tatlidede

Mutlak Doğru Bilgi ve Kaynağı

Mutlak doğru bilgi ve kaynağının ne olduğunu kendisi için belirleyen insan, hayatının bundan sonrasını ona göre şekillendirir.
Mutlak Doğru Bilgi ve Kaynağı

İlk insan ve peygamber Hz. Adem (a.s.)’dan günümüze kadar, insanın arayışı doğru bilgi ve kaynağının ne olduğu ile ilgilidir. Kişi, doğru bilgiyi nasıl tanımlarsa, hayatının geri kalanını da o bilgilerin ışığında şekillendirir.

Kuran’da, Adem (a.s.)’ın yaratılması kıssası anlatılırken şöyle bir ifade kullanılmaktadır: “Ve Adem’e bütün isimleri öğretti”(Bakara, 2;31). Bu ayette geçen “isimler” kavramı tefsirlerde, genellikle; “isimleri, eşyanın hakikatını, kullanılış amaçlarını, bilgiyi, marifeti...) gibi kavramlarla açıklanmaktadır. Bu açıklamalara ek olarak şu da söylenebilir. İnsanın hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı ve hayatını ona göre şekillendireceği doğru bilgiyi ve doğru bilginin kaynağı olan vahyi öğretti. Bu şekildeki bir tefsir, diğer tanımlamaların hepsini de içine almaktadır. Vahiy yoluyla gelen bilginin doğruluğun tartışmasız olması ve kaynağının da Allah (c.c.) olması bu yorumu desteklemektedir.

İlk insana sunulan doğru bilgi ve kaynağı, inanan toplumlar açısından böylece yerini bulmuş olmaktadır. Allah (c.c.), doğru bilginin kaynağıdır. Gönderdiği peygamberlerin insanlara anlattıkları bilgiler de mutlak doğru bilgilerdir. Biz inananlar için de aynı şekilde Allah (c.c.) doğru bilginin kaynağı, Kuran’ı Kerim de mutlak doğru bilgidir. Bu durumu Kuran, açık bir şekilde ifade etmektedir: “İşte Kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir” (Bakara, 2;2).

İnsanlık, zaman içerisinde peygamberler aracılığı ile gelen doğru bilgiden yüz çevirebilmiştir. Bu durumda, kendisi için yeni doğrular ve bu doğruların dayanacağı kaynaklar aramaya başlamışlardır. Kimisi deneysel tecrübi bilgiyi doğru bilgi olarak kabul etmiş, kimisi de bilimin ortaya koyduğu gerçekleri mutlak doğru bilgi olarak kabul etmiştir. Doğru bilginin kaynağı, insanın inanç dünyasını da etkilediğinden, mutlak doğru bilgiyi bilim olarak görenler, bilimi de kendileri için adeta kutsal kabul etmektedirler. Deneysel tecrübi bilgiyi de babalarından atalarından alanlar da doğru bilginin kaynağını ataları olarak belirleyip, atalarını kendilerine kutsal olarak kabul etmiş olmaktadırlar.

İnsanın hayatını, inanç dünyasını, hayata bakışını, kültür ve davranışlarını, mizaç ve karakterini ve şekillenmiş dünya ve ahiret anlayışının tamamını şekillendiren olgu, doğru bilgi nedir ve kaynağı neresidir ya da kimdir gibi sorulara vereceği cevap ile ilgilidir. Tecrübi bilginin ve bilimin bazı konularda yanılma payı bulunabilmektedir. Ama Allah’ın yanılma payı yoktur. Kuran’ın yanılma payı yoktur. Yanılma sadece insanların, mutlak doğru bilgi ve kaynağı olan Kuran ile ilgili yanlış okumalarından kaynaklanabilmektedir. Doğru bilginin doğru okunamamasından kaynaklı yanlışların sebebi de insandır.

Hayatlarının referans ve odak noktasına Allah’ın öğretilerini yerleştirmiş olanlar, bilimsel gerçeklik ve deneysel tecrübi bilginin de gerçekliğinden ve yol göstericiliğinden istifade ederler. Sadece, mutlak doğru bilginin kaynağı olarak Allah’ı kabul ederler. Diğer bilgi ve tecrübelerin zaman zaman yanılabilme paylarını da hesaba katarak bu doğrultuda onlardan da istifade eder. Zira, bilimin bu gün gerçeklik olarak kabul ettiği bir durum, yarın teknoloji ve bilimin ilerlemesi ile keşfedilen yeni gerçekliklerle değişebilmektedir. Oysa mutlak doğru bilgi, değişmez...

 

Editör: İdris Kalay

Yorum Yaz