matesis
dedas

Damlalı (Dokâni) Köyünde Sosyal Hayat! Damlalı Köyü Nerede? Nasıl bir köy? Damlalı Köyü nereye bağlı?

İlçe merkezinin kuzeyinde yükselen dağların eteğinde bulunan ve Mardin asfaltından da görünen Damlalı'ya, Erikli Köyü'nden geçerek uzandık. Bulunduğu coğrafyaya uyum sağlarcasına ağaçtan yoksun ve tamamiyle taş evlerle şekillenen köye iyice yaklaştığımız bir noktada durduk. Elimizdeki makinalarla köyü resimlememizin ardından tekrar bindiğimiz aracımızla belirlediğimiz istikamet, köy okuluydu.
  • 09.08.2021 15:34
Damlalı (Dokâni) Köyünde Sosyal Hayat! Damlalı Köyü Nerede? Nasıl bir köy? Damlalı Köyü nereye bağlı?

     Üzerine giydiği beyaz önlükle ders halinde olan köy öğretmeni Metin Aydemir'in elini, biten dersin ardından ve okulun etrafına yeni yeni diktiği ağaçlar için de teşekkür ederek sıktık. Okula girerken fark ettiğimiz bu ağaçlarla ilgili çalışmayı tüm köye yayma çabasında olan ve bu çabasıyla bizleri sevindiren öğretmenle, 40 hane ve 350 kişilik nüfusu olan köyün okur yazarlığı üzerine başlattık sohbetimizi. 

     Kuzeyinde Yüceli, batısında Beşdeğirmen, güneyinde İkikuyu, doğusunda Sancarlı Köyleri ile sınır olan ve bir dağ köyü olmasına rağmen hakim durduğu ovada 5000 dönüm kadar arazisi bulunan Damlalı'da, geçmişten gelen göreneklerin günümüzde de yaşatıldığını, tarım ve hayvancılıkla geçinildiğini ve ama hayvanlarını satan ailelerin nakliyeciliğe yöneldiğini, Metin Öğretmen'den dinledik.

    Bu arada köyün geçmişi ile ilgili bilgileri alabilme adına haber saldığımız köy muhtarı Hacı Halim Özdemir'in bulunduğumuz yere gelişi, pek uzun sürmedi. Selam sabah faslını takiben öğle yemeği için eve davet edildik. Bir an önce işimizi bitirip ilçeye dönmek için uydurduğumuz mazeretleri, 60 yaşındaki Hacı Halim Özdemir'e kabul ettiremedik. Damlalı Köylüsünün konukseverliğine karşı oluşan çaresizliğimiz ve mahcubiyetimizle Hacı Halim Amca'nın evindeydik. Konuk edildiğimiz odada dikkatimizi çeken ilk şey, odanın bir köşesini süsleyen kupalar ile madalyalar oldu. Köy ve köylünün geçmişini öğrenmeyi sonraya bırakıp bu kupaları sorduk ilk olarak. Aldığımız cevap ise çok sevindirdi bizleri. Zira bu kupalar, ilçe merkezinde düzenlenen sportif faaliyetlere katılan köylü gençlerin başarıları sonucu elde edilmiş olan ödüllerdi ve bu ödüller onlar için büyük değerler ifade ediyordu. Spor yönüyle ön plana çıkmış olan bir köye bizler de ilk kez tanıklık ettiğimiz için, çok sevinmiştik doğrusu.

   Bu arada kurulan yer sofrasına oturmamızla beraber köy ve köylünün geçmişini sorduk Hacı Amca'ya. Bir taraftan karnımızı doyururken diğer taraftan da anlatılanları dinlemeye başladık.

   Köyün şu an bulunduğu yerin yeni olduğunu ve yaklaşık 50 yıl kadarlık bir maziye dayandığını, eski köy yerinin ise daha kuzeydeki bir noktada ve terkedilmiş bir harabe olarak durduğunu, Müslümanlara ait büyük mezarlıkları olan eski köyün, tarih olarak bizansa dayandığının tahmin edildiğini dinledik ilk olarak.

    Tamamen akraba olan günümüz köylüsününse, bölgede Siniki olarak bilinen aşirete mensup olduğunu ve yaklaşık olarak 150 yıl öncesinde köy yerine ilk gelen kişinin Hüseyin'i Arabi olduğunu öğrendiğimizde sofradan henüz kalkmıştık.

    Karnımızı doyurmamızın ardından, yemek yediğimiz odanın ovaya bakan tarafta bulunan balkonuna çekilen sandalyelere oturduk bir süre. Balkondan ovayı seyretmek keyiflendirmişti bizleri. Zira, göz ufkumuzun tamamını kaplayan ova, tam anlamıyla yeşil bir deniz gibi dalgalanırken, Kızıltepe bu denizin üzerinde duran koca bir gemiyi, ovadaki köyler ise bu denizde yüzen küçücük sandalları andırıyorlardı.

    Bir taraftan ovayı seyrederken, diğer taraftan tüm Kızıltepelilerce bilinen ve konuşulduğu anda tebessümle karşılanan 'Ah Dokân! Vah Dokân!' hikayesine taşıdık konuyu. Hacı Halim Amca, dile getirdiğimiz bu konuyu duyar duymaz tebessüm moduna girdi. Bu tebessüm beklediğimiz bir şeydi ama, hikayenin kendi köyüyle ilgili olmadığını ve halen Suriye sınırları içerisinde bulunan Dokân isimli bir köyle ilgili olduğunu duymamız, beklediğimiz bir şey değildi doğrusu. Hacı Amca ile beraber köylünün de kabul etmemesine rağmen Damlalı (Dokân) Köyü'ne mal edilen bu hikayeyi, ısrarlarımız sonucunda ve yine Hacı Amca'dan dinledik.

    Hikaye aynen şöyle;      

    Bir köylü genç, çalışmak için Almanya'ya gider. Orada tanıştığı bir alman kızla evlenir. Aradan geçen uzun yıllar, gencimizin bağrındaki sıla özlemini çığ gibi büyüttüğü için memlekete dönmek ister. İster istemesine ancak, karısını bir türlü ikna edemez. Karısından da vazgeçemeyen gencimizin sıla özlemi büyüdükçe, yüreğini bir yangın yerine çevirmeye başlar. 

    İşte bu yangın yerini,  'Ah Dokân! Vah Dokân!' söylemiyle ve içini çeke çeke açığa vurmaya başlar gencimiz.

   'Ah Dokân! Vah Dokân!'  seslerini gün geçtikçe daha da hazin bir sesle açığa çıkarmaya başlayan gencimizin engel olunamayan bu tarifsiz özlemine tanık olan alman gelin, Dokân'ı merak etmeye başlar. Zira böylesine bir özlem, ancak ve ancak cennet parçası olabilecek bir coğrafyaya duyulabilir diye düşünmeye başlayan gelinimiz Dokân'a gelmeyi kabul eder.

    Büyük bir sevinçle geçen yolculuğun ardından, çiftler Dokân'a gelir. Eşinin özleminden hayallerine cennet parçasıymış gibi yansıyan Dokân'ı gören alman gelin, uğradığı hayal kırıklığıyla eşine döner ve; 'Dokân'ın sana kalsın, ben dönüyorum.' diyerek gencimizden boşanır.

    Bu hikaye ile bitirdiğimiz sohbetin ardından o an orda bulunan herkesle esinleşerek köyden ayrıldık. Bulunduğumuz noktadan aşağılara süzülene kadar seyrettik, gözlerimizi okşayan yeşil örtünün yüreklerimizde yarattığı tarifsiz bir hazla seyrettik, Kızıltepe Ovası'nı…     

MEHMET BEDİ DEMİR / MARDİN LİFE

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz