tatlidede

Nasıl mı Okudum?

Nasıl mı Okudum?
      Eşim Av.Şeyhmus Miroğlu ünlü biriydi.Tanınmış bir avukat ve aynı zamanda dayımında oğluydu.İnsanlar ondan bahsederken adını pek kullanmaz,soyadından hareketle “Miroğlu”der,”Miroğlu şu davete katılmış”, “Sağolsun Miroğlu yardımlarını esirgemedi”diye anlatırlardı.
      Eşim 1944 doğumluydu ve O dönemin koşullarında Mardin Lisesini bitirmiş İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştı.Birçok ilçede sadece ortaokulun var olduğu bir dönemde yüksek tahsil yapma imkanı oldukça güçtü.Lise çağına gelen gençlerin bir çoğu ya Mardin’e yada Lisenin olduğu kendilerine en yakın ilçeye gitmek zorundaydılar.Bölgenin kendi sorunları vardı ve hayatın insanlara pekte cömert davrandığı söylenemezdi.
       Genç kuşaklar pek bilmez ama eskiden her fakülte kendi sınavını yapar başarılı olanlar kayıt hakkı kazanırdı.İşte eşim Şeyhmus Miroğlu’da bu sınavlarda hem İstanbul “Hukuk” fakültesini hemde “Tıp” fakültesini kazanmış ama tercihini hukukçu olmaktan yana kullanmıştı.Öğrencilik yıllarında yaz aylarını bizde geçirir,babamla geceler boyu sohbet ederlerdi.Babam; ”Şeyhmuscuğum neden Tıp değilde Hukuk” diye tekrar tekrar sorar konuşmasından pek bir keyif aldığı bu gençle sohbetinin kesilmesini istemezdi.
       Babam Şexmûsê Bederdin meşhur bir ağaydı ve aynı zamanda Belediye Reisiydi.Vefat ettiği güne kadarda Belediye Reisliği yapmıştı.Ona göre şakalaşmak ve espri yapmak bir erkeğe yakışmazdı,ciddiyeti sever buna göre hareket edilmesini beklerdi.Bazı zamanlar Ankara’ya giderken eşimide beraberinde götürürdü.Öğrenci dahi olsa katıldığı ortamlarda yeğeninin Hukukçu olduğundan bahsetmek ona keyif verirdi.Eşimde kendi gençliğini gördüğünü bilirdik.Okumanın kıymetli ve bir o kadar da zor olduğu zamanlardı.
       Rahmetli babam;bakımlı,zeki ve nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilen biriydi.Çok dürüsttü,yalanı-dolanı sevmezdi.Böyle dağ gibiydi,insana güven veren yaman bir dağ gibi.Eski kültürle yetişen O zamanki yalınlık ile devam eden pek kişi kalmadı artık.Amcam Mazhar(Mazhar Ağa),babamdan sonra bayrağı devraldı,bazen onunla sohbet ederken hala aklıma babam gelir.Onun gibi gözü pek,kimsenin ardı sıra gitmeyen biridir amcam.
        Annem O zamanlar paylaşmadığı birçok şeyi yıllar sonra anlattı bize.O döneme ait puzzle’ın parçalarını yıllar sonra birleştirdi belkide.
        Annem Fahriya Hasan beg’in kızları değerliydi.Kapısını kimse çalamazdı.Reisin kızları için biçilmiş belli kriterler vardı ve Annem’de bu kriterlere uymaya oldukça kararlıydı.Anneme göre;Yüksek tahsil,iyi bir meslek ve akrabalık bağı bu kriterlerin başında geliyordu.Babamla yıllar boyu uyum içinde devam eden birlikteliklerinin aynısını kendi çocukları içinde istiyordu.Kararlıydı,bir şeye başladığı zaman bir adım dahi olsa geri atmazdı.Yüzü sürekli ileriye dönüktü.Affeder ama unutmazdı.Eşimle Hala-Yeğen çok iyi anlaşırlardı.Annem,eşimi oldukça kültürlü ve kibar bulur,babamla olan iletişiminede pek sevinirdi.Yıllar sonra konuyu bana ilk açanda o olmuştu.
        İlk ve Ortaokulda oldukça başarılı olan ben yolun sonuna gelmiş gibi hissediyordum.Bizde sadece Ortaokul vardı ve Lise için başka bir yere gönderilmek ise bir kız çocuğu için hayaldi O dönemler.Annem her zaman Allah bir kapıyı kapatırsa,başka bir kapıyı açar derdi.Öylede oldu.
       Eşim Avukat Şeyhmus Miroğlu ile evlendiğimde Ortaokul mezunuydum.Dayımın oğluydu ama yinede  aramızda tahsil bakımından büyük bir fark vardı.Gezmeyi,okumayı,tartışmayı,öğretmeyi ve sporu severdi.İstanbulda okumasından sebep Fener maçlarına sık sık gider daha sonraki yıllarda benide götürürdü.Bir dönem Midyat Spor Başkanlığıda yapmıştı.Hayatı dolu dolu yaşamayı sever,bildiği herşeyi bizlere öğretmeye gayret ederdi.İşte ben böyle bir adamla evlenmiş ve Ona ‘eş’ olmuştum.
        Kendi kendime çok düşünürdüm,dört çocuk annesiydim artık.Birgün,Anneme okumak istediğimi söyledim.Önce şaşırdı,durup bir müddet benim ona anlattıklarımı,dinledi daha sonra bana sarıldı ve “başarabilirsin,yap” dedi.
        Bana göre ‘eş’ olmak aynı zamanda ‘eşitlenmek’ demekti.Mademki biz ‘eş’ idik, O zaman ‘eşitlenmeliydik’.Eşim Şeyhmus beye okumak istediğimi söylediğimde hiç garipsemedi ama bunu nasıl yapacağımıda bir o kadar merakta etti.”Sen bilirsin hanım” dedi.
       Birgün Mardin Lisesini açıktan okuyabileceğimiz ve sınavlarda başarılı olmamız halinde Lise diploması alabileceğimiz söylendi.Çok sevindim hemen eşime söyleyip gidip kayıt yaptırdım.Annemin dediği gibi Allah başka bir kapıyı benim için açmıştı ve artık benim yıllar sonrada olsa O kapıdan içeri girmem gerekiyordu.Eşim,ben 18 yaşındayken araç kullanmayı öğretmiş ve bir otomobil almıştı.Yanıma dört çocuğumuda alarak Midyat’tan Mardin’e geliyor ve Lise sınavlarına katılıyordum.Birgün eşim elinde Kitaplarla çıka geldi ve Midyat Lisesinden hocaların bürosunu ziyaret ettiğini “Şeyhmus abi,yenge hanımın dışardan Lise okuduğunu duyduk,bitirme sınavlarınada bu kitaplarla hazırlansın” deyip verdiklerini söylediğinde omuzlarıma daha fazla yükün bindiğini hissettim.
        Mardin Lisesini dışardan bitirip Diplomamı aldığımda bir sonraki aşama için hazırdım artık.Üniversite sınavları zorlu sınavlardı,süreklilik isteyen,bilginin her daim taze kalarak tekrar tekrar yenilenmesini gerektiren sınavlardı.Ben bunu ilk bir birkaç sınavda anlamış oldum.Ortaokulu bitireli 20 yıl olmuştu ve Liseyide dışardan okumuştum.Taze ve sürekli bir ders zincirinin halkalarını oluşturan beyinlerle yarış içinde olmak kolay değildi.Çocuklar büyümüştü artık,kızım Liseye gidiyor ve Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu.Ben aradan geçen yıllarda birkaç defa sınavlara girmiş ve başarısız olmuştum.İçinden geçtiğim süreçler ister istemez bana belli bir disiplin kazandırmıştı.
         Kızım Mahabad’ın sınavı kazanması için elimden geleni yapmaya karar vermiştim.Onu sürekli motive ediyor,etrafından ayrılmıyordum.Kızım genellikle mutfak masasında çalışmayı severdi,ders notlarını oraya götürür yorulduğu zamanda notları masada bırakırdı.Mahabad’ın ders durumunu konuştuğumuz bir akşam eşim aniden bana dönerek “Hanım,senin hikayen buraya kadar mıydı” dedi ve ben biranda irkildim.Aslında eşim bana kendi hedeflerimden uzaklaşmamam gerektiğini hatırlatmıştı.O akşam mutfak masasındaki notlara sabaha kadar çalıştım ve bunu belli bir disiplin içerisinde sınav gününe dek tekrar ettim.
       Sınav günü gelip çattığında eşim Şeyhmus bey bizden daha heyecanlıydı.Kızım Mahabad ile birlikte o sene üniversite sınavlarına katıldık ve sonucu beklemeye başladık.Eskiden sınavı kazananlar gazetede yıldız ile işaretlenerek ilan edilirdi.95 yazında eşim elinde gazeteyle gelip kazandığımı söylediğinde evdeki mutluluk anımız görülmeye değerdi.Yıllar süren bir mücadelenin ve emeğin sonucunda Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştım.
        Eşim Şeyhmus bey ve kızım Mahabad’la birlikte kayıt yapmak için öğrenci işlerine gittiğimizde,eşimin gurur duyarak “Kızımla birlikte sınava girdiler,Annesi kazandı” demesini hala hatırlarım.Benden sonraki senede kızım Mahabad hukuk fakültesini kazandı.Arkadaşlarına gülerek “Annem’den sonra kazanmam şarttı” derdi.
         Eşitlenmek için çıktığım yolda eşimle birlikte hukuk mücadelesi veren ve aynı büroyu paylaşan iki Avukat’ız artık.Hayatın bir okul benim ise öğrenci olmaktan hiç bıkmadığım bu yaşamda iki yıl uluslararası hukuk okuduktan sonra bugünde hala başka bir üniversitede uluslararası ilişkiler öğrencisiyim.Bana sürekli Nasıl Okudun diye sorulduğunda ise verebileceğim tek cevap “Muhteşemdi” diyebilmektir.

Yorum Yaz