tatlidede

Mithat Cemal Kuntay kimdir? Mithat Cemal Kuntay kitapları ve sözleri

Türk Yazar, Şair ve Hukukçu Mithat Cemal Kuntay hayatı araştırılıyor. Peki Mithat Cemal Kuntay kimdir? Mithat Cemal Kuntay aslen nerelidir? Mithat Cemal Kuntay ne zaman, nerede doğdu? Mithat Cemal Kuntay hayatta mı? İşte Mithat Cemal Kuntay hayatı... Mithat Cemal Kuntay yaşıyor mu? Mithat Cemal Kuntay ne zaman, nerede öldü?
  • 13.03.2022 06:00
Mithat Cemal Kuntay kimdir? Mithat Cemal Kuntay kitapları ve sözleri
Türk Yazar, Şair ve Hukukçu Mithat Cemal Kuntay edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mithat Cemal Kuntay hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mithat Cemal Kuntay hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mithat Cemal Kuntay hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1885

Doğum Yeri: İstanbul

Ölüm Tarihi: 30 Mart 1956

Ölüm Yeri: İstanbul

Mithat Cemal Kuntay kimdir?

Mithat Cemal Kuntay, (1885, İstanbul - 30 Mart 1956, İstanbul), Türk yazar, şair ve hukukçu.

Yazdığı vatanseverlik şiirleri onu Türk edebiyatının en tanınmış hamaset şairlerinden birisi yaptı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış dönemini konu edinen, Üç İstanbul (1938) adlı ilk ve tek romanı ile ünlendi. Biyografi yazarlığı yönüyle de tanındı.

Yaşamı

1885 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Mithat Cemal, İşkodra’dan gelen bir ailenin oğludur. Babası Selim Sırrı Bey, annesi Rumeli’nin Tırhala Kasabası’ndan Samiye Hanım’dır. Henüz çocukken annesinin okuduğu Cezmi romanı ona ilk edebiyat zevkini verdi. Orta öğrenimini Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye Rüştiye’sinde, Saint Joseph Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini Vefa Lisesi’nde tamamladıktan sonra Mekteb-i Hukuk’tan birincilikle mezun oldu. 17 yaşındayken babasını kaybedince 10 kişilik ailesinin geçim yükünü üstüne aldı ve öğrencilik yıllarında gazetecilik, özel öğretmenlik, daha sonra avukatlık yaparak bu yükü taşımaya çalıştı.

Aynı dönemde ilk şiirlerini dergi ve gazetelerde yayımladı. İleride yakın dost olacağı ve biyografisini yazacağı Mehmet Akif ile 1903 yılında tanıştı. Bu tanışma, onun sanatını ve düşüncelerini etkiledi. Padişaha jurnal edildiği için 1906’da bir süre tutuklu kaldı. Mehmet Akif’in II. Meşrutiyet’ten sonra yazdığı İstibdat adlı şiiri, bu olayın hatırasına Mithat Cemal’e ithaf edilmiştir.[3] Mehmet Akif ile birlikte yazdığı ‘Elhamra’ adlı şiiri ve ‘Acem Şahına’ adlı manzumeyi Resimli Kitap’ta yayımladı. Acem Şahı, şair olarak ününü arttırdı.

1908 yılında kazandığı imtihan sonucu doktoraya başlayarak, hukuk idaresi dersi vermekte olan İbrahim Hakkı Paşa’nın asistanı oldu. Eğitimini tamamladığında Türkiye’de ilk hukuk doktoru ünvanını aldı. Bir süre “hukukta hitabet” dersleri verdikten sonra sınav kazanarak Adliye Nezareti Özel Kalem’ine kâtiplik görevine başladı, zamanla müdür yardımcılığına yükseldi. Kısa bir süre Birinci Hukuk Mahkemesi üyesi olarak yargıçlık yaptı.

I. Dünya Savaşı sırasında hükümetin Çanakkale Cephesi’ne gönderdiği 40 kadar şair arasında Mithat Cemal de yer aldı. Savaş yıllarında çıkartılan Harp Mecmuası’nda hamasi şiirlerini yayımladı. Milli Mücadele yıllarında da hamaset şiirleri yazmaya devam etti. 30 Ağustos Zaferi’nden sonra yazdığı ‘Vatan Hisleri’ adlı şiirinin son iki mısrası TBMM’de Mustafa Kemal tarafından okundu: Ölmez bu vatan farz-ı muhal ölse de hattâ / Çekmez kürenin sırtı bu tâbât-ı cesîmi (Ölmez bu vatan varsayalım ölse bile / Çekmez dünyanın bedeni bu kocaman tabutu). Bu olay, ününü birden arttırdı.

Mithat Cemal, 1923 yılında noterliğe başladı. Beyoğlu 4. noterliğine tayin edildi ve 1956 yılında yaşamını yitirinceye kadar noterliği sürdürdü; Türkiye’nin en uzun süre noterlik yapan hukukçusu unvanını aldı.

1950 seçimlerinde CHP listesinden Çorum milletvekili adayı olduysa da seçilemedi.

Hicaz Valisi Ahmet Ratip Paşa’nın torunlarından Naile Hanım ile evlenen Kuntay, çok sevdiği eşini genç yaşta yitirdikten sonra tekrar evlenmedi. Naile Hanım (1895-1945) ile evliliğinden Vedat (1918-2011) isimli tek bir oğlu ve fotograf sanatcisi Lale Tara tek torunudur. Kuntay akciğer kanseri nedeniyle 30 Mart 1956 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.

Edebi Yaşamı

Mithat Cemal’in yayımlanan ilk şiiri, Çırçır Suyu’nda başlığını taşır. 1901 yılında Malumat Dergisi’nde çıkmıştır.[3] Sırat-ı_Müstakim Dergisi ve Tercüman-ı Hakikat gazetesi’nde yayımlanan şiirleri ile adını duyurdu. Tek şiir kitabı Türkün Sehnamesi'nde 82 şiiri yer aldı. Şiirlerinde aruzu ustaca kullandı. Ağır bir dille sahip olan şair, dilini zamanla sadeleştirmiştir. Vatan ve millet sevgisi temalı epik ve lirik şiirleri yazdı. Hiciv türünde de şiirler yazdı, aşk temasını hemen hemen hiç işlemedi. Hiçbir edebi topluluğa katılmadı. Çınaraltı dergisinde 1943-1944'te yayınlanan son dönem şiirlerinde Yahya Kemal Beyatlı'dan da etkilendiği görüldü.

Oyunlarında yalın bir dil kullandı, yurt sevgisi konusunu işledi.

Yazdığı tek roman olan Üç İstanbul, onun en önemli eseridir. Eser, II.Abdülhamit II. Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının İstanbul'unu anlatır. Eserin, yazarın hayatını yansıttığı söylenir. Roman, 1983 yılında TRT tarafından televizyon dizisi olarak çekilmiştir.

Monografileri, titizlikle düzenlenmiş birer belgeler kitabı gibidir.

Kuntay, ayrıca edebiyat araştırmaları yapmış, Fransız yazarlardan tercüme eserler vermiş bir sanatçıdır.

Mithat Cemal Kuntay Kitapları - Eserleri

  • Mehmed Akif
  • Namık Kemal
  • Ali Suavi
  • Türkün Şehnâmesinden
  • Mehmet Akif Hayatı-Seciyesi-Sanatı
  • Fatih ve Fetih Fatih Sultan Mehmet
  • Üç İstanbul
  • Namık Kemal

Mithat Cemal Kuntay Alıntıları - Sözleri

  • Zira, çalışan için her vakit, vakit vardır. (Ali Suavi)
  • Kendisi sustuğu derecede devlet adamıydı ve başkaları ses çıkarmadığı miktarda vatanperverdi. (Ali Suavi)
  • Bir kenarda olmak, uzak olmak, kimseye çarpmamak için az mevcut olmak istiyordu. Kımıldadıkça başkalarının yerini alıyor gibi çekingen bir hali vardı. Dertlerini kendi emziriyor, kendi büyütüp yetiştiriyor, bir kadın kadar gizli ağlamayı biliyordu. (Mehmed Akif)
  • Muhbir'in Londra'da çıktığı, ilk sayfada ve ilk sütununda ilk cümleden belliydi: ''Muhbir, doğru söylemek yasak olmayan bir memleket bulur, gene çıkar.'' (Ali Suavi)
  • "Kış! Fakir olanları daha çıplak, hastaları daha zayıf yapan kış!.." (Üç İstanbul)
  • "Fatih'in Ayasofya mabedi önünde atından yere kendini atarak Tanrı'ya secde ettiğini ve secdeden doğrulan başını açarak yerden bir avuç toprak alıp başına serptikten sonra "Ya Rabbi, sana şükrolsun ki bu şehrin fethini bana nasip ettin!" dediğini bir tablo kuvvetiyle, ancak Le Sac de Constantinople ismindeki eserde okumak acı değil midir ?" (Fatih ve Fetih Fatih Sultan Mehmet)
  • Maziye karışan bir mevcut yoktur ki izlerini görüp de müteessir olmayalım. Büyük bir garp edibinin dediği gibi " AYRILDIĞIMIZ HERŞEY VARLIĞIMIZDAN BİR PARÇADIR " . Onun için geçmişten, geçmişi düşündüren her hâtıradan nasibimiz daima hüzün olur... (Mehmed Akif)
  • "Saltanattan uzun müddet ayrı kalmasının acılığını, bütün hamlesini ilme vermekle unutmak istedi ve ikinci padişahlığının tahtına, o makama layık olan kültürle çıkmak imkânını sağladı : Arap, Fars, Latin, Yunan dillerini öğrendi ve Arapçaya yardımı olduğu için İbraniceyi de elde etti. Yalnız dil öğrenmekle kalmadı yalnız din kültürüyle kanaat etmedi, asrının müspet ilimlerine de çalıştı ve ikinci defa padişah olduğu zaman, hükümdar olmasa âlim olarak tanınacak kıymetteydi." (Fatih ve Fetih Fatih Sultan Mehmet)
  • Belâ mı kaldı ki dünya evinde görmediğim ? (Mehmed Akif)
  • "Bir evde herkes çalışacaktır: Erkek, kadın, çocuk, ihtiyar, herkes. Ev demek içindekilerin hepsinin çalıştığı yer demektir." (Üç İstanbul)
  • Izdırabından acı bir tad duyardı. (Mehmed Akif)
  • "Servetin zaman ölçüsü Avrupa'da dakikaydı; şarkta bütün bir ömür!" (Üç İstanbul)
  • "Acaba karı koca saadetlerinin yüzde kaçı bir terbiye meselesi, başkalarına karşı bir mesut görünmek meselesi, bir belli etmemek meselesi değildir!" (Üç İstanbul)
  • Akif böyleydi; Tekirdağı kadar memleketin karpuz kabukları da onun gözünde vatandı. (Mehmed Akif)
  • Zira, simitleri kapışmaya hazır olan köpekler için tablayı devirmek niyetinde değiliz. (Ali Suavi)
  • Deryaları kan, taşları bitmez kemik olsa, Bir son nefesin aynı olup bitse nesîmi Ölmez bu vatan, farz-ı muhal ölse de hatta, Çekmez kürenin sırtı o tabût-ı cesîmi. (Türkün Şehnâmesinden)
  • " Yatağındaki buruşuk yastığı alıp Paşa'ya uzattı ve: - Bu yastığı gördün mü, dedi. Uykusuzlukla döne döne bu hale getirdim. Gece gündüz hayal ettiğim İstanbul fethine muvaffak olamazsam gözüme uyku girmek ihtimali yoktur." (Fatih ve Fetih Fatih Sultan Mehmet)
  • Yoksun kuru topraktan ibâret vatanınla, Târîhini yazmazsan eğer sen de kanınla ! Varsın âlemde, sesin varsa, gurûrun varsa; Varsın, insanlar adından bile korkarlarsa ! (Türkün Şehnâmesinden)
  • İstanbul İmparatoru On Birinci Konstantin, Ayasofya'dan çıkarak ata bindiği gecenin ertesi günü, Ayasofya'nın kapısı önünde, yirmi iki yaşında bir delikanlı atından yere atlayacak, secde edecek ve secdeden doğrularak, mücevvezesini(resmi kavuğunu) çıkaracak, yerden aldığı toprağı başına atacak, İstanbul fethini nasip eden Allah'a şükredecek. Bu delikanlının adı artık "Fatih"tir, Sultan Mehmed değil. (Fatih ve Fetih Fatih Sultan Mehmet)
  • İnsanlar kendi rezaletlerini başkalarında görünce ne çabuk iğreniyorlardı! (Üç İstanbul)

Yorum Yaz