tatlidede

Meslek Anıları: “No”

Meslek Anıları: “No”

Zaman zaman Avukatlar olarak toplanırız ve hayatın her alanını etkilediği için Hukuki bir çok konuyu tartışmaya açar konuşuruz.Gördüğümüz veya yaşadığımız noksanlıklar hakkında görüşlerimizi dile getirdiğimiz buluşmalarda birazda eskilerden veya bizleri tebessüm ettiren durumlardan, mesleki anılardan bahsederiz. Tabi bu sohbetlerde eşim Avukat Şeyhmus Miroğlu gibi oldukça kıdemli ve deneyimli Avukatlar ceplerinde bir çok anıyı biriktirmiş olarak otururlar masaya ve anlatmaya başlarlar.İşte yine böyle bir buluşma gününde eşim Avukat Şeyhmus Miroğlu nüktedan bir şekilde söze başlayıp anlatmaya başladı; “Hepimizin bildiği gibi günümüzde iddianame ile, ilgili mahkemeye dava açmak Cumhuriyet savcılarına ait bir görev ve yetkidir.Ancak oldukça eski tarihlerde, savcının soruşturması bittikten sonra dosya, ilk tahkikatı yapması için sorgu hakimine tevdi edilirdi.Sorgu hakimi ilk tahkikat evresinde, savcılıkça yapılmış olan tüm işlemlerin yani taraf beyanları ve her türlü yazışmaları sorgu hakimi yeniden tespit eder ve gerekli görürse lüzumu muhakeme kararı vererek dosyayı ait olduğu mahkemeye tevdi ederdi.Delilleri yeterli bulmaması halinde, şimdi verilen “kovuşturmaya yer olmadığına” kısacası takipsizlik kararı yerine “muhakemenin men’ine” kararı verirdi. Tabi bu evrelerde de itiraz imkanları vardı.

Anlattığım tarihlerde, özellikle Güneydoğu’nun köylerinden olan sanık, müşteki ve tanıklar Türkçe bilmeleri halinde dahi, kendilerini daha rahat ifade edebildiklerinden ötürü ana dilleri olan Kürtçe ile beyanda bulunmayı tercih ederlerdi. Kürtçe tercüme yapanlarda genelde, o dönemdeki mahkeme mübaşirleri idi. Bu mübaşirlerden biride Mardin’in Midyat ilçesinde mübaşirlik yapan Aziz Kaya’ydı.Anlatacağım ve bizzat şahit olup yaşadığım anının baş rolünde Aziz Kaya olduğu için kısaca rahmetli bu güzel insandan bahsetmek gerekir.

Aziz Kaya kendi döneminde Midyat Adliyesinin en kıdemli personeli idi. Biz Avukatlar kendisine Aziz amca diye hitap ederdik.İnsanlara yaklaşımı, beyefendiliği, alçak gönüllülüğü ve konumundaki kültürü ile hürmet gösterilmeye fazlası ile layık biriydi.Hakim ve Savcılarda kendisine layık olduğu değeri verirlerdi. Aziz amca sabit tercüman olduğu için hemen hemen her olayda savcılıkça alınan ifadelerde ve son tahkikatta(kovuşturmada) mahkemede alınan ifadelerde tercümanlık yapan kişiydi.Bu nedenle kimin ne ifade verdiğini, özellikle mahkeme safahatine kadar ezbere bilirdi. Olaya geçersek, yer Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonu.Heyet yerini almış ve C.savcısı makamında(kürsüsünde) oturuyor, tutuklu sanık hazır. Avukatı olarak avukatlar bölümünde ben yerimi almış bulunuyorum. Önümde dosyanın fotokopisi var, olay o tarihte Mardin’in İdil ilçesinde meydana gelmiş bir adam öldürme olayı.O tarihlerde İdil daha Mardin’e bağlıydı, daha sonradan Şırnak il olunca oraya bağlandı.  Mahkeme başkanı önündeki dosyadan lüzumu muhakeme(şimdiki iddianame) kararını buldu ve Tutuklu sanığa hitaben ‘’’Türkçe biliyor musun?” diye sordu. Sanık hayır anlamında kafasını sallayınca, başkan mübaşire dönerek “Aziz efendi, dinle ve söylediklerimi sanığa tercüme et” dedi. Devamında lüzumu muhakeme kararını okudu.

Sanıkla ilgili suçlamaları özellikle anlaşır şekilde iki kere okudu. Akabinde Aziz efendi, başkanın okuduğu hususları aynısına yakın bir şekilde Kürtçe’ye çevirerek sanığa nakletti. Sonunda da okunanlarda yer alan suçlamaları yapıp yapmadığını ve konuya ilişkin savunmasını yapmasını bildirdi. Sanık soğukkanlı bir ifade ile ve özellikle mümkün olduğu kadar kafasını Aziz efendiye yaklaştırarak -No- dedi.(No/Na Kürtçe’de olumsuzluk bildiren -hayır- anlamındadır) Sanığın -No- demesi üzerine, Aziz efendi sanığın devam edip etmeyeceği hususunda bir süre durakladı.

Sanığın devam etmeyeceğine emin olan Aziz efendi yüzünü heyete dönerek başladı anlatmaya “Efendim, sanık diyorki; olay günü ben ve çocuklarım köyün dışında bulunan tarlada mercimek biçiyorduk.Öğleyin namaz kılıyordum, bu sırada karımın elinde bakraç, küçük bir testi ve bir torba ile geldiğini gördüm.

Namazı bitirdikten sonra çocuklarımın toplanmış olduğu gölgelik yere gittim.Eşim bakraçla bulgur pilavı, küçük testi ile ayran ve torba ile de ekmek ve soğan getirmişti. Hep beraber yemeğimizi yedik.Sonra eşim boşalan bakraç ve testiyi de alarak eve doğru gitti. Bizler ekin biçmeye devam ettik.Tarlamız köye yaklaşık yarım saat mesafededir.Güneşin batmasına yakın akşam namazını evde kılacağım için köye doğru yola çıktık.Köye vardığımızda kalabalık toplanmıştı.Sorduğumuzda maktulün öldürüldüğünü öğrendim.Benim bu olayla yakından uzaktan ilgim yoktur. Bana iftira ediyorlar, zaten arazi ihtilafı nedeniyle aramızda husumet vardı demektedir efendim” diyip tercümeyi bitirdi.Mahkeme salonunda herkes şaşkın durumda. Bu anlatımlara hiç müdahale etmeyen ve araya girmeden dinleyen Başkan bir müddet sessiz kaldıktan sonra dayanamayıp “Aziz efendi tüm bu anlattıkların sanığın -No- sunda mı gizliydi.” deyince, ben dahil salondaki herkes gülmeye başladı. Başkan, sanığın önceki beyanlarını(savcılık,hakimlik) merakla okumaya başlayınca, Aziz efendinin anlatımlarının aynısı olduğunu farketti ve katibe hitaben “Aziz efendinin anlatımlarını aynen yaz” dedi.

Sonra da sanığın önceki savunmaları okundu ve aynı olduğu görüldü şeklinde de duruşma zaptına geçirdi. İşte, Bugün ne zaman tercüman gerektiren bir duruşmaya girsem Aziz amcayı ve o unutulmaz günü hatırlarım.’’’Açıkçası bu meslek anısını dinlerken bizler çok keyif almıştık.Eşim Şeyhmus bey bizlere bu anıları anlatırken bugünkü  koşullarda bu tarz mesleki anılar biriktirmenin oldukça güç olduğunu bilerek anlatır ve mesleğin güzel anlarını zaman zaman bizlerle paylaşmaya devam eder.

Siyah-Beyaz zamanların yani 60’ların, 70’lerin ve hele ki 80’lerin unutulması güç anılarıdır bunlar.

Özeldir ve kıymetlidir…

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz