matesis
dedas

Sürekli (Dıeme Dheme) Köyünde Sosyal Hayat! Sürekli Köyü Nerede? Nasıl bir köy? Soğanlı Kürekli nereye bağlı?

Viranşehir istikameti ile E-24 Karayolundaydık. Beni birçok zamanda yalnız bırakmayan yol ve çalışma arkadaşım Sait Tunç, kuşandığı kamera ve fotoğraf makinesiyle beraber yanımdaydı yine. İlçe merkezinden itibaren katettiğimiz 15 kilometrelik yol, bizleri Sürekli Köyü'ne getirmişti.
  • 14.03.2024 21:44
Sürekli (Dıeme Dheme) Köyünde Sosyal Hayat! Sürekli Köyü Nerede? Nasıl bir köy? Soğanlı Kürekli nereye bağlı?

   Yolun hemen sağında olan köy, yoldan az geride olan bir höyüğün etrafında şekillenmişti. Höyüğün batıya bakan tarafında yükselen su deposu ile ilçeye taraftaki doruklarında inşa edilmiş olan köy evleri ise, köyün nöbetini tutuyor gibiydiler.

   Köy okuluna gidebilmek için takip ettiğimiz yol, aracımıza zor anlar yaşatan küçük küçük engebeler bir yana dursun, çamur ve atık suların mekanıydı sanki. Sabır ve yavaş hareketlerle aştığımız bu sevimsiz engellerin ardından geldiğimiz köy okulunda ise, bu sevimsizliğe inat bir sıcaklık vardı.

     1954 yılında açılan ve günümüze dek hiç bir kesinti yaşamadan eğitim öğretime devam etmiş olan okulun müdürü Ahmet Kartal da bu köyün insanıydı ve biz bunu zaten biliyorduk. Daha önceleri açmış olduğumuz okuma yazma kurslarına en çok katılımı yapan köy Sürekli'ydi ve bu katılımın mimarı da Ahmet Hoca'ydı!       

   Bizlere ikram ettiği çayların eşliğinde başlayan sohbetimizde, Sürekli Köyü'nü dinledik Ahmet Hoca'dan.       

 

   Halen 250 hanesi ve geçmişten gelen görenekleri günümüzde de sürdüren 2000 kişilik bir nüfusu olan Sürekli Köyü, Kızıltepe'nin ilçe olarak Mardin'e bağlandığı yıllarda muhtarlık olur.

  Tarım, nakliyecilik ve kısıtlı ölçülerle hayvancılık yapan köy halkının okur yazarlık oranı olarak  %90'lara ulaşmış durumda olduğunu dinlememizin ardından, sıra Sürekli'nin geçmişine gelmişti.

    Eski höyüğün kuzeye bakan tarafında bulunan eski kilise ile birlikte eski su kuyularının da varlığı, köyün tarihi bir dokuya sahip olduğunu anlatıyordu.

    Eski kuyuların içinde görülmüş olan tünellerle höyüğün içinde bulunmuş olan eski tuğlalar var. Kuyulardaki tüneller nereye giderdi, höyükteki tuğlalar nerede üretilmişti ve nerede kullanılmıştı bilinmez ama, eski kilisenin hala ayakta durduğunu duyunca görmek istedik tabi ki.

    Köyün bilinen ilk ismi 'Deham' olup, bu ismin bir Süryani isminden kaynaklandığı sanılıyor. Gitmek istediğimiz kilise de Deham Kilisesi olarak anılıyor.

    Bir süryaniden aldığı ismi köye veren kiliseye gitmek üzere ve Ahmet Hoca'yla beraber okuldan ayrıldık. Bindiğimiz aracımızla, höyüğün kuzeye bakan tarafındaki sırtlarda bulunan Deham Kilisesi'ne gelmemiz uzun sürmedi.

 

    Siyah taşlarla inşa edilmiş bir bina ile bu binanın avlusunu çevreleyen duvardan müteşekkil olduğuna tanıklık ettiğimiz yapının aslında bir kilise olduğunu duymamış olsak anlayamazdık. Bir kamyonun demirbaşından düşme mazot deposu ile bir ekmek tandırının dayandığı avlu duvarı, eski kilisenin yüksekliğindeydi. O an için orada bulunan köylü kadınla yaptığımız hal hatır sohbetini takiben, yıkıldı yıkılacak olan duvarın içinden düşen taşlar sonucu oluşmuş olan basamakları kullanarak kilisenin avlusuna geçtik. Halen bir köy evi olarak kullanılan bu yapının avlusunda bulunan ekmek tandırının dışında kayda değer bir şey yoktu. Geri çıktık avludan. Arabamıza doğru yürürken, Ahmet Hoca anlatmaya devam ediyordu.

   1900'lü yıllara kadar köydeki halkın bir kesimi hiristiyandı ve bu hiristiyanlar, kendilerine ait olan arazileri Saruhan'lara satarak köyden ayrılmışlardı.

   Saruhanlar ise, aldıkları bu toprakları 1940 yılında Akçapınar'dan gelen Kartal ve Durak ailelerine satmıştı.  

    Şu anki köy halkının büyük bir kısmını oluşturan Kartal ve Durak ailelerinin yanında, 1960'lı yıllardan sonra çeşitli çevrelerden gelerek köye yerleşen ailelerin de olduğunu dinlerken, bulunduğumuz yerden daha da kuzeyde duran bir harabe çarpmıştı gözümüze.

    Köylüyle ilgili meraklarımızı gidermiş ve yine siyah taşlardan oluşmuş bu harabeye takılı kalmıştık. Bu takıntımızı Ahmet Hoca'nın anlattıklarıyla geçiştirdik yine.

    O harabeler, Karasivan Ziyareti olarak bilinen bir mekanın kalıntılarıydı. Karasivan'ın kim ya da ne olduğunu öğrenemedik ama, gittiğimiz bu mekanla ilgili olarak dinlediklerimiz de çok ilginç boyutlardaydı.

 

    Eskiden hayvancılık yapan köylüler, sürülerini yaylaya çıkarmadan önce bu mekana getirirdi. Burada yemekler yapılırdı. Bu yemekler, yoksullara ve misafirlere açık olan bir sofraya dönüştürülürdü. Bu arada hayvan sahipleri, sürülerini Karasivan Mekanı'nın etrafında dolandırırlardı. Bu etkinlikten sonra çıkılacak olan yaylaların bereketli olacağına inanılırdı.

   Şimdilerde ise böyle bir etkinlik yapılmıyor. Buna sebep olan şey, 

hayvancılığın azalması mıydı yoksa, köylünün bu etkinliğe olan inancının zayıflaması mıydı kestiremedik doğrusu.

   Ama halen bu mekana gelip dua eden ve bu mekanın etrafında bulunan taşları üst üste koyarak dileklerde bulunan köylülerin olduğunu duyduğumuzda ise, bu mekandan umulan medetin günümüzde de sürdüğünü anlamıştık.

   Karasivan Ziyareti'nde çektiğimiz birkaç resimden sonra, Sürekli'de yapacak işimiz kalmamıştı. Derik'e bağlı Çayköy'den gelen ve yaz aylarında kuruyan dereciğin geçtiği köy içinde, dere yatağına paralel olan yolun üzerinde durduk. Ahmet Hoca'yı bu yolun üzerinde bıraktıktan birkaç metre sonra girdiğimiz E-24 Karayolundaki istikametimiz, ilçe merkeziydi…

   Geçim kaynaklarını belirleyen öğelerin inanışlar üzerindeki etkilerini yol arkadaşım Sait Tunç'la konuşurken, ilçe merkezine ulaştığımızın farkına varmamıştık!..  

 

MEHMET BEDİ DEMİR / MARDİN LİFE

Yorum Yaz