabile mensubu-Malmisanıj) olmayıp kabileye dışarıdan katılanlara ise tahfifen Kurt (bu sözcüğün doğru okunuşunu çevirdiğimiz Arap harfleriyle yazılı Farsça metinden anlamak mümkün değil, Kırt veya Kert biçiminde de okunabilir- Malmisanıj) denir… Aynı şekilde Kürt kabilelerinden birine mensup olup kabilesinden ayrılarak başka bir kabile veya aşirete katılana da Kurt (veya Kırt, Kert-Malmisanıj) denir.” (16)

Aşağıda “Kırmanc” sözcüğünün benzer anlamlarda kullanılığı konusundaki açıklamalarla bu konunun daha iyi anlaşılacağı kanısındayız.

II-KIRMANC KİMDİRLER? NEREDE YAŞARLAR?

Hem Dersim yöresinin Dımıli lehçesiyle söylenmekte olan bazı halk ezgilerinden, hem de Dersimli bazı yazarların verdiği bilgilerden anlaşılacağı gibi Dımıli lehçesini konuşan Dersimli Kürtler kendilerine “Kırmanc”, genelde Kurmanc olarak bilinen Kürtlere “Kırdas”; onların lehçelerine ise “Kırdaski” veya “Kırdasi” demektedirler.

Dersimli yazarlardan Mustafa Düzgün konuyla ilgili olarak şöyle yazar:

“Dersim halkı nesep (soy) bakımından kendisine ‘Kırmanc’ der. Başka adları kullanmaz. Diyelim ki yabancı birisi ya da Dersimli olmayan birisi dil sürçmesiyle bir Dersimliye ‘Zaza’ derse, Dersimli buna kızar, ‘Hayır, ben Zaza değilim, Kırmancım’ der. Gerçek olan şu ki Dersimli Kırmanclar hiçbir zaman kendilerine ‘Zazayız’ demezler….

“… Yine Dersim halkı atalarının topraklarını, Kırmancların ülkesini de ‘Kırmanciye’ diye adlandırır. Ama Türkçe olarak ya da başka bir yabancı dille ülkelerinden bahsedince ‘Kürdistan’ derler. Örneğin Dersim’in bilgin, şair ve kahramanlarından olan Alişêr, ‘Dersim Türküsü’nde ‘Kürdistan’ sözcüğünü kullanır. Yine Dersim Kırmancları, Kürdistan’ın özgürlüğü için Türk Devleti ve Avrupa devletlerine gönderdikleri telgraf ve dilekçelerin tümünde ülkelerini ‘Kürdistan’ diye adlandırmışlardır. Dersim’de ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcükleri arasında hiç fark yoktur… Yine Dersim’de ülke adı ya da ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcüğü, sadece Dersim için değil, ister ‘Kırmanc’ ister ‘Zaza’ ister ‘Kur’ veya ‘Kurd’ olsun, bütün Kürt ulusunun ülkesinin adı olarak kullanılır.” (abç) (17)

Mustafa Düzgün diğer bir yazısında da aynı konuya değinir:

“Sözgelimi Dersimliler kendi ülkelerini Kırmanciye (yani Kürdistan-M. D.), kendilerini de Kırmanc (yani Kürt-M. D.) diye adlandırırlar öteden beri.” (abç) (18)

Dersimli Zılfi’ye göre ise “Kırmanciye”, “Kürtlük” anlamına gelir (19).

Burada Şerefhan’ın bir açıklamasını hatırlatmakta yarar var. Ona göre, Çemişgezek vilayeti bir zamanlar Kürdistan adıyla tanınmıştı. “Öyle ki berat ve emirnamelerde ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiğı zaman, yalnız bu vilayet anlaşılır; ayrıca Kürtler arasında Kürdistan sözcüğü geçtikçe, bundan yalnız Çemişgezek vilayeti kastedilir.” (abç) (20)

Piran gibi başka bazı yörelerde Dımıliler, yukarıdaki “Kırmanciye” sözcüğüne karşılık “Kırdane” sözcüğünü kullanırlar. Bu sözcüğün asıl anlamı “Kürtvari”, “Kürtlüğe uygun”, “Kürtlük” olmakla birlikte Kürtlerin (Kırdlerin) yaşadığı yer anlamına da gelir.

Dersim Dımılilerinin kullandığı “Kırmanciye” sözcüğü ile diğer bazı Dımılilerin kullandığı “Kırdane” sözcüğünün anlamına denk düşen “Kurdewari” sözcüğü de İran ve Irak Kürdistanı’ndaki Kürtler tarafından yer yer “Kürdistan” anlamında kullanılır. Örneğin Naley Cûdayi’de “Kurdewarî, ey wulatî cwanekem” (Kurdewari, ey güzel ülkem) derken şair Hêmın’ın “Kurdewari”den kastettiği budur. Şair Hejar’in sözlüğünde ve Ferhengî Mehabad’da “Kurdewari”nin bu anlama geldiği belirtilir. D. İzoli’nin sözlüğünde ise aynı sözcük, asıl anlamıyla, “Kürde ve Kürt geleneklerine uygun” diye açıklanır.

Öte yandan “… Dersim Kırmancları kendi dillerine de ‘Kırmanci derler… Dersim’de Kurmanc lehçesine ‘Kırdaski’ derler.” (21)

Zılfo Xaskar da bu konuya değinir:

“Dersim’de halkın hemen hepsi kendini ‘Kurmanc’ (Kürt) diye niteler.” (22)

Xaskar’a göre, Dersim’de hem Dımıli lehçesini konuşanlar hem de Kurmanci lehçesini konuşanlar kendilerine “Kurmanc” derler (23).

Şêx Said İsyanında darbe yiyenlerin sadece Kurmanclar olmadığı, en az onlar kadar Sünni Dımılilerin de darbe yediği ise açıktır.

III-DIMILİ KİMDİRLER? NEREDEDİLER? NEREDE YAŞARLAR?

Bu sözcük daha çok Kurmanclar tarafından kullanılmak üzere, Kürtler arasında Dımıli, Dımbıli veya Dımli biçiminde söylenir. Kemal Badıllı, Kurmancların “Zazalara nadiren Zaza, fakat genel olarak Dımıl” (58) dediklerini yazar.

“Dımıli” sözcüğü, yazılı kaynaklarada Dunbuli (59), Dunbeli, Dünbeli (60) Dunbali (61), Donboli, Dınbıli (62), Dümbüli (63), Dümbeli (64), Dumbili (65), Dumbüli (66), Dumbuli (67), Dımbeli (Dumbeli) (68), Dımbıl[i] (69) Dümbüllü, Dımılli, Dumuli, Dumıli, Dumli gibi çok değişik yazılışlarla karşımıza çıkar. Öyle ki bir kitabın değişik sayfalarında (70) veya bir kitabın farklı çeviri ve baskılarında bile bu sözcüğün değişik biçimlerde geçtiğini görürüz. Örneğin İslâm Ansiklopedisi’nde Şerefname’den “Dumbuli” biçiminde aktarılan aynı sözcük, Şerefname’nin Türkçe çevirisinde “Dınbıli”, Kürtçe çevirisinde ise “Dunbuli” biçimindedir. Bu değişik biçimlerin, daha çok Arap harflerinin okunuşundaki değişiklik ve yanlışlıklardan kaynaklandığı anlaşılıyor. Çünkü Dunbuli veya Donboli söcüğü, Arap alfabesinde DNBLY harfleriyle yazılır. Sözcüğü önceden tanımayanlar çoğu kez bunu yanlış okumuşlardır.

Kaynaklar bu sözcüğün anlamı ve kökeni ile ilgili değişik yorumlarda da bulunurlar. Bunlardan bazıları şöyledir:

“Diyarbakır, Genç, Kulp, çapakçur, Siverek civarı halkı ve Dersimliler kâmilen Zaza’dırlar. Zazalara Dümbeli derler. Bunu ‘Düm-meli yani Meli’nin arkasına gelen’ yahut ‘Meli’nin kuyruğu’ gibi bir mana ile tefsir ederler. Güya Kürtler Mil ve Zil diye iki esastan doğmuş imiş, Dümbeli[nin] bu kaynaklardan birine tamamiyle mensup olamayan, yalnız ata cihetiyle Mil ile bir münasebeti olanlara mahsus bir ad olduğu söylenir.” (71)

Bir başka rivayet şöyledir:

“Mevcut rivayetlere göre, güya bir zamanlar Viranşehir Mılli(Milli) aşiretine tabi olmalarından kinaye olarak Zazalara ‘Mıllilerin arkası, devamı, tabii’ manasına Dumılli denmiş ve zamanla bu kelime Dumuli/Dımıli-Dumıl, Dımıl şekillerine girmiştir (dû, Kurmanççada arka, son, sonra, devam veya kuyruk ve tabi anlamındadır” (72) diyenler olduğu gibi, “Dumıl, geniş omuzlu” anlamına gelir (73) diyenler de vardır.

Bu rivayet, hiç değilse yüzyılımızın başında Dersim Kürtleri arasında da yaygındı. Mark Sykes, Milli aşireti başkanı İbrahim Paşa’nın Dersim Kürtleri arasında da saygı gördüğünü, onun “Dersim’de muhafızsız olarak seyahat edebilecek tek yabancı” olduğunu belirttikten sonra İbrahim Paşa’nın şöyle dediğini yazar:

“Yıllarca önce Kürtler iki kola ayrılmışlardı, Mılan ve Zilan olarak. Mılanların 1200 aşiretleri vardı; ancak bunlardan hoşnut olmayan Allah bunları sağa sola dağıttı. Bunlardan kimi kayboldu ve kimi de yaşamını sürdürdü. Bu kaybolmaktan kurtulanlar Mılanlar’ın başı olarak bana saygı gösterirler.”

“İbrahim’in anlattışı hikâye Muhammed’den çok önce olan bir duruma ilişkin. Böylece Mılanlar’ın bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Yezididirler. Mılan efsanesine göre, kendileri Şem’in çocuklarıdır ve Arabistan’dan gelmişler. Ancak Zilanlar doğudan gelmişler. Şimdi bu muğlak efsane ile Dersim’in tüm Kürtleri arasında da karşılaşılır. Bunu burada durdurarak, bunun değişiği olan bir diğer efsaneye geçelim:

“Arabistan’dan gelen Mılanlar, Dersim’de yerleştiler. Sultan Selim Batı Kürdistan’ı fethettiği zaman, veziri gördü ki Kürtler Dersim’in dağ eteklerinde başıboş gezmekte ve bölge göçebelerle dolu. Bundan ötürü vezir, isteyenlerin evler yapıp yerleşebileceğini, çadırda yaşamak isteyenlerin ise çadırlarını alıp güneye inmelerini emretti. Bazıları ev yaptılar, Türkçe öğrenip kadınlarına peçe giydirdi[ler]; bazıları Dersim’in ulaşılmaz doruklarına kaçtılar; bazıları da güneye indiler. İşte İbrahim Paşa bu güneye inenlerin başıdır.” (abç) (74)

Karl Hadank gibi Bazı yabancı yazar ve araştırmacılar, Dımılilerin ve Goranların köken olarak da Kürt olmadıklarını, Deylemlilerin soyundan olduklarını ve Hazar Denizi’nin güneybatısından geldiklerini ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre “Dımıli” sözcüğü de “Deylem” sözcüğünden kaynaklanır. Örneğin Artur Christensen’e göre, “Deylem” sözcüğü, seslerin yer deşiştirmesi (métathèse) sonucu “Dımli”ye dönüşmüştür (75). Aynı görüşleri araştırmadan benimseyen Kürt araştırmacıları da vardır. Bir varsayım olarak ortaya atılan ve döne dolaşa bugün adeta gerçekmiş gibi sözkonusu çevrelerce kabul edilen bu iddialar ile ilgili ikna edici kanıtlar ileri sürülebilmiş değildir. Örneğin “Dımıli”nin “Deylem” sözcüğünden kaynaklandığını iddia edenler “Dunbuli” sözcüğünün neyin nesi olduğunu izah etmemişlerdir.

Kanımca “Dımıli” sözcüğü, “Dunbuli” veya “Dunbeli” sözcüğünün değişikliğe uğramış biçimidir. Bu kanıya şuradan varıyorum:

1)Herşeyden önce, bugün de Motkan ve Sason gibi bazı yörelerde Zazalar “Dımbılan” adıyla anılmaktadırlar (sözcüğün sonundaki “-an”, çoğul ekidir).

2)Peter Lerch, 1850’lerde Palu’nun kuzeyindeki Dumbeli aşiretinin Zazaca konuştuğunu yazar.

3)Birçok tarihçi, Xoy (Hoy) yöresinde Dunbulilerin yaşadıklarını yazar. Şerefname’de bunların aslen Yezidi oldukları ve Cızira Boxtan (Botan) yöresinden oraya gittikleri belirtilir. Acaba bunların bugünkü Dımılilerle ilişkisi nedir?

Dınbili adının yazılı kaynaklarda çok değişik biçimlerde geçtiğini daha önce belirtmiştik. Dınbıli adındaki Kürt kabilesinden sözeden -bildiğimiz- en eski tarihçi Mesudi’dir. Arşak Poladyan’ın aktardığına göre, Mesudi (ölüm tarihi: 956), ad-Dababile (Dunbili) kabilesinin Suriye’de yaşadığını yazar (Poladyan’ın kitabında “ad-Dababile” olarak geçen adın ed-Denabile olması gerekir. Çünkü Arapça’da Dunbil sözcüğünün çoğulu Debabile değil, Denabile’dir) (76).

14. yüzyılda yaşamış olan Mecdeddin Yakub Firuzabadi (1329-1414) de Arapça olarak yazdığı El-Kamusu’l-Muhit adlı ünlü sözlüğünde, bu. sözcüğün doğru biçiminin Dunbul olduğunu ve bunun daha önceleri Musul civarında yaşamış olan bir Kürt aşiretinin adı olduğunu kaydeder (77). Firuzabadi’nin bu açıklaması, hem bugünkü Dımıli sözcüğünün aslını, hem de bunun bir Kürt aşiretinin adı olmasını belirtmesi açısından önemlidir.

Bu sözcüğün geçtiği en eski yazılı kaynaklardan biri olan “Mesaliku’l-Ebsar Fi Memaliki’l-Esmar”dan yapılan alıntılarda ise Dunbuli biçiminde olduğunu görüyoruz. Bu kitabında, Fadlullah İbnu’l-Umeri Şehabuddin Ehmed (1301-1349), Dunbulilerin -Musul’un kuzeydoğusundaki- Meqlub ve Muxtar (Maklub ve Muhtar) dağlarında yaşadıklarını yazar (78).

Dunbulilerin Kürt oldukları genellikle kabul edilir. Örneğin bu sülaleye mensup olup 995’te ölen bir bey, Emir Süleyman Kurd adıyla bilinir. Tarihsel kaynakların yazdığına göre, aynı sülaleye mensup olan beylerden Emir Ehmed Beg’in (ölüm tarihi: 1472) Kürtçe bir divanı vardı ve bu divan Kürtler arasında Hafız-ı Şirazi’nin divanı kadar değerliydi. Ehmed Beg ayrıca Hafız’ın gazellerini muhammes olarak Kürtçeleştirmişti. Papazyan’ın aktardığına göre, Dunbuli Kürtlerinden Ehmed Xan el-Dunbulî’nin oğlu Rustem Xan, yazdığı “İşaratü’l-Mezahib” ve “İşaratü’l-Edyan”da, ‘Ebdurrezaq İbn Necef Quli Xan Dunbuli de 1850’de yazdığı “Tarixê Denabil”de (Dunbulilerin Tarihi’nde) Dunbuli’lerin Şii inancına bağlı Kürtler olduğunu yazarlar.

Basile Nikitine’in Farsça bir el yazmasından aktardığı bir bölümde, Dunbulilerin (Donbolilerin) adlarını “Dunbul” (Donbol) kalesinden aldıkları belirtilir. Bu kaleden ise bazen Diyarbekir’in dağlık kesiminde, bazen Fırat Nehri kıyısında, bazen “Türklerin Karacahisar (Qerecehisar) (79) dediği fakat Dunbul (Donbol) Kalesi olarak ünlü olan” bir kale, bazen de “Kürdistan’ın ortasındaki” bir kale diye sözedilir (80). Hemen belirtelim ki, Diyar-ı Bekr veya Diyarbekir adı, bugün Türkçe’de Diyarbakır (81) denilen şehrin   adı olmadan önce Yukarı Dicle Bölgesinin adıydı. Örneğin 19. yüzyılın ortalarında yazılan bir diğer Farsça kaynağa göre, Diyarbekir Vilayeti’nin doğusunda Büyük Ermenistan ve Kürdistan, batısında Küçük Ermenistan ve Mülk-i Şam, kuzeyinde Anadolu ve Erzincan, güneyinde ise Şam ve Arabistan toprakları bulunmakta idi (82). 1868-1885 döneminde Diyarbekir vilayetine bağlı olan sancaklar ise şunlardı: 1)Diyarbekir (Siverek, Ergani Madeni, Resülayn, Lice, Silvan, merkez yani Amid) 2)Mamuretülaziz 3)Malatya 4)Siirt 5)Mardin (83). Farsça metinde sözkonusu edilen Diyarbekir sözcüğünün de bu eski Diyarbekir vilayeti anlamında kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Dımıliler bugün de adıgeçen bu bölgede yaşıyorlar.

Dunbul kalesi hakkındaki benzer bir açıklamayı da Ali Ekber Dêhxuda yapar:

“Dunbul, Diyarbekir yöresindeki bir dağın adıdır. Azerbeycan Dunbulilerinin reisleri aslen bu yöredendirler ve Kürdistan’da Dummel/Zaza diye ünlüdürler.” (abç) (84)

Dunbıl (Dunbul) kalesinin “Sencıran Dağı”nda olduğunu yazan (85) kaynaklar da vardır. Adı geçen “Sencıran Dağı”, büyük bir olasılıkla Yezidilerin yaşadığı -ve Kürtlerin Şıngar veya Şengal dediği- Sincar Dağı’dır.

Dımılilerin Kürt olmadığını iddia eden bazı yazarların kabul etmek istememesine karşın bu açıklamlar, İran sınırları içindeki Xoy yöresi Dunbulileri ile konumuz olan Kuzey Kürdistandaki Dımılilerin ilişkisini göstermektedir.

Dımılilerin bugün yaşadıkları Kuzeybatı Kürdistan’a ne zaman geldikleri konusu henüz tartışmalı olmakla birlikte İshak Sunguroğlu’dan aktardığımız şu açıklamalar, hem Dersim Dımılilerinin -yazarın deyişiyle Dinbillilerinin- Irak’tan Dersim’e göçeden Kürtler olmasını ifade etmesi hem de bunlar arasında Aleviliğin yayılmasına yer ve kişi adları belirterek değinmesi açısından önem arzetmektedir. Sunguroğlu şöyle yazmaktadır:

“… Şah İsmail ise, zaptettiği bölgelerde emniyeti temin etmek için kendi tebaasından olan Dinbilli aşiretini tedibe girişince etrafında bulunan bütün Irak Kürtleri korkularından batıya doğru kaçmağa başlamışlar ve gelip Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput gibi dağlık bölgelerine yayılmışlar ve bunlardan bir kısmı bilhassa sarp dağlara ve vahşi meşe ormanlarına sahip ve aynı zamanda yol uğrağı da olmayan Dersim’i bir yurd olarak seçmişler ve buraya yerleşmişlerdi.”

“… [Şah İsmail] Bu cümleden olarak Rumyeli Nur Ali Halife namında bir Kızılbaş şeyhini de Çemişgezeğe göndermişti. O zaman Çemişgezek emiri bulunan Hacı Rüstem, Nur Ali’yi memlekete sokmıyacağı ve karşı koyacağı yerde, bilâkis şehri bu halifeye terk ile savuşup Şah İsmail’in yanına gitmişti… Nur Ali uzun zaman Çemişgezek’te kaldı, Çemişgezek ve Dersim’de durmadan çalışarak Şiiliği halka aşıladı, bu tohumlar, yerli halk ile Dersim’e yerleşen Irak Kürtleri arasında bir mezhep farkı ve dolayısıyla çetin bir düşmanlık meydana getirdi, ardı arası kesilmeyen Dersim isyanları işte bu tarihten sonra başlamıştır…” (abç) (86)

Bazı kaynaklar Dunbulilerin daha önce Şafii mezhebine mensup olduklarını da yazarlar (87).

Hemen belirtelim ki bütün Dımılilerin bugün bulundukları bölgelere birlikte değil de değişik zamanlarda gelmiş olmaları da mümkündür.

4)Dunbuli sözcüğündeki “NB” seslerinin giderek kolay söyleyiş biçimine, yani “MB”‘ye ve nihayet “M” sesine dönüştüğü ve sözcüğün Dımbıli ve Dımıli (Dumuli) biçimlerini aldığı anlaşılıyor. “NB” seslerinin Kürtçede “MB’ye ve giderek “M” sesine dönüştüğüne dair birçok örnek bulunmaktadır. Burada bunlardan sadece birkaçını hatırlatalım:

Dımıli lehçesinde_________           Türkçe anlamı

NB………………….MB……………………….M

şenbe……………..sembe…………………..şeme……….-…….cumartesi

sınbore…………..sımbore/sembure….sımore……………sincap

mısk û ‘enber…..mısk û ’ember……….mısk û ’emer…..misk ve amber

tenbel……………..tembel………………….temel……………..tembel

enbaz……………..embaz…………………..’emaz……………..arkadaş

tenbîh…………….tembê……………………temê………………tembih

’enber………………’ember…………………’emer……………..amber

Şerefname’nin Dınbıli beyleri ile ilgili bölümünde, Dınbılilerin [Cızira] Boxtan (Botan) vilayetinden giderek Xoy yöresine yerleştikleri, başlangıçta Yezidi dinine mensup oldukları ve Kürtler arasında onlara Dınbıli Boxt denildiği belirtilir. Nitekim bugün de Cizre’ye bağlı Dunbılya diye bir köy vardır (bazı kaynaklarda adı Dumbulya veya Dımılya biçiminde geçen bu köyün Türkçeleştirilmiş adı Erdem’dir). Aynı şekilde Darê Yeni/Dara Hêni (Genç) ilçesine bağlı Botiyan köyü sakinleri ve bu adla anılan aşiret de Dımıli lehçesini konuşmakta olup Botiyan (Botiyon) adını korumaktadırlar.

  1. yüzyılın ortalarında yazılmış olan Farsça bir kaynakta Dunbeli (Dunbıli)ler konusunda yazılanlardan ise bunların “Kızılbaş Kürt”lerden oldukları fakat artık Türkçe konuştuklarını öğreniyoruz:

“Dunbeli… bugün Kızılbaş taifesinden sayılan bir Kürt kabilesidir. Hepsi Türkçe konuşurlar ve Şia-yı İmamiye’dendirler. Xoy (Hoy) vilayetinde yaşarlar…” (88)

Tarihçi Muhemed Cemil Bendi Rojbeyani, sonradan Türkçe konuşan bu Xoy Dunbulilerinin eskiden Gorani lehçesiyle konuştuklarını yazar (89).

İran ve Kürt kaynaklarının verdiği bilgiler, Xoy (Hoy) yöresi ve Azerbaycan’daki Dunbuli Kürtlerine mensup bazı şair ve yazarları tanımamızı sağlıyor bugün (90). Bunlardan Heyran Xanım, Mehabad’da kurulan Komeley Jiyanewey Kurd’un yayın organı olan Niştıman’da Kürt kadın şairi diye tanıtılmıştır (91).

Yer ve aşiret adı olarak Dımıli

Bugün Kürdistan’ın değişik bölgelerinde Dımıli/Dumıli adını çağrıştıran bazı köy adları ile aynı adı taşıyan Yezidi aşiretlerine de rastlanıyor. Bunlardan -daha çok yazılı kaynaklara dayanarak- tesbit edebildiklerimiz şunlardır:

1-Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Dumulyan (Baloğlu) köyü

2-Çemişgezek ilçesinin Germili (Gedikler) bucağına bağlı Dımıli (Akçeren/Atçelen) köyü

3-Cizre’ye bağlı Dunbılya (Dumbulya, Dımılya) köyü

Bu köyün adı, yazılı kaynaklarda Dunbılya, Dumbulya ve Dımılya biçiminde geçer ki bunlar, sözcükteki NB-MB-M dönüşmesini yansıtmaktadır.

4-Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Dımlag/Dımlek (Karaçubuk) köyü.

5-Abowian, 1848’de Palu’nun kuzeyindeki Dımbeli (Dumbeli) köyünden sözeder (92).

6-Bugün Suriye sınırları içinde bulunan Çiyayê Kurmênc yöresinde ‘Efrin kazasının Reco nahiyesine bağlı Dumuliya adında bir köy bulunmaktadır. Resmî adı Dumbulli olan bu köyün sakinleri Kurmanc lehçesini konuşurlar.

7-İran’da Hervabad yöresinde Donboli ve Ehr yöresinde Dumuli (Dumulu) adlarıyla birer Şii köyü bulunmaktadır.

8-Bazı Türk kaynakları, Bongıla (Solhan)’daki Çanmerik ve Çolemerik Dımılilerinin (Zazalarının) Diyarbakır’ın Hazro ve Mardin’in Çaymaz’daki Dumbulan aşireti ile ilişkileri olduğunu kaydederler (93).

9-Yusuf Ziyaeddin Paşa, Dınbılan’ın, Şirvan aşiretlerinden biri olduğunu yazar (94).

10-Irak Kürdistanı’nda bulunan Dıhok ile yukarıda bir vesileyle adı geçen Meqlub Dağı arasıda bulunan Şêxan bölgesindeki birçok köyde Yezidi aşiretlerinden biri olan Dumıli aşireti (95) yaşamaktadır. Bazı kaynaklarda bu aşiretin adı “Domıli” biçiminde geçer. J. Campanile’nin 1818’de yayınlanan eserinde, adıgeçen Yezidi Dumbeli aşiretinin de aynı aşiret veya onun bir kolu olduğu anlaşılıyor. Bundan hareketle, bu aşiretin adının eskiden Dumbeli iken sonradan Dumıli (veya Domıli) biçimini aldığını söylemek mümkündür (96).

Bu vesileyle kimi Yezidi aşiretlerinin adının, bugünkü bazı Dımıli (Zaza) yerleşim birimlerinin adı olarak yaşadığına dair bir örneği hatırlatalım: Halen Gêl (Eğil) ilçesine bağlı bulunan Qızılan (Qızlan) adında bir köy bulunmaktadır. Bu köyün sakinleri Dımıli lehçesini konuşurlar. 1894’te yayınlanmış olan “El Hediyye’l-Hemidiyye Fi’l-Luxeti’l-Kurdiyye” adlı sözlükten, “Qızılan”ın (97) bir Yezidi aşiretinin adı olduğunu öğreniyoruz.

Yezidilerle Dımılilerin inanç ve gelenekleri arasındaki benzerlikler

Dımılilerle Yezidilerin ilişkisini gösteren başka belirtiler de vardır. Örneğin Dımıliler arasında, özellikle de Alevi olan Dımıliler arasında halen yaşıyan bazı gelenek ve törelerin Yezidilerinki ile büyük benzerlik göstermesi dikkat çekicidir (Konu ile ilgili kaynaklaradan bazılarında Alevi yerine Kızılbaş sözcüğü kulanılmakta ise de biz genel olarak Alevi sözcüğünü kullanacağız). Bu konu başlıbaşına bir inceleme konusudur ve bildiğimız kadarıyla bugüne dek üzerinde yeterince durulmamış, inanç ve amel yönünden Kürt Aleviliği ile Yezidilik karşılaştırılmamıştır. Bu konuda bir fikir vermek için biz burada sadece birkaç hususu hatırlatacağız. Yanlış bir anlaşılmaya meydan vermemek için şu hususu belirtmekte de yarar var: Aşağıda Yezidilikle olan benzerlikleri üzerinde durduğumuz Alevilik, sadece Dersim Dımıli (Kırmanc) Aleviliği ile sınırlı değildir. Bunların bir bölümü Kürt olmayan diğer Aleviler için de geçerlidir (98).

1)Sünni-Şafii Dımılilerin yaşadığı Piran yöresinde her yıl Mayıs ayı ortalarında kutlanan Rojê Ziyar bayramı (99) ile Yezidilerin “Cemayi” günü kutlamlari arasındaki benzerlikler (100).

2)Dımılilerin -özellikle Dersim Alevilerinin- ve Yezidilerin güneşe verdiği önem

“Namaz kılacak olan Yezidi, güneş doğunca veya batınca ona doşru yönelir ve üç defa rükûa varır… Yezidi duaları dört tanedir:

1-Sabah duası: Arapça-Kürtçe karışımı uzun bir duadır.

2-Evger duası: Bu dua, diğerinden daha uzun olup yine sabahları okunur.

3-Güneş batış duası: 53 duadan meydana gelen bu duaya güneş duası da derler. Güneş battığı sırada bu dua okunur.

4-Akşam duası: Buna şehadet duası da derler. Yatağa girince okunur…. Yezidilerin güneş ve aya taptıklarına dair yanlış telakki, yüce Tanrı (Melek Tâvus)’nın ‘Ay ve karanlığın efendisi’ ve ‘güneş ve aydınlığın efendisi’ olarak gösterilmesinin neticesidir…” (abç) (101)

Yezidiler, “Aynı şekilde sabahleyin güneş ışınları nereye vurursa orayı öperler.” (102)

Dersimlilerde ise “akşam yatağa girerken, sabahları kalkarken ve yıkanırken Hode’ye (Tanrı’ya-Malmisanıj) dua etmek her Dersimlinin borcu sayılır. Dersimli, sabahları pek erken kalkıp muhteşem dağlar arasından doğmakta olan güneşin şualarına karşı vücuduna muhtelif inhina ve hareketler vererek ibadet eder. Güneşe Tanrının Nuru denir.” (abç) (103)

Alevi olan Dersim Dımılileri, güneşe “bımbarek” (mübarek) veya “Roştiya Mehemed-Eli (Hz. Muhammed-Ali’nin Nuru), aya ise “Roştiya Ana Fatma” (Hz. Fatma’nın Nuru) der; doğuşu ve batışı sırasında güneşe dua (104) ederler (105). Şu Türküde olduğu gibi Kırmanci (Dımıli) lehçesiyle söylenen bazı Dersim türkülerinde güneşin “Mehemed” (Muhammed) veya “Mehemed-Oli (Muhammed Ali) diye adlandırıldığı görülür:

“Bıko sıpede ra Mehemed vejiyo

Na Mehemed-Oli yo…” (106)

Türkçesi:

“Oğul sabahtan Muhammed çıkmış

Bu Muhammed Ali’dir…”

“Dersim halkının inancına göre, sabah ibadet vaktidir… hayır ve bereket vaktidir… Derler ki ‘Tanrı, kimin erken uyanarak kendisine dua edip andıktan sonra işine gittiğini anlamak için sabah erkenden ümmetine bakar. Ümmetini erken uyanma sırasına göre derecelendirir. En erken uyananın rızkını kepçe ile, daha sonra uyananınkini avuç ile, çok geç uyananınkini ise kaşık ile verir…’ Sabah vakti çok makbuldur… sabah ibadeti çok çok makbuldur.” (107) Dersimli bazı ozanlar, şiirlerinde bu konuları işlemişlerdir (108).

Dersimli yazarlardan Munzur Çem de bir yazısında bu konuya değinir:

“Alevi Kürtlerde ateş, güneş ve ay kutsal olarak bilinirler….

… Güneş tanrıya yakın düzeyde kutsallığa sahiptir. O nedenle de birtakım zorunlu haller dışında, kurban mutlaka güneş doğarken ve ona çevrilerek kesilir. Ay, aynı şekilde kutsal olmakla birlikte güneşten bir derece daha aşağıda yer alır. Güneş ve ay doğarken, yüz onlara çevrilir, eller açılır ve dua edilir. Güneşe, ayrıca hastalık ve öteki sıkıntı anlarında da yalvarılır, dua edilir. Dua, güneşin ve ayın adını anarak onlara yalvarma biçimindedir.” (abç) (109)

Dersimli Aleviler, güneşe öylesine önem vermektedirler ki bazan hastaların iyileştirilmesi için bile ona yalvarırlar (110).

Dersim dışındaki bazı bölgelerde de Dımılilerin güneşi adeta kutsal saydıkları ve onun adına yemin içtikleri görülür. Örneğin Piran ve Gêl (Eğil) yöresinde günlük hayatta sık sık “Ino roj mı kor ko (bıko)!” yani “[Yalan söylüyorsam] Güneş gözümü kör etsin!” anlamında yemin edilir.

3)Yezidilerde ve Dımıli Alevilerinde Xızır (Hızır)’a olan saygı

  1. Nuri Dersimi’nin yazdığına göre, Dersimlilerin ikinci önemli bayramı Hıdır İlyas bayramıdır.“Ocak ayının sonunda üç gün oruç tutulur. Bu üç gün zarfında bazı kızlar su içmezler ve rüyalarında kendilerine su verecek olan gencin kendilerine nişanlanacağına ve eş olacağına inanırlar. Oruçtan sonra, kavut dedikleri kavrulmuş buğdaydan yapılmış unu, bir kap içerisinde en yüksek yüklük üzerine koyarak etrafına mumlar yakarlar ve gece Hazreti Hıdır’ın bir işaretini beklerler. Ertesi günü sözü geçen kavut, yağ ve balda pişirilerek komşulara dağıtılır, sofralar çekilerek düğün bayram edilir.” (111)

Munzur Çem de aynı konuya değinir:

“… Hızır’ın Alevi inancında çok önemli bir yeri olduğunu belirtmek gerekir. Bu inanca göre, Hızır aksakallı bir ihtiyardır. Boz bir atın sırtında gezer. O, ‘cantêzık’ (tezcanlı) tır. Öylesine sır sahibidir ki her an her yerde hazır haldedir. O nedenle de dara düşüldüğünde hemen hemen her zaman ilk olarak ona seslenilir.”(112)

Dersimli ozan Wuşenê Tikmeyi (1911-1986), bir deyiğinde Xızır (Hızır) için şöyle der:

“Çıqa kokım o, cansenık o, Kal Xızır o

Koti veng dê hem hazır o hem nazır o.”(113)

Türkçesi:

“Ne kadar da yaşlıdır, tezcanlıdır, Yaşlı Hızır

Nerede çağırsan hem hazır hem nazırdır.”

Gêl (Eğil) ve Piran yörelerinde olduğu gibi, diğer yörelerdeki Dımıliler arasında da 13 Ocak’a rastlayan Sernewe’den kısa bir süre sonra, Xız İlyas (Xiz Liyas, Xed İlas) günü “qawıtı” (kavut) hazırlanıp evde kiler gibi herkesin -özellikle çocukların- uğramadığı bir yerde yüksekçe bir yere konur. Bir gece orada bırakıldıktan sonra sabahleyin yenir. O gece Xoca Xızır (Hoca Hızır)’ın gelip hazırlanan kavuta dokunabileceği, bunun da çok hayırlı ve şans getiren bir şey olduğuna inanılır.

Sincar Yezidileri de şubat ayının ilk perşembe günü Xıdır İlyas bayramını kutlar ve bundan önceki üç gün oruç tutarlar. Üç gün yerine bir gün oruç tutanlar da vardır. Dımıliler gibi Sincar Yezdileri de Xıdır İlyas günü kavut hazırlayıp tanıdıklara, yakınlara dağıtırlar (114). Bazı araştırmacıların bu bayramın Hıristiyanların kutladığı bir bayramdan kaynaklandığı görüşünde olduklarını da belirtelim.

4)Dersim’de kutlanan ve bazı kaynaklarda diğer Alevilerce 21 veya 22 Martta kutlandığı (115) belirtilen Neweroze (Nevruz) yahut Sultan Newruz bayramı (116) ile Yezidilerde kutlanan “Cejna Sersalê” (Yılbaşı Bayramı) (117).

5)Yezidilikte dinsel bazı tabakalar veya sınıflar bulunduğu, bunlardan birinden diğerine geçilemediği bilinmektedir. Bu bir nevi kast sistemidir. Bu katılıkta olmamakla birlikte Dersim Alevileri arasında da bunun kalıntıları denebilecek bazı belirtilere rastlanıyor. Örneğin her zaman olmasa da “Pir ve rehberler çoğunlukla Kurêşanlıdırlar…. Pir ve rehberlere pirlik edenler ise değişik aşiretlere mensupturlar. Örneğin Sêydan (Sêydû), Axuçan (Axuçanû), Bava Mansuriyan (Bava Mansurû), Dewrês Cemalan (Dewrês Cemalû) aşiretleri bu durumdadırlar… Kişi, fiilen dede, rehber veya mürşid olarak görev yapsın yapmasın, eğer sözkonusu aşiretlerden biri ise sıradan insanlardan ayırdedilen bir özellliği, kutsal kişiliği var demektir. Bu özelliğin o aşiret veya aileye Tanrı tarafından kazandırıldığına inanılır. Onların eli öpülür ve kendilerine saygı gösterilir…” (abç) (118)

6)Yezidilerdeki “Baba Şeyh (İhtiyar)”, “Pîr”, “Sultan”, gibi dinsel unvanların Dersim Alevileri arasında da bulunması dikkat çekicidir. Örneğin Dersim evliyaları arasında birçok “Bava”, “Kal” (İhtiyar) ve “Sultan”a rastlanır: Tuzık Bava, Kalo Sıpê, Kal Ferat, Kal Mem, Sultan Tehirê Serê Baxıra Sıpiye, Sultan Seyd (119) gibi.

7)Yezidilikte “birayê axretê” (ahiret kardeşi) seçme zorunluluğu ile Dersim Aleviliğindeki “mısayivêni” (musahiplik) uygulaması arasında büyük benzerlik vardır (120). Zaten Dersim Dımılileri de “musahip” için “bırayê axrete” (ahiret kardeşi) derler.

8)Hem Yezidilerin hem de Alevilerin bazı hayvanları kutsal saydıkları ya da bazı hayvanların etini yemedikleri bilinmektedir.

Örneğin Yezidilikte geyik etinin yenmesi yasaktır. Horoz eti de Yezidi şeyh ve müritleri için yasaktır (121).

Aleviler için ise geyik “kutsal sayılan hayvanlardandır, öldürülmez… Horoz süslenir.” (122) Dersim Alevileri geyik avlamayı büyük bir günah sayarlar.

9)Hem Yezidilerde hem de Alevilerde bıyık ve sakala önem verildiği görülmektedir.

Yezidiler saç-sakal-bıyığa, hatta kafa ve yüzdeki bütün kıllara değer verirler. Öyle ki “saçlarını uzatmaları, dudaklarını, kirpiklerini örten ve burun deliklerinden ve kulaklarından çıkan kıllardan dolayı Türkler onlara saçlı ve sekiz bıyıklı lakabını vermişlerdir.” Onlarda “tıraş olmak, bıyıkları tamamiyle kesmek, başkasından alınmış tarak ve ustura kullanmak” gelenek bakımından yasaktır (123).

Bazı kaynaklara göre, Alevilerde (Kızılbaşlarda) de “bıyık ve sakal kesmek yoktur.” (124) Anlaşıldığı kadarıyla bugünkü Alevilerde bunlardan bıyık kesmeme geleneği yaşamaktadır.

Kürtlerde genel olarak saça değer verildiği anlaşılıyor. Örneğin saçı yakmak ya da yere atmak Sünni Kürtler nezdinde de iyi karşılanmaz. Kesilmiş olan saçlar toplanıp genelllikle yüksekçe bir yere, duvar kovuklarına vs. konur. Bu davranışta, temizlik kaygısı kadar eski din ve geleneklerin de etkisi olsa gerek.

Yezidi erkeklerinin saçlarını uzattıkları bilinmektedir. Eskiden hem Dersim’deki bazı Alevi seyid ve dedelerinin hem de Piran gibi bazı yörelerde kimi Sünni-Nakşibendi şeyhlerinin saç uzattıklarını da hatırlatalım.

10)Yezidilikte ve Alevilikte belirli kuralları çiğniyenlere karşı bir nevi afaroz etme cezası uygulanır. Çok ağır olan bu cezaya çarptırılan, “tahrim” olan (haramlaşan), diğer bir deyişle lanetlenen Yezidi, “bütün haklarını kaybetmiş sayılır, hatta karısı ve çocukları da onu reddederler. Lanetlenen bir din adamı ise, sakalı kesilerek menfur ilan edilir ve Şeyh Adi’nin türbesine götürülerek hırkası alındığı gibi malı da müsadere edilir.” Hatta onu barındıran başka Yezidiler de aynı cezaya uğrarlar (125).

Alevilerde “düşkünlük” olarak bilinen bu toplumdan tecrit edilme cezası, Dersim Alevilerinde Dımıli lehçesindeki deyişle “Verê çêver de kemere ronayene” (Kapı önüne taş dikmek) veya “Nolêta Kurêş weardene” (Kurêş’in naletini okuma) adlarıyla bilinir (126). Bu cezaya çarptırılan “aile ile her türden ilişkiler kesilir. Onlara selam verilmez, hayvanları köyünkinden ayırdedilir, yüzleri traş edilmez, niyaz veya kurbandan kendilerine pay verilmez ve onlardan bu tür adaklar alınmaz, ölüleri olduğu zaman cenazeye gidilmez.” Bu bilgileri veren Munzur Çem’in yazdıklarından, sadece bu cezayı gerektiren suçu işliyenin değil sözkonusu kişinin ailesinin de cezalandırıldığı anlaşılıyor ki bu, cezalandırmanın suçlunun dışındaki yakınlarına da yönelik olması açısından ilginçtir.

11)“Yezidi olmak için Yezidi olarak doğmak gerekir.” (127). Aynı şey Alevilik (Kızılbaşlık) için de sözkonusudur. Her istiyen Aleviliğe giremez. Abdülbaki Gölpınarlı’nın yazdığına göre, “Kızıl-baş, erkek olsun, kadın olsun, mutlaka Kızıl-baş soyundan gelir.” (128).

12)Kızılbaşlarda kadın boşamak haramdır (129). Yezidilerde de kadın boşama olayına nadiren rastlanır.

13)Dinini gizleme (alevilerde “taqiye”).

Yezidi Kürtlerle Dersim Kürtlerinin yakınlığı konusunda diğer bir husus Mark Sykes’in dikkatini çekmiş ve o Sincar Yezidileri ile Dersim Kürtlerinin fiziki olarak da benzediklerini yazmıştır:

“Sincar’ın Yezidileri fizik olarak Dersimli Kürtleri andırmaktadırlar: Küçük kemikli, ince boylu, zayıf, açgözlü, ızdıraplı yüzhatlı, asılı küçük burunlu, sivri çeneli, geniş ve sathi altçeneli, öne çıkık yüzkemikli, siyah gözlü ve ince yanaklı. Bunlar saçlarını altı ya da yedi bölüm halinde örerek, yüzün bir tarafından sarkıtırlar.” (130)

Türklerle yaptığı işbirliği ile ünlü olan M. Şerif Fırat, Zazaların Dümbeli ve Yezidi adlarıyla adlandı[rıldı]ğını yazar (131).

Dımıli lehçesi ile Behdinan yöresinin Kurmanc şivesi arasındaki gramatik benzerlikler de Dımılilerin geçmişte bu bölgelerde yaşamış olmalarının izleri olsa gerek. İsim ve sıfat tamlaması ile ismin bükümlü biçimlerinde olduğu gibi bazı gramatik formlar, diğer birçok Kurmanc şivesinde kaybolduğu halde Behdinan Kurmanccası ile Dımıli lehçesinde halen yaşamaktadır. Bu dilsel benzerlikler de ayrıca ayrıntılı olarak incelenmeye değer. Biz burada ayrıntılara girmeden sadece birkaç örnek vermekle yetineceğiz.

Kurmanc lehçesinde                              Dımıli lehçesinde

a)lawê muxtêr

b)lawê muxtari……………………lajê muxtari/layê muxtari….muhtarın oğlu

a)bêrıya welêt

b)bêrıya walati…………………..bêrıya welati………………………ülke hasreti

a)Mın sêv da lêwik.

b)Mın sêv da lawıki………….Mı say day lajeki (layiki)…Oğlana elma verdim.

a)Jı Kemêl re bêje.

b)Jı Kemali re bêje……………..Kemali ra vaje……………………Kemal’e söyle.

a)Ehmed nan xwar.

b)Ehmedi nan xwar…….Ehmedi nan ward (werd)……Ahmet ekmek yedi.

Yukarıdaki örneklerde a şıklarında sunulan formlar, Kurmanc lehçesinde bugün yaygın biçimde kulanılmakla birlikte, b şıklarındaki formlar Hekari, Behdinan ve onlara yakın yörelerde kullanılır. Görüldüğü gibi, Dımıli lehçesinde kullanılan form Kurmanccadaki b şıkkına uygundur.

Dil ve geleneklerdeki sözü edilen benzerlikler tesadüfi olamaz elbette.

IV-ZAZA

Üzerinde değişik yorumlar yapılmış olan ve belki de söylenişindeki kolaylık ve ahengin de etkisiyle, “Dımıli” ve “Kırd” adlarına oranla daha çok tanınan “Zaza” sözcüğünün önemli bir özelliği de hem Dımıliler için hem de yer yer Kurmanci lehçesini konuşan Kürtler için ad olarak kullanılmasıdır. Örneğin, Muhemmedî Xal’ın 1960’da Güney Kürdistandaki Süleymaniye’de yayınlanan Ferhengi Xal adlı Kürtçe sözlüğünde, Zaza lehçesi, Kurmanci olarak bildiğimiz lehçe anlamında kullanıldığı gibi, Doğu Kürdistandan Muhemmed Teqi İbrahimpur da Farsça-Kürtçe sözlüğünün girişinde, adını Behdinan (Badinan) yöresinden alan Behdinan lehçesine (yani Kurmanci lehçesine) halk arasında “Zaza” denildiğini belirtir (132). Kurmanc lehçesinin veya bu lehçeyi konuşanların Zaza diye adlandırılması ilk anda Kuzey Kürdistanlı Kürtlere tuhaf gelmektedir ama Zaza adını taşıyıp Kurmanc lehçesini konuşan Kürt aşiretlerine Kuzey Kürdistan’da da rastlanır. Örneğin M. Nuri Dersimi’nin yazdığına göre, aslen Dersimli olup 12 büyük kabileden oluşan ve Kurmanci lehçesini konuşan Koçgiri aşiretlerinin kabilelerinden bir tanesinin adı Zaza’dır. Aynı şekilde “Dumıli” adını taşıyan ve Kurmanc lehçesini konuşan Kürt aşiretleri de vardır. Irak Kürdistanı’ndaki Yezidi aşiretlerinden birinin adının Dumıli olduğunu yukarıda yazmıştık.

Hatta bazan aynı aşiretin bir bölümünün Dımıli lehçesini, diğer bölümünün Kurmanci lehçesini konuştuğu da görülür: Ali Kılıç’ın yazdığına göre, Dersim yöresindeki Demenû (Demenan), Alû (Alan), Gulû (Gulan), Karsanû (Karsanan) aşiretlerinin bir bölümü Kurmanci lehçesini konuşurken aynı aşiretlerin diğer bir bölümü de Dımıli lehçesini konuşmaktadır (133). M. Nuri Dersimi ve Mustafa Düzgün’ün belirttığine göre de yine Dersim aşiretlerinden Sarısaltıxan, Balan, Kulıkan, Bamasuran, Masıkan, Çakan’ın bir bölümü Kurmanci, diğer bir bölümü Dımıli leçesini konuşmaktadır (134).

Ziya Gökalp’a göre, “Dünbülîler’e (135) ‘Zaza’ ismini veren yine Türklerdir. ‘Zaza’ kelimesini ne bizzat Zazalar ne de Kurmanclar kullanmazlar.” (136) Ziya Gökalp’in “Dünbülîler’e ‘Zaza’ ismini veren yine Türklerdir” derken neye dayandığı bilinmemekle birlikte bazı Kürt yazarları da dahil birçok kişi bu düşünceyi körü körüne benimsemiştir. MacKenzie’ye göre ise Dımılilere Zaza adını verenler Kürtlerdir (Kurmanclardır demek istiyor) (137). Fakat bunu yazarken o da Ziya Gökalp gibi herhangi bir belgeye dayanmamaktadır. Dolayısıyla -başka verilerle kanıtlanmadıkça- bu görüşleri kabul etmek için de herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Eldeki veriler, Zaza sözcüğünün tarihinin sanılandan daha eskilere dayandığını gösteriyor. Ancak, bu sözcüğün kökeni hakkında kesin bir kanıya varamadığımız için, burada konuyla ilgili değişik görüş ve bilgileri sunmakta yarar görüyoruz:

İlkin sözcüğün bugünkü sözlük anlamına bakalım. Ferhengi Xal gibi bazı Kürtçe sözlüklerden anlaşıldığına göre, Güney Kürtçesinde “zaza” sözcüğü “torun” anlamında kullanılır. Dımıli lehçesinde de Motki (Mutki) ve Hewêl (Baykan) yöresinde olduğu gibi bazı şivelerde “za”, “ze” veya “zak”, “oğul (erkek çocuk)” anlamında, “zaka” ise “kız çocuğu” anlamında kullanılır. Hewêl (Baykan) yöresi ağzından birkaç örnek verelim:

Zak o an zi keyneke ya? : Oğlan mı yoksa kız mıdır?

Zey to yeno: Oğlun geliyor.

Cine zaka (jîjeki) rê vace : Bu kız çocuğuna söyle.

Dımıli lehçesinde “çoluk çocuk” anlamında kullanılan “za vû zêç” (zo vû zêç) veya “zar û zêç”teki “za” ve “zar” sözcükleri “çocuk” anlamına geldiği gibi bazı hakaret ve sövgü ifadelerinde de “za” (oğul) kullanılır:

kutık zay kutiki: köpoğlu (köpekoğlu) köpek

kopek zay kopeki: köpoğlu (köpekoğlu) köpek

Şu sözcüklerde görüldüğü gibi, Dımıli lehçesinde yaygın olarak kullanılan bileşik bazı sözcüklerde de bu anlam korunmuştur:

warıza/wereza: kızkardeşin erkek çocuğu, yeğen

bıraza/bırarza: erkek kardeşin erkek çocuğu, yeğen

dedza/deza/datiza/dayza/dereza: amcaoğlu

xalza/xaliza: dayıoğlu

yaykza/yeykıza: teyzeoğlu

’emıza: halaoğlu

Hewramî lehçesinde de bazı bileşik sözcüklerde “za” sözcüğüne rastlanır. Örneğin:

kurreza: erkek çocuğun oğlu, torun

kınaçeza: kız çocuğun oğlu (138).

Kurmanci lehçesinde ise bu “za”nın yerini genellikle “zi” alır. Örneğin:

bırazi: erkek kardeşin oğlu

xwarzi: kızkardeşin oğlu

Bazı sözlüklerde Kurmanccadaki “xwarza” sözcüğü “kızkardeşin kızı” (139), “birarzî” sözcüğü ise “erkek çocuğun kızı” (140) biçiminde açıklanmaktadır. Yani Kurmanccadaki “za” ve “zi” yer yer hem “erkek çocuk” hem de “kız çocuk” anlamında kullanılmaktadır (141). Kurmanc lehçesinde “çocuk” anlamına gelen “zar”, “zaro”, “zarok” ile Güney Kürtçesindeki “zarole” sözcükleri de “za” sözcüğünden kaynaklanmaktadırlar (son iki sözcükteki “-ok” ve “-ole” ekleri küçültme ekleridir).

Yine Dımıli lehçesinde “zay datizay” (amcaoğlunun oğlu, amca torunu), “zay xalizay” (dayıoğlunun oğlu, dayı torunu) derken de kullanılan “za”, “oğul” anlamındadır. Güney Kürtçesinde bunlara karşılık “amozaza” (amcaoğlunun oğlu) ve “xalozaza” (dayıoğlunun oğlu) ve bazı Kürt şivelerinde “brazaza” (erkek kardeşin torunu) (142) sözcükleri kulllanılır. Bu bileşik sözcüklerde geçen “zaza” sözcüğü “torun” anlamına gelir.

Bu konuya değinen A. M. Menteşaşvili’ye göre, “aza (kelime anlamıyla ‘birinin oğlu’ ya da ‘birinden olma’) bu gruptan ayrılan bir kuşağı gösterir. Bu terimin tekrarlanması, iki kuşağın birbirinden uzaklaşmasını gösterir. Bu şekilde oğulun oğlu ‘kurraza’dır.” (143) Menteşaşvili’nin “aza” biçiminde yazdığı sözcüğün kökeni de “za” olsa gerek. Başındaki “a” (doğrusu “e”) ise iki sözcüğü birbirine bağlamak için eklenir. “Kurreza” (“kurraza” değil) sözcüğünde olduğu gibi (kurr + e + za).

  1. J. Rich, Zaza sözcüğünü “kekeç” ve söyledikleri anlaşılmıyan kişilerin konuşması biçiminde açıklarken, MacKenzie aynı sözcüğün Dımılilerin konuşmalarındaki “Z” sesinin çokluğundan kaynaklandığı yolundaki tahminden sözeder (144). Celadet Bedırxan da bir yazısında,“Dumılilere, Kurmanci’deki ‘J’ sesini ‘Z’ olarak telafuz ettiklerinden dolayı Zaza denmişse, Palu ve Maden Dumılileri, Siverek Dumılilerinden daha çok Zazadırlar” (145) diyerek böyle bir yorumun varolduğunu hatırlatır.

Rich’in yorumunun Fransızcadaki “zézayer” veya “zozoter” fiillerinin anlamıyla çakışması ise işin bir diğer ilginç yanıdır. Çünkü Fransızcadaki “zézayer”: peltek konuşmak, ‘J’ ve ‘Ş’ seslerini ‘Z’ ve ‘S’ olarak söylemek” anlamına gelir. Burada bir tesadüften ziyade, C. J. Rich’in “Zaza” sözcüğünü yorumlarken Fransızca “zézayer” sözcüğünden ilham almış olabileceği akla geliyor. Ancak hemen ekliyelim ki yansımalı birer sözcük olan “zézayer” ve “zozoter” sözcüklerinin yazıya geçiş tarihi de Rich’in yazılarından çok eski değildir. “Zézayer” sözcüğünün yazıda ilk kullanış tarihi 1832, “zozoter”inkinin ise 1907’dir (146).

Kürt yazar ve çevirmeni Şukur Mıstefa da benzer bir açıklamada bulunuyor ve sık sık “jı” sözcüğünü kullanmalarından ötürü, Güney Kürdistan’daki medreselerde okuyan Kurmanclara “jê” dendiğini hatırlatıyor (Bilindiği gibi Güney Kürt lehçesinde “jı” yerine “le” sözcüğü kullanılır) (147). Zaza adının gerçekten bu farklı telaffuz ve konuşma özelliklerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını bilmiyoruz, ama Kurmanc lehçesindeki “J” sesinin Dımıli lehçesinde yer yer “Z” veya “C”ye dönüştüğü doğrudur. Özellikle Dersim şivesinde, diğer şivelerin “J” ve “Ş” sesleri “Z” ve “S” seslerine dönüşür ya da bazı sözcüklerde tersine bir dönüşme sözkonusudur.

Güney Kürdistanlı bazı Kürtler bana Barzan bölgesindeki kimi Kurmanc aşiretlerinin, konuşmalarında sık sık “za” sözcüğünü kullanmalarından ötürü Zaza (za-za) diye adlandırıldıklarını söylediler.

Zaza sözcüğünün “Sasan (Sasani)” sözcüğünden geldiğini iddia edenler bulunduğu gibi, bu sözcüğe eski taş kitabelerden birinin üzerinde rastlandığını yazanlar da vardır (148). Gerçekten de M. Ö. 522-486 yılları arasında hükümdarlık yapmış olan Dara (Dariyus) zamanında, Babil’e yakın olan “Zazâna”dan sözedilir (149). Zaza adına, milattan binlerce yıl öncesine ait başka bazı kaynaklarda da rastlanıyor. Örneğin M. Ö. 3000’li yıllara ait olduğu tesbit edilen ve aşağı Mezopotamyadaki Mari’de bulunmuş olan Sümer tapınaklarından birinin adı Ninni-Zaza (Nini-Zaza)’dır (150) ki bu aslında bir Sümer tanrıçasının adıdır. Bazı kaynaklarda ise Ur şehrinde bulunan Ninni-Zaza veya İnnana-Zaza tapınağından sözedilir.

Eski yer adları arasında da “Zaza”ya rastlanır. Halis [Ataksoy]’un yazdığına göre, Kirhular M. Ö. 880’de Asur-Nazirpal’ı selamlamak için “Zaza-Buha” adlı konak yerine koştular. Fransız tarihçisi Gaston Maspero’ya göre, bu “Zaza-Buha”, muhtemelen “Mihrap Dağı ve Kervançemen dağları eteklerindedir.” (151) Ki adı geçen Mihrap Dağı’nın bulunduğu Maden yöresinde bugün de Zazalar yaşamaktadır (152).

Fakat burada değindiğimiz “Zazâna”, “Ninni-Zaza”, “İnnana-Zaza” ve “Zaza-Buha” sözcüklerindeki “Zaza”nın bugünkü Zazaların adıyla ilişkili olup olmadığının henüz açıklığa kavuşmadığını da hatırlatalım. Bu konunun iyice açıklığa kavuşması için daha detaylı araştırmaların yapılması gerekmektedir.

Kimi yazarlar ise Zaza sözcüğünün tarihi Zuzaniye (Zawzan) bölgesi (153) ile ilgili olabileceğini (154) belirtirler. “Zawzan”, Mukaddesi (doğum tarihi: 966)’ye göre Cezire-i İbni Ömer’in (Cızira Botan’ın) bir “nahiye”siydi. İbnü’l-Esir (1160-1234)’e göre ise el-Zawzan “Musul’dan iki günlük mesafeden başlayarak Hilat [Ahlat] yakınlarına kadar uzanıyor, Azerbaycan tarafından da Selmas’a kavuşuyordu.” (155)

Nihayet “zaza” sözcüğünün daha önce değinilen Kırd ve Kırmanc sözcüklerinin ikinci anlamlarıyla bağdaşan bir anlamda kullanıldığı yolunda açıklamalar da var. Buna göre “Zaza: Kürtçede bir aşirete mensup olmayan efrada derler. Bunların aşiretler nezdinde kıymetleri, itibarları hiç yoktur, hizmetkar güruhu addolunurlar” (156).

Fakat bu açıklama kısmen yanlıştır. Çünkü hem Zazalar arasında hem Kurmanclar arasında aşiretler de var aşiret mensubu olmayanlar da. Yani Zaza, “aşirete mensup olmayan efrad” ile eşanlamlı değildir. Nitekim Mark Sykes hem “aşiret” sayılan Zazalardan hem de “aşiret-dışı” Zazalardan sözeder (157).

Bu konudaki değişik görüşlerden birini yine Mark Sykes aktarır. Onun yüzyılımızın başında yazdıklarından, “Motkan Kurmanclarının Zazaların köleleri oldukları” yolunda bir efsanenin varolduğunu öğreniyoruz (158).

Zazalardan açıkça sözeden eski metinlerden biri, 15. yüzyıl Türk halk şairlerinden Kaygusuz Abdal’a ait olan şu dörtlüktür:

Eğer bu sene çıkar isem yaza

Toplayım bir parça Gürcü Abaza

Elime geçerse on kadar Zaza

Yolar sakalını kavlak satarım” (159)

  1. yüzyılda yaşamış olan Evliya Çelebi’nin, ünlü Seyahatnamesinde Kürt lehçe ve şivelerini sayarken bunların başında Zaza’yı saydığını görüyoruz. Evliya Çelebi, Süphan Dağı’ndaki yaylalara giden Kürt aşiretleri arasında da Zazaları sayar (160). Zazaların geçmişte her zaman bugünkü yerlerinde olmadıklarını, Evliya Çelebi zamanında nerelere kadar gidip geldiklerini örneklemesi açısından bu bilgiler önemlidir.

Yüzyılımızın başında ise Zazalardan tam göçebe olanlar yok denecek kadar azalmıştı. Ziya Gökalp’in yazdığına göre, 1920’lerin başında sadece Zikdê (Ziktê) Zazaları göçebe, diğer Zazalar ise yerleşiktiler (161).

  1. yüzyılın ilk yarısında Divriği yakınlarında da Zaza oymağının bulunduğu ve bu yörede kişi adları arasında “Zazan”a rastlandığını yazılı kaynaklardan öğreniyoruz (162). Bugün de aynı bölgede, Kangal ile Sıvas arasında Zaza sözcüğü yer adı olarak yaşıyor (163). Yine aynı bölgede yaşayan Koçgiri aşiretleri arasında Zaza kabilesinin de bulunduğunu ve bu kabilenin Kurmanci lehçesini konuştuğunu daha önce belirtmiştik (164).

Bazı batılı eski kaynaklarda da Zaza sözcüğü geçer. Örneğin Carsten Niebuhr, Fransızcası 1780’de yayınlanmış olan kitabında, göçebe Kürt aşiretleri arasında “Zaza” ve “Dembali” [Dömbali] aşiretlerini de sayar. Ona göre, Zaza aşireti Siverek-Erzurum arasında, “Dembali” [Dömbali] aşireti ise Diyarbekir’in [bölgesinin] güney taraflarında -göçebe olarak- yaşamakta idi (165). Çok daha önceleri, Affonso adlı bir gezgin de 1566 yılının ilk günü, Diyarbakır şehrinden iki günlük mesafedeki -ve anlaşıldığı kadarıyla bu şehrin güneyine düşen- Dumbuly adındaki bir yere gittiğinden sözeder (166).

İtalyan Gaetano Solanelli, 1882’de Roma’da yayınlanan bir yazısında Kürtçeyi Kurmanci ve Zaza (Curmangi, Sasa) bölümlerine ayırır (167).

Oskar Mann’ın yüzyılımızın başında derlediği Kürtçe bir beyitte de Şemzinan (Şemdinan, Şemdinli) yöresiyle bağlantılı olarak “Zaza” sözcüğü (168) şu şekilde geçiyor:

“Cuabê bınêrin bo Şemzinan

Suar bın le esp û zinan

Bo şawqi Mem û Zinan

 

Canan! Bıkeyn tekbir û rae!

Cuabê bınêrin bo zazaê

Suar bın le bo em sıfae.” (169)

Yezidi inançlarından sözeden bazı kaynaklarda (170) “Melek Tavus”un “Zazail” (veya ‘Ezazil, ‘Azazil) (171) adıyla anıldığı da belirtilir. Melek Tavus, Yezidilerin en büyük meleğidir. Bütün yaratıklardan önce onun yaratıldığına, “her yerde göründüğüne ve bulunduğuna” inanılır (172). Dımılilerin Yezidilerle ilişkisine daha önce kısaca değinmiştik. Yezidilerin kullandığı bu “Zazail” sözcüğü de Zaza adını çağrıştırmakta, bu iki sözcük arasında ilişki bulunup bulunmadığı sorusu akla gelmektedir. Kakeyi adıyla bilinen ve özgün inançları olan Kürtlerin de “Şeytan” karşılığında ‘Ezazil sözcüğünü kullandığını ekliyelim (173).

Daha önce “Dımıli” bölümünde, bazı kaynakların Dinbilli aşiretinin Şah İsmail döneminde “Irak”tan Dersim’e göçettiklerini yazdıklarını belirtmiştik. M. Emin Zeki’nin Kurd û Kurdistan adlı Kürtçe kitabında bu konuyla ilgili olarak yazdıkları da önemlidir. Onun belirttiğine göre (174), Yavuz Sultan Selim zamanında Dersim bölgesinden göçeden bazı Kürt aşiretleri “Şimali Cezire” bölgesine gelerek buradaki Arap, Ermeni ve Kürtlerle karışmış, hepsini asimile etmişlerdir. Bunlar kışı Karacadağ’ın güneyindeki ovalarda, nisan ve mayıs aylarını Cezire Ovasında, yazları ise Diyarbakır yöresinde geçirirlermiş. Aynı yazara göre, “Sincar Yezidileri doğal teşkilatları bakımından aynen Dersim Kürtleri gibidirler, saçlarını uzatır ve örerler. Giysileri komşularınki gibidir. Kendi deyişlerine göre, Timur Lenk [1336-1405] zamanında buraya [Sincar’a] göçetmişlerdir.” (abç)

Bu açıklamalar, Dersim yöresi Kürtleri ile bugünkü Güney Kürdistan’da yani Irak devleti sınırları içinde kalan Sincar yöresinin Yezidi Kürtleri arasında tarihsel bir bağın bulunduğunu teyit ediyor.

Bu vesileyle Yezidiliğin Yavuz Sultan Selim’den çok daha önceleri, örneğin 13. yüzyılda, Malatya yöresi Kürtleri arasında ve daha sonraları Batı Anadolu’ya yerleştirilen Germiyanlar arasında varolduğunu da belirtelim (175).

Yer adı olarak “Zaza” sözcüğü

Son olarak da Zaza adını taşıyan bir kaç köy ve yer adını hatırlatalım:

1-Sıvas il merkezine bağlı Zaza köyü

2-Erzincan’ın Esesi (Çatalarmut) bucağına bağlı Zazalar (Baltaşı) köyü

3-Erzurum’un Çat ilçesine bağlı Zazalar (Yaylasuyu) köyü

4-Midyat ilçesine bağlı Zaz (İzbırak) köyü (176).

5-Güney Kürdistan’da Zazan (177).

6-Yukarıda değinildiği gibi, Kangal ile Sıvas arasındaki bir bölgede Zaza sözcüğü yer adı olarak yaşıyor (178).

7-“Heyran, jaro, jı Zazatê heta Dyûrbatê” mısraında görüldüğü gibi Kurmancca bazı halk türkülerinde de “Zazat” adı geçer (Zaxo yöresinde). “Zazat” ise “Zaz” veya “Zaza” sözcüğünün Arapçadaki çoğul biçimidir (179).

8-Bazı kaynaklarda “Sason” adı da “Zazûn” biçiminde yazılmaktadır (180).

9-Konumuz olan Zaza sözcüğü ile ne derece ilgisinin bulunduğunu kestirmek zor, ancak Dımıli lehçesine yakınlığı bilinen Hewramî (Goranî) lehçesinin konuşulduğu Doğu Kürdistandan (İran Kürdistanı) Paweli bir arkadaşın bana söylediğine göre, Nawsud yöresindeki Kemıne köyü civarındaki bir yolun adı “Zaza Ra” (Zaza Yolu) olduğu gibi, Pawe’nin güneydoğusundaki yüksek bir tepenin adı da “Qulê Zazi” (Zaz Tepesi)’dir.

Görülen o ki Zaza sözcüğü de geniş bir alana yayılmış ve yer yer farklı anlamlarda kullanılmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra, sonuç olarak denilebilir ki; gerek Kırd ve Dımıli adları ile -bazı yerlerdeki kullanılış biçimiyle- Zaza adı, gerekse Dersim’de kullanılan Kırmanc adları aynı topluluğun adlarıdır. Bunların değişik zaman ve yerlerde kullanılışları ya da kullananları değişik de olsa hep Kürtlerin bir bölümü ya da bir aşireti için ad olarak kullanılmaları ortak özellikleridir.

Yorum Yaz