tatlidede

Mardinli Macarlar

Mardinli Macarlar

            Mardin’in merkezindeki sosyal hayat kurgusunda “müsta'reb (Araplaşmış)” bir kültür hâkimdir. Bu, birbirinden farklı etnik grupları bünyesinde eriten, dönüştürücü bir kültür demektir. Soyu Artuklu Türklerine dayanan Beyti'l-Müftî ve Beyt Şeyh Mahmud et-Türkî gibi aileler buna örnektir. Şehirdeki Meşkinîler ve Beyt Xate ailesi de köken itibariyle Kürt olmalarına rağmen Araplaşmış ailelerdendir. Hindistan'dan geldikleri tahmin edilen Beyt'il Hindî, Hamedan'dan gelen Beyt Hac Latifo, Gürcistan’dan geldiği kabul edilen Beyti’l-Gürcî gibi pek çok örnek yukarıda söylenenleri doğrulamaktadır. Söz konusu yelpazenin zengin figürlerinden birisi de Beyti’l-Macar’dır, yani Macar ailesi.

            Macarların Mardin’e, öncesinde de Osmanlı topraklarına geliş serüvenine vakıf olmak derin bir tarih bilgisi gerektiriyor. Aslen Mardin Macar ailesinden olan ve Ankara’da mûkim Ahmet Macaroğlu Beyefendi bu konuda epeyce araştırma yapmış, bir hayli bilgi ve belge toplamış aydın bir kişilik. Macaristan ve Türkiye’deki tarih arşivleri arasında yıllarca mekik dokuyan Ahmet Macaroğlu, bütün bilimsel edâsıyla Macarların göç serüvenini bir çırpıda anlatıveriyor. 

***

            1848-1849 yıllarında ülkesindeki Özgürlük Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Macar devlet başkanı ve ulusal önderi Lajos Kossuth, beraberindekilerle vatanını terk ederek Osmanlı toprağı olan Vidin’e iltica etmişler, ardından da Şumnu’ya nakledilmişlerdi. Macarlar Osmanlı’ya girdiklerinde, Avusturya ve Rusya, bunların tutuklanarak Avusturya ve Rusya yetkililerine teslim edilmelerini talep etti. Ancak dönemin sultanı Abdülmecid bu mültecileri iade etmeyi reddetti. Neyse ki diplomatik müzâkereler sonucunda Osmanlı Devleti, Rusya ve Avusturya ile bir anlaşmaya varır. Anlaşmaya göre Macarlar ve onlarla beraber gelen Lehler sınırdan uzak yerler olan Konya ve Kütahya’ya yerleştirilecekti. İslâm’a geçen Macar mülteciler ise Haleb’e. Sonuç olarak Macar ulusal önderi Kossuth ve yakın çevresi Kütahya’ya, General Joseph Bem’in liderliğinde İslâm’a geçen grup Haleb’e, geri kalanlar ise Şumnu’ya yerleştirildi.

            Lajos Kossuth, Kütahya’daki mültecilik yıllarında pek çok siyasî faaliyetinin yanında Macaristan’ın yeni anayasa taslağını Kütahya’da misafir edildiği evde hazırladı. Bu ev günümüzde “Kossuth Müzesi” olarak ziyaret edilmektedir. Osmanlı topraklarında üç farklı bölgeye yerleştirilen Macarlardan konumuzla ilgili olanları Haleb’e yerleştirilen Macarlardır. Bunlar İslâmiyet’i seçen gruptur. Kemal Karpat’ın bu konudaki görüşüne göre Avusturya ve Rusya ile yapılan anlaşmaya göre İslam’a geçen Macar mültecilerin Doğu Anadolu, muhtemelen Mardin’e yerleştirilmesi şartı koşulmuştur; ama her ne olduysa İstanbul hükümeti Halep’i seçmiştir.

            Haleb’e gönderilen grup burada uzun seneler kaldıktan sonra göç rotalarını Mardin’e çevirecek ve buraya yerleşeceklerdir. Haleb’e gönderildiklerinde Müslüman oldukları için  İslâm hukukuna tâbi olmuş ve daha ilk baştan ayrıcalıklı bir muamele görmüşlerdir. Hükümetten Haleb valisine 13 Ocak 1850’de gönderilen bir emirde bu kişilerin “şeref-i İslâm ile müşerref oldukları” ve “yüce devlete sığındıkları” belirtilerek bu kişilere konakta yer bulunması, olmazsa uygun konakların tutulması ve konaklarına mobilya gibi ihtiyaçlarının sağlanması istenmiştir. Burada kaldıkları sürede saygı ve resmiyetle davranılmaları ve daha iyi bir yer bulunana kadar rahat etmeleri için her türlü önlemin alınması emri verilmiştir.

***

            Haleb’e yerleşen Müslüman Macarlar, kısa zamanda Osmanlı devletinin sosyal hayatında ve bürokrasi sistemine ayak uydurmuşlar. Daha sonra Mardin’e yerleşecek olan Macarların büyük dedesi Hacı Ahmed Macar, Suudi Arabistan’da önemli resmî görevlerde bulunmuş bir şahsiyettir. Hacı Ahmed Macar, uzun devlet hizmetlerinin ardından Humus’ta vefat eder. Onun oğlu Macarzâde Yahya Çelebi ise babasının vefatından sonra yakın aile çevresiyle beraber Mardin’e göç eder. Bugün Mardin merkez ve Nusaybin’deki Macar ailelerin varlığı bu göçün eseridir. Konuyla ilgili görüştüğümüz Mardin’in sevilen simâlarından Gani Macar, dedelerinin Mardin’e geldikleri sırada şehirde altı büyük aile olduğunu, Beyt Macar’ın da yedinci büyük aile olduğunu söylemektedir.

Mardin’e yerleşen Macarzâde Yahya Çelebi, Osmanlı zamanında kadılık görevinde bulunmuş, Cumhuriyet döneminde de müstantik yani sorgu hâkimliği görevini üstlenmiş bir hukuk adamıdır. Mardin’e yerleştikten sonra kısa zamanda şehrin önemli aileleri arasına giren Macar ailesinin muteber bir konumda olduğu Eylül 1858 tarihli bir redd-i dava ilâmından anlaşılmaktadır. Şer’iye sicilinde yer bulan “Medîne-i Mardin mütemekkinlerinden ve tüccârân-ı muʻteberânından Macarzâde Hacı Ahmed Ağa bin Hacı Süleyman nâm kimesne (Mardin şehri yerleşiklerinden ve itibarlı tüccarlarından Macarzâde Hacı Ahmed Ağa bin Hacı Süleyman adlı kimse …)” şeklindeki ifâdelerden Macar ailesinin şehrin sayılı aileleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.

            Mardinli Macarlar, bugün Mardin merkez ve Nusaybin’de varlıklarını sürdürmektedirler. Sayıca çok fazla olmasalar da Mardin’in en özel renklerinden birisi olarak Müslüman Arap ve Kürtlerin arasına karışarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Görüştüğümüz Macar asıllı Mardinlilerden neredeyse tamamının Avrupaî fiziksel özellikleri hâlâ koruduğunu söylemek mümkün. Renkli göz, açık ten gibi özellikler. Macar ve Macaroğlu gibi soyadları en önemli alâmet-i fârikaları olsa gerek. Şehirde Macar varlığını hissettiren en önemli varlıklardan birisinin de Macar Konağı olduğunu söylemek lazım.

            Macar Konağı olarak bilinen mâlikâne, Ulucami Mahallesi’nin 104. Sokağında bulunuyor. Mardinli taş ustalarının maharetli ellerinde taşın nakış ve zerâfetinin harmanlanarak işlendiği Macar Konağı, 1997 yılında el değiştirerek Tatlıdede ailesine intikal etmiş. Günümüzde otel olarak hizmet veren Macar Konağı’nın birinci katının 580, sonradan inşâ edilen üstteki iki katının ise 1866 Mardin doğumlu olanve  Macarzâde Yahya Çelebi’nin de oğlu olan Macarzâde Ahmed Şakir Efendi tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir.

            Macar Konağı’nın ilk sâkinlerinin Süryani bir aile olduğu söylense de bunun bir delili yok; zira bu konağın ilk sahibinin Macarzâde Yahya Çelebi olduğu, 1874 yılında Mardin Ticaret Reisliği görevine atandıktan sonra ikâmetgah ilmühaberine istinâden konağın bu kişiye tahsis edildiği ifâde edilmektedir. Konakla ilgili halk arasında anlatılan fakat gerçekliği görüştüğümüz kişiler tarafından kabul edilmeyen bir şehir efsanesi de var. Söylentiye göre Macar ailesi bu konakta otururken çocukları avluda oynadıkları bir sırada konağın bir yerinde gömülü hâlde bir küp altın bulmuşlar ve üstteki iki katı bu altınlarla yaptırmışlar. Bu şehir efsanesine benzer bir söylenti de meşhur sanatçı Emel Sayın’ın anne tarafından Macar ailesine mensup olduğu. Anne tarafının Mardin ile ilişkili olduğu kabul edilse de Macar ailesinden olmadığını görüştüğümüz kişiler kesin bir dille ifâde ettiler.

***

              Mardin’e yerleştikten sonra şehrin sosyal yapısıyla kısa sürede kaynaştığı anlaşılan Macarların, Mardin’i bir tarafa bırakırsak, bir millet olarak Osmanlı ve daha sonrasında yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’ne de katkıları bilenenden çok fazla olmuştur. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye, pek çok Macar uzmana ev sahipliği yapmıştır. Yapılan sözleşmeler çerçevesinde mimar, makinist, mühendis, teknisyen, tarım uzmanı, kimyager gibi pek çok Macar asıllı uzman görevli olarak Türkiye’ye gelmiş. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında birçok şehirde ülkenin yeniden yapılanmasına katkıda bulunmuşlar. Türkiye’de ilk meteoroloji altyapısının bir Macar olan Antal Réthly (1879-1975) tarafından kurulmuş olması ve Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara’nın bir kasaba görünümünden çıkıp modern bir şehre dönüşmesi gibi birçok çalışmada hep Macarların katkıları olmuştur.

 

 

 

 

Yorumlar

Image
Ali îl ımhaşni
29.06.2022 / 09:29

Araplaşır tabiki her gelen çünkü kurulduğu 7.yy'dan beri Mardin Arab şehridir. Müziği, mutfağı, mimarisi ve gelenekleri Arabtır.

Yorum Yaz