tatlidede
tatlidede

Öldür İçindeki Yabancıyı

Bir iddianın, bir misyonun, bir inancın, bir davanın var olmasının ve güven duyulmasının olmazsa olmazı “tanımlanabilirliktir”.
Öldür İçindeki Yabancıyı

İnsanın melekleri adeta kıskandırarak öne çıktığı meziyeti “isimleri öğrenmektir”.

‘İsim’ yoksa tanım yoktur. İsim; zihnin eşyayı tasnifi ve kodlamasıdır, etiketlemesidir.

Bir şeyin ismi yoksa; o şeyin sınırları, özellikleri, içerdikleri ve dışarda bıraktıkları anlaşılır değildir demektir.

Birisi başka başka ismin arkasına sığınıyor, ama o ismin ilzam ettiğinden hep kaçıyorsa bir karartma var demektir. Tanımlanmaktan kaçmak gizlediğinin ifşa olmasından korkmak demektir.

* * *

Yakın dönemde kalabalık, varlıklı, becerikli, etkili ve başarılı! bir yapı vardı… Yapı dediysem tuğla ve demirden değil; etten, kemikten giyinik varlıklar. Her yerde idiler, ama aslında yoktular.

Cemaat mı, cemiyet mi? Hizmet mi, adanmışlar hareketi mi?

Mehdiyyet ordusu mu, Gönüllüler seferberliği mi?

Yoksa İsa’nın gökten tenzilini bekleyen havariler mi...?

Hem ‘Hepsi’, hem ‘Hiçbirisi’. Fotoğraf yok, isim yok, çerçeve yok; ama maske çok.

Celal Soycan’ın (Hünsa) şiirinde söylediği tiplerden; ‘Yüzleri var maskeler çöplüğü’

Olanı yokmuş gibi göstermek, olmayana varmış gibi inandırmak... Sürekli telaş, yemin, abartı, gizem içinden sisli-puslu hava oluşturmak..

Kişilik bozukluğu, özgüven yoksunluğu, istikametsizlik ve basiretsizlik içinde sadece önlerine konan hedefe odaklanırlar.

Kendilerine ‘Avcı’ rolü verilmiş ve onlar da bu rolü oynamayı ibadet olarak bellemişler.

Eric Hoffer sanki bunları görmüş de Kesin İnançlılar kitabını yazmış; Şüphe etmezler, sormaz ve soruşturmazlar. Emir eri ve kurşun askerdirler.

İtiraz etme, tutarsızlık ve çelişkileri fark etme kabiliyetlerini ‘hizmet’ aşkına kaybetmişlerdir.

Her gördüğü genci, öğrenciyi, iş adamını, bürokratı, sporcuyu ve esnafı avlanacak bir av, kullanacak bir eleman ve yolacak bir kaz gibi görürler.

Bir de tecessüs uzmanıdırlar. Hem ‘başkalarını’ hem de ‘birbirlerini’ sürekli takip altında tutarlar. Allah için! günah işler, hizmet için yalan söyler, yüce idealler için insan kandırır, davanın selameti için kumpas kurar, kazanmak için hile yaparlar.

Ama bütün bunları meşrulaştırmak için de “Batıni” bir yol tutarlar.

İzahta zorlandıkları, inandırıcı olamadıkları, çelişkili görüldükleri hallerde başvurdukları silah ve mühimmatlar; Takiye,Rüya, İlham, Keşif, Ruhlar alemi, Mehdi ve Peygamberler meclisinde katıldığı istişari görüşmeler!... olur.

Muhatabına göre bazan celadetli Musa peygamber, bazan yakışıklı Yusuf peygamber olur. Bazan hilm sahibi İsa, bazan da sabır sahibi Eyyüp olur.... Ama son peygamber Muhammed ise zaten hazır ve nazır yanıbaşındadır hep.

Tereddüt ve itiraz ise ihanet ve irtidata eşdeğer görülür.

               * * *

“Kendin olmak” için Öldür “O”nu.

İçinde o “habis ve ucube varlık” durdukça yazılımı yüklenmiş bir ‘robot’sun ancak.

İçine zerk edilen virüs, tüm hücrelerini teslim alarak hazlarını, hüzünlerini, dostunu, düşmanını, yönünü, yörüngeni kumanda ediyor... Ünlü psikyatrist Jung’un hasta ve doktoru arasındaki geçişkenliğinin bazen sınırları silikleştirdiği ve hastanın doktora, doktorun hastaya adeta hülul etmesi tespiti gibi. 

Tercih etmek, fark etmek, tanımlamak ve kişi olmak için, içinde yuvalanan başkasını kovmadan içinde sana yer yok ki.

Senin içinde yuvalan ve seni sen olmaktan çıkaran kimler olduğunu anlama vakti gelmedi mi?

La ilahe illallah!

İbrahim baltasıyla gir içindeki azer mabedine; devir “ben”in dışındaki tüm işgalci “benler”i...

Karar mekanizmanı gasp edenler kimdir? Bir kişi, bir ideoloji, bir kült, bir sembol, bir doğma mı?

  • Hocaefendi mi,
  • Şeyh hazretleri mi,
  • Muhterem ağabey mi,
  • Üstad-I Azam mı,
  • Gavs-ı sani mi,
  • Ulu Önder mi,
  • Cübbeli mi,
  • Şalvarlı mı,
  • Kaftanlı mı,
  • Kedicikli mi...?

Sen tanırsın içindeki kumanda odasında taht kurup dümeni çevireni..

İnsan süresi birinci ayeti de ‘hala zamanı gelmedi mi’ diye sorduruyor.

15 Temmuz karanlık perdeyi yırttı: Kaçındıkları isim, korktukları tanım ile yüzleştiler;

Meğer bir casuslar şebekesi, NATO’nun yerli gladiyosu, iç savaş provokatörleri, iktidar hırsıyla tutuşan muhterisler... imişler.

Toplum onları tanıdı ve tanımladı. Ama onlar kendilerine yabancılaştıkları ve kendi benlerinden uzaklaştıkları için hala kendilerini tanımlamaktan kaçınıyorlar.

İçlerindeki yabancıdan korkuyorlar ve “rüya” ile “ kumpas” parantezinde bekliyorlar...

Derin bir tefekkür ve muhasebe ile cesaretlerini toplamaları kolay değil. Aslında kolaydır ama içlerindeki yabancı hala hükmediyor ve zor görüyorlar.

Ali Şeriati buna Alinasyon diyor.

‘Ben’ini tutsak eden ‘yabancı ben’i öldürmeden azad olunmaz.

Kuran’da Musa’nın esir ruhlu İsrailoğulları’na arınıp adam olmaları için telkini; “içinizdeki benleri öldürünüz” değil mi?

            * * *

Ömer Çaha bir akademisyen; profesör.

İslam dünyasında, özellikle de mistik ikliminin bolca şakirt yağdırdığı Doğu toplumlarında kök salan ‘batınilik’ ürünlerinin modern versiyonu olan Fetullahçılık üzerine bir roman yazmış; “İçindeki Şakirdi Öldürmek”

Türkiye’nin aşina olduğu ve 40 yıldır şahitlik ettiği bu yapının zihin çalışma biçimini, eleman devşirme taktiklerini ve hedeflerine nasıl kilitlediklerini roman kahramanları üzerinden anlatıyor.

Sade bir dil ve akıcı bir üslupla beraber oldukça gerçekçi bir örgü ve anlatımla.

Kitabın kapağına da yansıyan şakirtlerden birinin değerlendirmesi özetliyor;

İnsan, kendinden uzaklaşınca başka türlü bencil olurmuş. Kendi beninden ayrılan insanın kalıbına başkasının beni yerleşir; hem de binlerce açgözlü muhteris insan beni.

Hizmet dediğimiz şey, aslında bir adamın bön ve berbat benini, binlerce insanın kalıbına yerleştirme çabasından başka bir şey değilmiş!

Akıl, insanın en işe yarar hazinesidir. Aklı elinden alınan insan uysal ve itaatkar köledir. Ama en zararlı ve tehlikeli olanıdır. Efendisi tarafından üzerine salındı mı acıma ve merhamet nedir bilmez!

Bunu anlamak için yaşadığım türlü türlü olaylar yetmedi; bir de Temmuz zelzelesine yakalanıp koca bir enkazın üzerime devrilmesi gerekti.

İşte bu satırlarla anlatıyor yazar her şeyi; robotik bir insana, bir canavara, bir mankurta dönüşmüş şakirt Yusuf’un yaşam öyküsünü, son pişmanlığını...

‘İçindeki Şakırtı öldürmek’ gerçek yaşam öykülerinden hareketle, kendi halindeki insanların, bir ölüm makinesine nasıl dönüştüğünün hikayesini seriyor gözlerimizin önüne...

Ve ağır bedeller ödenen bu mevzuda yazılmış en kıymetli, hatta ilk roman.

Dilerim bunun sineması, tiyatrosu ve dizileri de yapılır.

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz