tatlidede

Okuma

Okuma
Okuma insan bilgisini arttıran, insanın kelime dağarcığını geliştiren, insanlar arası ilişkileri olumlu etkileyen ve insanın yaşama daha sağlıklı yaklaşmasını sağlayan önemli bir dünya
Ben seni okuduğum kadar sen kendini okuyabiliyor musun diye soran kişi, kırk yıl elli yıl biriktirdiği maddi emeğini tefecilere veya tehdit edenlere kaptırıyor, oysa sosyal diyalogların olmazsa olmazını anlatan bu insanların da anlamadan, anlattığı tedbirleri uygulamamış ve mağdur olmuştur.
Acaba kaç kişi den kaçı okuduğunu anlayarak okuyor diye sorduğunuzda her kes ben anlayarak okuyorum diye düşünür, oysa gerçeklik öyle aldatıcı olmuş ki, sanal ve sosyal medya bize anlattıkça bizde kendimizi dinlenmeye çektik onlar anlatmadıkça bizde elimize bir kitap alıp okumadık ki değişen algımızı değiştiremedik. 
Hiç kendimize sorduk mu okuma anlama algımız at gözlüğü tarzında daralmışsa, daraltmışsak, istemediğimizi duymak istemediğimiz gibi bizim dar görüşlü ereğimize hizmet etmediğini düşündüğümüz yazıları okumaya anlamaya değer görmüyorsak ne olur! Yada bizi anlatıyor sandığımız yanıltıcı yazıları can hıraşane okuyorsak, soru ve cevapların nihai görüntüsü, toplumun entelektüel durumu değil midir?
O can hıraşane okuduğumuzu düşündüğümüz konu dahil olmak üzere, anlayarak okuduğumuz konusu araştırılmış her on kişiden sekizi anlamadan okuduğunu ortaya çıkmıştır. Nokta… Bitti…
Yazıları, kelimeleri görünen haliyle bile eksik olduğumuz, okuma tipolojimize veryansın etmek istemem, çünkü okuma algısı, ilişki algısı, kişilerin kendine şöyle olmalıyım talep algısı o kadar daralmış, okumayı da yaşamdan izole ederek tek başına işlemek eksik kalır.
Aleni ve en yalın bir şekilde gözlerimizin önündeki kelimeleri yanlış okuyorsak, edebiyatı, sanatı fazla gördüğümüz bir ortamda kelimeleri felsefik tarzda aktivasyona geçirdiğinizde, yaşadığımız toplumdaki muhakeme düzeyi ortaya çıkmaktadır.
Toplumdaki okuma ile ilgili istem ve tepkiler kendi mecrasında birbirini aktive ededursun, trafikte yol vermedi diye kaç kişi tartışıyor? Oysa yol kendisinin mi oda tartışılır.
Sokaklarda yürüdüğünüzde sokaktakilerin kaçta kaçının yüzünün güldüğün söyleyebiliriz, yanlarından geçerken veya sizin yanından geçerken konuşmaların kaçta kaçı mutluluk üzerin olduğuna baktığınızda toplumun genel görüntüsü ortaya çıkıyor.
Böyle olunca da herkesin birbirini anladığı konunda ciddi şüphelerim vardır ki elli yıl komşu olanların en küçük bir anlaşmazlıkta birbirine seferler düzenler gibi saldırı düzenliyor, kim kimden kaç kişiyi yaralıyor veya öldürüyor haberlere yansıyan kısmından çıkarabiliriz.
Siz bir çocuğa karşı ne kadar müsamahakâr olduğunuz! Kendi çocuğunuzun size sorduğu aynı konudaki tekrar soruların kaçıncısında sinirleniyor dahası çocuk kendi soru ve isteğinde çok ısrar edince, kaçıncı talepte sertleşmek için elimiz kalkıyor.
Oysa çocuğa kalkan el aslında büyüğün veya ebeveynin zayıflığını gösteriyordur ama kendine itiraf edememiştir, kendi yaşında biri olsa belki korkup geri çekilecektir ama çocuk olunca çok rahat bir şekilde el kaldırabiliyor.
Çocuk ondan küçük, o çocuk üzerinde güçlü olduğunu ispatlayabileceği kesin olan bir tablo ve bu fırsatı kaçırmayan ebeveyn aslında çok zayıf kişiliğe sahiptir.
Oysa gülmek isteyip stendup a giden kişi şovmen kaşını gözünü dahi oynatsa dahi, gülmeye hazır bir şekilde stendupa gittiği için çok fazla anlamadan dahi gülebiliyor. Anlamak istediğini anlama, Pavlov’un koşullanması
Bir siyasetçiyi dinlemeye gidenlerin yönlendirmesine giren dinleyicilere sorulan soruların hepsine ezberlenmiş cevaplar veriliyor bazen siyasetçinin istemediği cevapları verdiğine da şahit olunuyor.
Burada anlama ile yönlendirmeleri ayırmak gerekiyor ki doğru olan yakın arkadaşlarımızın veya niyetinden şüphe etmediğimiz toplumumuzdaki insanların davranışlarını doğru okumak gerekir veya her şeyiyle ortada olan kelimeyi doğru okumak gerekiyor, ret etmek için değil anlamak için okumak gerekiyor veya okudum demek için anlamadan okumamak gerekiyor.
Sizin anlamadan okuduğunuz yazıların rahmetli Kemal Sunal filmlerine konu olacak haliyle yaşanması komik sahnelerin ötesinde, uzun yılların tortularında başka eksiklikler ortaya çıkar ki, anlamam! Fosil tarzında kabuk tutacak olursa o kabuğu kırmak seramikleşen kabukları absorbe etmek çok zorlaşır.
Ortaçağ baskılarından bıkan yazarlar bin sekiz yüzlere gelindiğinde bile yazıları felsefik imgelerle doldururlardı ki direk saldırın hedefi olmasınlar o dönemde yazılan yazılara baktığımızda ne kadar karmaşa veya derin içerik içerseydi de, insanlar ne olursa olsun okuyup, okuduğunu anlamaya aht ederlerdi.
Hele sosyal medyanın korkunç istilasını düşündüğünüzde, spot bilgiler ve on kelimeyi aşan cümlelerin anlaşılmasını yüzde altmış düşürdüğünü üzülerek belirtmek gerekiyor. Birileri okusun, ses olsun ben dinleyeyim ve uyuyayım, okunmayan kitaplardan biliyoruz ki korkunç bir tembellik yaratmıştır.
Sizin anlama ve kavrama kabiliyetiniz oranında toplumu ve çevrenizi anlar ve anladığınız oranda da cevap olmak istersiniz. Şu örneği unutmamak gerekiyor ki panellerimde de bu örneği vermeyi çok seviyorum, kalbi duran (arrest olan) bir kişiye doktor gerekliyken doktor yetişmediğinde ve yerinde müdahale etmediyse, hasta öldükten sonra o hasta için doktorun bir anlamı yoktur.
Enfeksiyon sonucu ölüm yok ise ve gerçekten kalp krizinden ölüm olmuş ise naaşın kaldırılmasında bile doktora ihtiyaç yoktur ama enfeksiyöz vakaların kaldırılmasında tedbirler ise yine ölen kişi değil toplum için, yani canlılar için doktorun görüşü gereklidir.
Anlamayı devreye koymadığımız ve devam ettirmediğimiz sürece daralıp, geriye doğru gidişimizi ancak biz durdurabiliriz. Var olan saldırı istila kültürünü durdurup elimize kitap alıp entelektüel bilgimizi geliştirebiliriz, yoksa vasatlaşmaya tam gaz ileri geçiyoruz.

Yorumlar

Image
Sitemkar
11.11.2020 / 21:29

Kardeşim öyle bir yazıyorsun ki sanki okuman var da yazman yokmuş gibi.<br>Farklı bir şey yazıyormuş gibi kendini bu kadar kasıp, geçtim imla ve Türkçenin katledilmesini bari bir anlam bütünlüğü kurabilsen. Okuyucuya da biraz saygı.

Yorum Yaz