tatlidede
tatlidede

Mardin Sahabe Şehri M’ola?

Mardin Sahabe Şehri M’ola?

Bir yarım yüzyıl boyunca ülkenin gulyabani şehirleri listesinde yer alan Mardin, bölgenin sükûnete ermesiyle cazip şehirler listesine girmeyi başardı son yıllarda. Şehre gelmek zorunda kalanların yakınlarıyla helalleşip geldiği bir şehir profilinden, bu şehirden olmayanların birbirine “Aaaa! Sen hâlâ Mardin’i görmedin mi?” diye bahsettikleri bir profile evrildi Mardin.

Bölgeyle ilgili olumsuz imaj bir varmış bir yokmuş misali tuz ile buz olunca, ülkenin Batısı, ülkenin Doğu’sunu keşfetmeye başladı bir anda. “Bu yerleri böyle bilmezdik” diyenler Urfa’nın peygamber şehri, Diyarbakır’ın sahabe şehri olduğunu dahası Mardin’in kesretteki vahdet şehri olduğunu da keşfetti. Oysa bin yıldır aynı çatı altındaydık. Doğu, Batı’yı iyi kötü bilirdi de Batı, Doğu’yu henüz öğrenir ve anlar oldu.

Son dönemde ülkenin ve hatta dünyanın başka yerlerindekilerin hayranlıkla ve birbiriyle yarışırcasına ziyaret ettikleri bir yer hâline gelen Mardin; kültürel, tarihî, mimarî ve hatta gastronomi turizmiyle öne çıksa da bu turizm destinasyonu içerisinde inanç turizminin esamisi okunmaz. Oysa deniz, kum, güneş üçlüsünün alternatifi olan inanç turizmi Mardin’de oldukça geniş bir yelpazeye sahip.

Mardin’deki İslam birikiminin ürünleri olan medrese, cami ve mescitlerin yanında, mübarek zatların türbe ve makamları da inanç turizmi için çok değerli varlıklardır. Çeşitli kaynaklardaki dağınık bilgileri birleştirdiğimizde Mardin’de 5 ayrı sahabe kabrinin olduğu bilgisi var. Bu bilgiler, bilimsel verilerle kanıtlanana kadar, ne olur ne olmaz “iddia” demek daha doğru. Eğer varsayımlar doğruysa bu, Mardin’i bir sahabe şehri olarak nitelendirmek için yeterli bir sayı.

Öte yandan Mekke ve Medine’den sonra dünyada en çok sahabe mezarı, hemen yanı başımızdaki Diyarbakır’dadır. İslam orduları komutanı İyaz Bin Ganem’in 640 yılındaki fethinin armağanıdır bu sahabeler. Tarih boyunca Diyarbakır ile aynı coğrafi ve idarî potada yer alan Mardin’e de sahabelerin yollarının bir şekilde düşüp düşmediği merak edilmeye değer bir konu.

***

Mardin’de en çok bilinen sahabe Şeyh Çabuk. Halk arasında “Hz. Peygamber’in postası” olarak tanınan Şeyh Çabuk’un asıl adı Abdullah Bin Enes El Cüheyni’dir. Hazret’in kabri, ismiyle müsemmâ olan Şeyh Çabuk Camisi’ndedir ve yüzyıllardan bu yana ziyaret edilmektedir. Şeyh Çabuk’un Hz. Ömer döneminde Mardin’deki Süryanilere verilecek emânnameyi getirirken Şam’da vefat ettiği ve naaşının Mardin’e getirilerek defnedildiğine inanılır.  

Mardin’de İkinci Cadde’de yüksek bir tepe üstünde Hz. Ali’nin süt kardeşi olarak bilinen Muhammed Zırrar’ın türbesi ve bu isimle anılan bir cami bulunmaktadır. Ali Emiri, Artuklu Melikleri Tarihi adlı eserinde,  “… Mezkûr kitâbe Mardin’de medfun hâk-i ğufran olan sahabe-i kirâmdan Zırâr İbn Ezver hazretlerinün türbeleri kapûsunda …” şeklinde bir ifâde kullanmaktadır. Fakat isimlerin birbirini tutmaması akıllarda bir soru işareti uyandırmaktadır. İsimler birbirini tutmasa da burada bir sahabe kabri olduğu anlaşılmaktadır.

1900-1901 tarihli Diyarbakır salnamelerinde başka bir sahabe olan Muhammed Farisi’den söz edilmektedir. Salnamede, Mardin hükümet konağı civarında sahabe-i kiramdan Muhammed Farisi adında bir sahabe kabrinin olduğu ve hemen türbesinin bitişiğinde de bir mescid bulunduğu, bu mescidin valilik tarafından tamir ettirildiği belirtiliyor.

Dicle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kenan Haspolat’ın Mardin’deki sahabeler konusunda önemli tespitleri var. Haspolat’ın araştırmalarına göre, Midyat’ın Acırlı beldesi Alet mevkiinde Abdul Esvet ve Demis Ebu’l-Havl adında iki sahabenin mezarı bulunmaktadır. Bölgenin fethi sırasında bu bölgeye İslam ordularıyla gelen bu iki sahabe buradaki bazı küçük çarpışmalarda şehit olmuşlar ve buraya defnedilmişler. Hatta Abdul Esvet’in ordu komutanlarından biri olduğu belirtiliyor.

Mardin’deki varlıkları hakkında şimdilik çok kesin deliller bulunmasa da halk, yüzyıllardan beri şehirde bu sahabelerin varlığına inanmakta, mezarlarına bu niyetle ilgi göstermektedir. Zaten her şeyin bir belgesinin bulunması her zaman mümkün değil. Görünen o ki, Mardin’le iltisaklı kişi ve kurumların bu tür konulara el atması, yedikleri ekmeğin hakkını vermesi için daha fazla çabalaması gerekiyor.

“Mardin’de sahabe kabri olup olmaması çok mu önemli?” diyecekler olabilir; desinler tabi. Maneviyata taalluk eden konularda herkes aynı hassasiyeti göstermek zorunda değil. Fakat manevi mevzuları bile isteye ıskalasak bile, bir şehirde 5 sahabenin medfun olma ihtimalini inanç turizmi açısından görmezden gelemeyiz.

***

Sahabe kabirleri dışında Nusaybin’deki Zeynelabidin Camisi de Mardin’in inanç turizmi bakımından çok değerlidir. Cami külliyesinde yer alan türbelerdeki Zeynel Abidin ve kız kardeşi Sitti Zeynep, Hz. Muhammed’in 13. kuşaktan torunları olup tüm İslam aleminde kutsal sayılmaktadırlar. Türbe üzerindeki kitabeye göre cami 12. yüzyılda yapılmıştır.

Diyarbakır yolu üzerindeki Şeyhan mıntıkasında bulunan Sultan Şeyhmus Türbesi, her yıl yüz binlerce insan tarafından ziyaret edilmesi münasebetiyle şehrin inanç turizminin çok değerli bir öğesidir. Abdulkadir Geylani’nin talebesi olan ve asıl adı Şeyh Musa Ezzuli olan bu büyük zata bazı kerametler de isnad edilmekte ve yüzyıllardan bu yana büyük bir saygıyla ziyaret edilmektedir.

Müslümanlar açısından çok kıymet atfedilen sahabe ve evliya türbeleri ile çeşitli dini yapıların dışında Mardin’deki diğer inanç öğeleri arasında Hz. Peygamber’in sakal-ı şerif’i ve mübarek ayak izi de bulunmaktadır. Kadem-i Şerif de denilen Hz. Peygamber’in ayak izi  Hatuniye Medresesi veya diğer ismiyle Sitti Radviyye’dedir. Bu ayak izinin Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır Seferi dönüşünde Mardin’e hediye edildiğine dair zayıf bir rivayet var.

Hz. Peygamber’in Sakal-ı Şerif’i ise Mardin Ulu Cami’de ziyaret ediliyor. Sakalın Artuklu hükümdarı Kudbeddin İlgazi tarafından 1066’da Mısır’dan getirildiği ifâde ediliyor. Asırlardan beridir Mardin’in önde gelen aileleri tarafından muhafaza edilen sakal-ı şerif, kısa bir süre öncesine kadar yılda bir kere Kadir gecelerinde ziyarete açılırdı; fakat daha sonra resmî makamların girişimiyle sürekli olarak ziyarete açılmış. 

***

Mardin’de inanç turizmine konu olabilecek Hristiyanlığa ait öğeleri de özellikle belirtmek gerekir. Mardin’de, tamamına yakını Süryanilere ait olmak üzere Hristiyanlıkla ilintili faal durumda veya çeşitli nedenlerle faal olmayan elli civarında dinî yapı bulunmaktadır. Bunların pek çoğu kilise, daha az kısmı da manastırdır. Tabi Hristiyan din öncülerini de buraya eklemek lazım. Milattan önce bir Güneş tapınağıyken daha sonra manastıra çevrilen ve içinde Süryanilerin çok değer verdikleri bazı azizlerin kemiklerinin bulunduğu Deyrülzafaran Manastırı, ismini Tanrı’ya olan inancından vazgeçmediği için yedi çocuğuyla birlikte öldürülen Mort Şmuni’den alan Mort Şmuni Kilisesi, Nusaybin’deki büyük azizlerden olup çeşitli kerametleriyle anılan Mor Yakub ve onun adına Hristiyanlığın ilk yüzyıllarında inşâ edilen Mor Yakub Manastırı ve 6. yüzyıla ait erken dönem Hristiyanlık eserlerinden Kırklar (Mor Behnam) Kilisesi gibi yapılar önemli inanç turizmi eserleri arasında sadece birkaç tanesidir.

Bunların dışında Dede Kargın’a da ayrı bir parantez açmak gerekir. Elvan Çelebi’nin Menakıb-ı Kudsiyye’si gibi pek çok eserde geçtiğine göre, Dede Kargın’ın türbesi Mardin’in Derik ilçesine bağlı Dedeköy’dedir. Dede Kargın adındaki zat, Alevi-Bektaşilik’te Dede Kargın Ocağı’nın kurucusudur. Kaynaklara göre Dede Kargın, Horasan’dan Kirman’a giden Oğuz topluluğundan olup, 1185’te Beriyyecik’e (Kızıltepe ve civarı) gelmiş ve burada bir tekke kurmuştur. Dede Kargın, bugünkü Aleviliğin üç temel ocağından birinin önderidir.

Buradan bakınca, yüzyıllardır Şiilik veya Alevilik ile hiç ilgisi olmayan Mardin gibi bir yerde Aleviliğin çok değer verdiği bir zatın türbesinin olması, bugünün ölçülerine göre bir hayli enteresandır. Fakat Dede Kargın, inanç turizmi anlamında ciddi bir potansiyel barındırsa da bu potansiyelden pek faydalanılmadığını söylemek lazım. Üstümüzdeki ataletten ve bazı özgüvensiz tavırlardan sıyrılabilirsek belki ileride o da olur.

Özellikle kültür ve inanç turizmi alanında büyük bir rekabet potansiyeline sahip olan Mardin’de turizmin çeşitlendirilmesi çok önemli. Mardin için bir marka konsepti oluşturulması ve turizmde marka bir şehre dönüştürülmesi gerektiğini artık görmek lazım. Fakat bundan da önce, hangi inanç sistemi içinde yer alırsa alsın, inanç turizmine dahil edilebilecek öğelerin tam bir envanterinin çıkarılması, bunların güvenirliğinin belgelendirilmesi ve derli toplu bir şekilde çalışılması gerekir.

Yorum Yaz