tatlidede
tatlidede

Necmeddin İlgazi ve Bir Devlet Kurmak

Necmeddin İlgazi ve Bir Devlet Kurmak

       Birçok kimseye sorulduğunda, Artuklu Devleti’nin Artuk Bey tarafından kurulduğunu söyleyecektir. Halbuki mesele Osmanlılarda olduğu gibi değildir. Osman Gazi, ileride büyüyüp bir cihan devleti olacak beyliğini kurmuş ve onun ardından başa geçen oğullarının idare ettikleri devlete “Osmanlı” denilmiş. Artuklularda böyle olmadığı gibi, Artuk Bey, bu devlet kurulduğunda hayatta bile değildi. Artuk Bey, Selçukluların emrinde Kudüs valiliği yapmış bir komutandır. Bu görev sırasında ölünce (1091) Kudüs valiliği görevini oğulları Sökmen ve Necmeddin İlgazi üstlenir. İşte, Artuklu’yu kuran da Artuk Bey’in bu oğullarından biri olan Necmeddin İlgazi’dir.

       Necmeddin İlgazi ve Sökmen Bey babalarından devraldıkları Kudüs valiliğini güzel güzel sürdürürken Fatimiler 1098’de gelirler ve Kudüs’ü almak isterler. İki kardeş şehrin sağlam surlarına ve emirleri altındaki Türkmen cengâverlere güvenedursun, şehir halkı el altından Fatımilerle çoktan anlaşmış, şehrin kapılarını onlara açmışlardı bile. Neyse ki Fatımi komutanı insaflı davranır da bunlara hürmet eder ve salıverir onları. Necmeddin İlgazi kısmetinin peşine düşer ve önce Şam’a, oradan da Bağdat’a geçerek Muhammed Tapar’ın hizmetine girer. Tapar, şu “Uyanış: Büyük Selçuklu” dizisinde mahzun bir o kadar da cesur, kıvırcık saçlı, kumral şehzâde. İlgazi, Tapar’ın en güvendiği komutanları arasına girer kısa zamanda. Ardından onu “şahnelik” gibi o dönemde çok önemli bir mevkiye getirir ki bu, “askeri vali” demektir. İlgazi bu görevi dört yıl ifâ ettikten sonra azledilir. Şahnelik görevinin ardından Diyarbakır’a gelerek Tutuş’un hizmetine girer. Uzun bir süre, oraya koştur buraya koştur derken, İlgazi artık ayağını bir yere sabit kılmak ister ve Mardin’e gelerek kardeşi Sökmen’in oğlu İbrahim’den Mardin’i devralır ve üç asırdan fazla sürecek olan Artuklu Devleti’ni kurarak ilk emiri olur.

       Artuklular’a değin Mardin, çevresindeki Dara ve Nusaybin ve Zerzevan Kalesi ile ön plana çıkan ama kendisi geri planda kalan bir şehirdi. Necmeddin İlgazi’nin, Mardin’i kurduğu bu yeni devletin merkezi yapmasıyla şehir, Orta çağın gözde kentleri arasına girdi. Mardin, kültür ve medeniyet açısından Amid, Hasankeyf, Cizre ve Musul gibi şehirlerle yarışır hâle geldi. Artuklularca inşâ edilen dinî, askerî, ticarî ve sivil mimarî eserlerle Mardin bir şehir kimliği kazanmış oldu. Mardin’in edindiği bu şehir kimliğinin İslâmî bir algıyla oluşturulduğunun da altını çizmek gerekir. Oysa çevredeki birçok şehir için, ilk inşâ döneminde bunu söylemek mümkün değildir; zira çevredeki şehirler İslam’la tanışmadan önce de kendine özgü bir şehir kimliği edinmişlerdi. Mardin bu anlamda müstesna bir örnektir.

***

       Necmeddin İlgazi, Orta Doğu üzerine büyük ordularla akın yapan Haçlılara, İmadüddin Zengi ve Selahaddin Eyyübi'den önce büyük darbeler indirmiş, önemli kayıplar verdirmiş bir mücahittir. Haçlılara karşı giriştiği bu mücadelelerde ordusunun ana gövdesini Mardin ve çevresinden topladığı Türkmen, Kürt ve Arap askerler oluşturuyordu.

       Necmeddin İlgazi komutasındaki Müslüman ordusunun en parlak zaferi 1119’da Afrin’de Antakya Kontu Roger’i yendiği Kanlı Meydan Savaşı’dır. Savaş sonucunda Kont Roger de dâhil olmak üzere bütün düşman imha edilmiş, ancak bir düzine kişi sağ kurtulmuştur. İlgazi’nin askerlerinden de en fazla yirmi kişinin şehit olduğu belirtilir. İlgâzi’nin bu büyük başarısı nedeniyle Halife kendisine dinin yıldızı manasına gelen Necmeddin unvanını vermiştir. Zamanının tarihçisi İbni Kalanisi İlgazi’nin bu galibiyeti için “Geçmiş dönemlerde İslâm ordularına Allah, bu kadar iyi bir galibiyet ihsân etmedi.” der.

        Ömrünün son demlerine kadar seferden sefere atılan Necmeddin İlgazi, aldığı unvanın hakkını vermek için Tiflis’teki Müslümanların da imdadına yetişir. Tiflis’teki Müslüman halk Gürcü kralı David’in zulmü altında bizâr olmuşlardı. 1121’de Gürcüler üzerine yürüyen İlgazi’nin ordusu, Kral David’in ani baskınıyla kırılır. Didgori Bozgunu olarak tarihe geçen bu yenilgide Kıpçak Türklerinin Gürcülerin yanında yer alması ve diğer Türk beylerinin söz verdikleri desteği göndermemelerinin önemli payı var. Hristiyan tarihçi Urfalı Matthew bu Hristi­yan galibiyetini çok abartılı bir şekilde ballandıra ballandıra anlatır.

***

        Son zamanlarda, Mardin ile Kudüs arasında bir benzerliğin olduğu çeşitli platformlarda dile getirilmeye başlandı. Özellikle mimarî bakımdan iki şehrin benzeyen görselleri sanal âlemde yoğun ilgi gördü bir ara. Hakikaten de tarz ve biçim olarak Artuklularca yapılan medrese ve bazı mimarî yapılar Anadolu’dakilerden çok, Kudüs ve Suriye gibi Arap bölgelerindeki örneklere benzemektedir. Bunun en temel nedeni, Artuklu meliklerinin öncelikle Kudüs ve Halep üzerinden Mardin ve çevrelerine gelmiş olmalarıdır. Bu benzerlikte Mardin’in, Irak ve Suriye’ye sınır olması nedeniyle, Anadolu’dan ziyade Arap kentleriyle irtibatlı olması da önemli bir etkendir. Öte yandan Necmeddin İlgazi’nin, Mardin’e geldiğinde Kudüs, Şam ve Bağdat gibi şehirlerde karşılaştığı tecrübe ve birikimi Mardin’e aktarmış olması kuvvetle muhtemeldir. Zira İlgazi, Fahrüddin Mardinî gibi aslen Kudüs kökenli birçok önemli şahsiyeti Mardin’e getirip himaye ettiğini biliyoruz.

       Necmeddin İlgazi’nin Mardin’e sağladığı önemli katkılardan birisi de 1123’te bitirilen Eminüddin Külliyesi’dir. Bu külliyenin yapımı her ne kadar kardeşi Melikü’l-Cebbâr Eminüddin tarafından başlatıldıysa da ömrü vefa etmemiş, inşaata İlgazi tarafından devam edilmiştir. İlgazi, kardeşinin hatırasına vefa göstererek buraya kendi adını değil kardeşinin adını vermiştir. Külliye; cami, medrese, hastane, çeşme ve hamam gibi yapılardan oluşuyor idiyse de bugün tamamı günümüze ulaşmamıştır.

       Eminüddin Külliyesi, bimâristan (mâristan, hastahane) olarak kullanıldığı dönemde büyük ün kazandı. Buradaki üstü açık avlular ve hamam, uygulamalı bilgiler verilen bir tıp medresesi ve şifahane olarak kullanılmış. Tedavide bitkisel ilaçlar ve su tedavisi başta olmak üzere birçok metot kullanıldı. Külliye bünyesindeki bu bimaristana, başta Musul olmak üzere çevre şehirlerden gelen hastalar tedavi görüyordu. Buradan da anlaşılıyor ki Mardin’de ilk tıp fakültesi aslında 1123 yılında Artuklular zamanında kurulmuş. Hatta bu tarih, Anadolu’nun bile ilk bimaristanı sayılır.

       Mardin’de bulunan diğer hamamların suyu gibi sarnıç suyu olmayan Mâristan hamamının suyu, yerden kaynar ve tuzludur. Halk arasında bu suyun şifalı olduğu, bu sudan içilip yıkanıldığında, birçok cilt hastalığına iyi geldiği inancı yaygındır. Mardinlilerin Mâristan hamamında senede bir defa yıkanma geleneği yakın tarihe kadar devam etmiş, 1960’lı yıllara kadar sürmüştür.

       Bahsini ettiğimiz külliye, değişik zamanlarda Şeyh Eminüddin, Şeyh Emin Efendi, Eminüddin gibi isimlerle de anılmıştır. Mâris­tan denilen hastane, harap olmuş ve ortadan kalkmış ise de cami, medrese ve hamam birçok kez tamir görmüş olmakla birlikte günümüze ulaşmıştır. Bu yapıların bulunduğu mahalle günümüzde Emi­neddin adını taşımaktadır.

***

       Mardin merkezli Artukluların kurucusu İlgâzi, Haçlılara karşı düzenlenen bir gaza sırasında hastalandı. İbnü’l-Adîm onun çok fazla kurutulmuş et, yeşil ceviz, karpuz ve başka meyveler yediği için rahatsızlandığını söyler. Necmeddin İlgazi, 1122 yılında eşi ve oğluyla Meyyafarikin (Silvan)’e giderken yolda hastalanarak vefat etti ve burada gömüldü. Oğlu Hüsameddin Timurtaş 1144 yılında Meyyafarikin’de medfun olan babası ve kardeşinin cenazelerini Mardin Kalesi’ndeki Mescidü’l-Hızır’a naklettirdi. Sonrasında da kalede medfun kabirleri Şehitlik denilen yere taşıdı.

       Günümüzde Mardin’de şehitlik olarak bilinen bir yer yoktur. Arşiv kayıtları ve Ali Emiri’nin tespitine göre Şehitlik, günümüzde Camiü’l-Asfar (Sarı Cami) olarak bilinmektedir. 1135’te Hüsamettin Timurtaş tarafından inşâ ettirildiği belirtilen Şehitlik, çok fazla müdahaleye uğradığı için mezarlara ait herhangi bir iz bulunmamaktadır.

       Büyük Selçuklularla ilişkisi bazen olumlu bazen de olumsuz bir seyir izlese de Haçlılara karşı kazandığı başarılar sayesinde her dâim makbul bir komutan ve emir olarak değer gören Necmeddin İlgazi’nin, hayatı boyunca cepheden cepheye ve görevden göreve koşması, kazandığı kadar kaybetmiş olması ama nihayetinde hiç pes etmemesi, çarpışmalarda birçok defa esir olması fakat yine de kurtulmasını başarması onun çok hareketli ve aksiyon dolu bir hayat yaşadığının yanı sıra aşırı derece ihtiraslı bir kişilik olmasıyla izâh edilebilir. Onun Mardin merkezli olarak kurduğu Artuklu Devleti üç asır (1108-1409) hüküm sürmekle Selçuk­lu devrinin en uzun ömürlü siyasi teşekkülü oldu.

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz