tatlidede

Ölüm mü, Sıtma mı, İstersiniz ??

Kim olursa olsun fikrinden, renginden ve önerilerinden faydalanmak gerekir diyoruz
Ölüm mü, Sıtma mı, İstersiniz ??

                                      Ölüm mü, Sıtma mı, İstersiniz ??

 

            

           İnsanın sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi için  olmazsa olmazları, vücuttaki sistemlerin birbiriyle bağlantılı olarak düzgün çalışması gerekir. Peki, sistem içerisinde her birinin ayrı bir görevi bulunan ve hayat boyu bu görevin devamını sağlayan vücudumuzdaki sistemler “Toprağın suya-Gülün güneşe ihtiyacı gibi” hayati değerdedir. Vücudun yaşamsal faaliyetlerini sağlıklı ve güvenli şekilde devam ettirebilmesi için, tüm organların sağlıklı bir biçimde çalışır şekilde olmalıdır.Vücudun baştan aşağı birçok farklı kısmında yer alan her bir sistem, kendi içerisinde oldukça geniş bir yelpazeye ayrılmakta ve detaylı bir şekilde de bu detaylar tıp dünyasında incelenmeye hala devam etmektedir.Her birinin eşit oranda ve hatasız şekilde çalışması gereken, Dolaşım sistemi; Sindirim sistemi; Boşaltım sistemi; Sinir sistemi; Solunum sistemi; Hareket ve destek sistemleridir.Bu sistemleri ve sağlıklı olmaları durumunu  birbirinden ayırt edilemeyecek kadar  önemli ve değerlidir. Çünkü birbirine bağlantılı olan vücut sistemleri, aynı şekilde birbirine muhtaçtırlar.Bunlardan herhangi birisinin sağlığının bozulması demek,hayatın bozulması anlamına gelecektir.Güncel yaşamla çok alakadar olup, denge ve kontrol görevini üstlenen “Sinir Sistemi” ne dikkatinizi çekerek  yelpazeyi açmak istiyorum…

 

     Sinir sistemi; Vücuttaki tüm sistemleri birbirine bağlayan, onları koordine eden ve ahenkli çalışmalarını sağlayarak yöneten sistemdir. Bu doğrultuda uyarılma, değerlendirme, uyarma ile beraber görevlerin hızlı şekilde yapılabilmesini sağlamak amaçlı sinir sistemi çok önemlidir. Bu doğrultuda merkezi ve çevresel olmak üzere sinir sistemi 2 farklı yapı üzerinden çalışmaktadır. Çevresel yapı içerisinde gerçekleşen her türlü olumsuzluk,sinir sistemini etkilediği bir gerçektir.Son zamanlarda özellikle ekonomik gelişmelere bağlı olarak,piyasalardaki istikrasızlıklar,ticari alandaki düzensiz hareketli seviyeler,iniş-çıkışlar ve olumsuz söylemler (Söz sahipleri)  toplumun sinir sistemini içinden çıkılamayacak bir varyant’a çevirmiş durumda.Bu sarmal içerisinde hedefinden uzaklaştırılmış,yelkenleri rüzgardan parçalanmış sağa-sola savrularak dalgalarla boğuşurken su almaya başlayan ve sahralarda menzil ve rotasını kaybetmiş,kaptanı uykuya dalmış gemi misali,yolcuları mutlu son bir aramaktadırlar.

        Eski tabir ile Orta Direk yani dar gelirli diyebileceğimiz bir kesim var ki, buda ülke nüfusunun yüzde 60-70 ini oluşturuyor.Bu önemli kesimin mutluluğu demek, ülkenin huzur ve refahı anlamına geliyor maalesef.Geri kalan oranın içerisinde çok az sayıdaki azınlık (Mikserler-Virüsler) bu önemli oranı önemsemeden, mutluluklarını başkalarının bunların mutsuzluğu üzerine kurma hedefiyle,can damar olan piyasaları manipüle ediyor,fiyatların istikrarsızlık havasını sahaya pompalıyor, vatandaşların sinir sistemini geriyor ve çile çektirme planlarını tekrar devreye koymuş durumdalar.Uzun zamandır bunlara dur diyecek birileri yok mu? diyecek iken, sayın Cumhurbaşkanı birkaç gün öncesi açıkladığı (Döviz endexli mevduat hesaplarına korumalı garanti ve bazı yapılandırmalar) yeni planı ile,mevcut havayı başka yöne çevirdiği kesindir.Lakin bu hava, Döviz-Altın vs borçlarından dolayı sadece Kur fiyatların düşmesiyle  olasıdır (az da olsa zarardan kar etmiş olsa da) bahsettiğim bu %60-70’lik dar gelirli kesime yine yaramadığı gibi,iyi bakıldığında sonuçta o miksercilere yaradığını kesinlikle söyleyebilirim.Zaten hiçbir zaman borçsuzluk nedir bilmemiş,rahat yüzü görmemiş ve güler yüz görmeye hasret kalmış bu dar gelirli kesim yani bizlerin kadersizliği var olan borçlarımız da döviz üzerinden oluşudur.Kim kime bu zamanda borç veriyor ki, nadiren de olsa Döviz cinsiyle belki minnetle veya hayran kurban utanma pahasına  iyilik yapılmıştır.Anlayacağınız bu aşağıya doğru Döviz sevilerinin düşmesi sadece uzun zamandır içine girdiğimiz zarardan bir miktar belki azalma getirmiştir.Lakin devam edeceğinden şüpheli olduüu ifade edeyim.Zarardan kar’a nasıl geçiliyorsa öyle bir durum yani.Bu şekil yeni anlayış ile kendimizi avutmaya çalışıyoruz.Bunu kabul edin yoksa bir önceki günlerin durumuna döndürülürsünüz “Ölümü gösterip,sıtmaya razı etmek” algısıyla  baskılanan toplumu öyle bir kalıbına soktular.Maalesef işbaşındaki yöneticilerin bu faiz-vergi,zam ve bunlara bağlı temel gıdanın yanında bütün ürünlerin fahiş fiyatlanması,bunun önüne geçememe başarısızlıkları marifetiyle,toplumun devlete olan güvenini zedelenmiştir.Acınacak halimize gülmem geliyor dostlar.Acılı bir şekiilde tabi..Bu söylediğim durumlara itiraz edecek kişi veya kişiler her zamanki gibi vatandaşın halini bilmeyen,bilmediğini kabullenmeyen,ortamı güllük gülistanlık zanneden  ve herkesi kendisi gibi bütün şekilsel trendleri yükseklerde olanlardır.Bunlardır acımasızca sinsi oyunlarla piyasayı alt-üst ederek,vatandaşın sinir sistemini bozanlar.Bunlardır yıllarca hak etmedikleri halde bu ülkenin kaymağını yalayanlar.Açıklanan “Döviz Garantili Mevduat Hesaplarını Koruma” bu işin krema tarafını yakalayacak ve bundan kendine yarar sağlayacak kişilerde bunlardır.Yoksa bu gariban,dar gelirli kesimi ve Nüfus’un %60-70’ini oluşturan çiftçi-esnaf-işçi-memur ve emeklinin Bankalarda normal veya yeni devreye sokulan “Korumalı sistem”  dahil edceği ne kadar sermayesi olabilir ki,kazançlı çıksın…Bu kesimde tahmin edildiği gibi yastık altlarında veya yorgan içlerinde eskisi gibi Döviz-Altın da kalmamıştır.

Şu anda bu kesim- Orta Direk ve altı-Dar gelirli  (Bu Sınıf) bütün Vatandaşlar kiramı nasıl öderim,faturalarım ne kadar gelecek,akşama ekmek kaça yükselir,önümüzdeki hafta faizler yine indirilecek mi?,Benzin-Motorin ve Gaz niye yükseliyor? Her şeye eyvallah da ya şu ekmeğin fiyatıyla nasıl baş edeceğiz?Çocukların servis,ya Dershane ücretini nereden bulacağım? Keşke şu ayın (15) on beşi gelmese de biraz kafam rahatlasa duasında,Aman Allah’ım!! Yumurta bile artık yiyemeyeceğiz  hesap ve düşüncesine dalmış,bozulmuş olan sinir sisteminin kendisini sağa-sola,yukarı aşağı yalpalamasıyla bir çıkış yolu arama modunda sabitlenmiştir.Sayın Reis’imiz maalesef son durum budur halk meclislerinde,sokak ve pazarlarda.AVM ve Rezidanslar da bu durum çok azdır. Anlayacağınız vatandaş hala çok gergin,eve kapanmış,halimi kimse bilmesin,kendi yağımda kavrulayımda inşallah ile maşallah ile kendini avutarak günlerini geçiriyor.Dışarı çıkmamak, masraf oluşturmamak,ek gider sağlamamak için evin içerisindeki her türlü zorluğa katlanmaya devam ediyor.Şayet (İşçiye-memura-çiftçiye-esnafa-işsize-hane halkına) bunlara,köklü bir çözüm üretilmez ise ahlaki tahribatların büyümesi kaçınılmaz olacaktır.Uzun zamandır bozulan ekonomik –siyasi ve sosyal ilişkilerin etkisiyle hiç toplumumuza uymayan olumsuz davranış-hal ve hareketler sık sık görünmeye başlandı.Örnek mi istersiniz?

            Söylemekten ve yazmaktan içim yanıyor,lakin görünen gerçekleri saklamakta doğru olmadığını biliyorum.Belki Genel toplumun yaptığı bir şeyler değildir ama,ferdi durumlar olsa da dahi kaderciliğe bürünüp  kabul edilmesi mümkün değildir.Mesela,,,Hırsızlık,kapkaççılık, yalancılık,sözünde durmama, her türlü dilencilik,merhametsizlik,bıkkınlık,güven kaybı,emeksiz kazanç elde etme isteği,belli kesimler de aşırı israf,sinir tahribat hastalıkları vs.ler.Bunları görmezlikten gelerek,sebep aranmayacak mı?soruyorum.Hatta en son TV’de gördüğüm şu örnek her şeyi açıklayacak.(Gibi-Sanırım-İnşallah) ”Alevli şekilde,sıcak durumda olan kapalı fırının içinden pişmiş Tavuk kaçıranlar” Bu nasıl bir ortam ve bu nasıl bir haleti ruhiyedir? hayal edin lütfen. Değerli kardeşlerim bir insan için en zor şey Hırsızlık ve Dilencilik olsa gerek. Bunlara  mecbur kalmanın  tarifine-şekline girmeyeceğim. Lakin bir durumun neticesi ve sonucu oluştuğu veya yaygınlaştığı (Sebep-Sonuç) gerçeği inkar edilemez. Bunlara bir sefer başlanıldı mı,bir daha terk edilmeyecek alışkanlık ve bulaşıcı bir hastalık halini alırsa,asıl felaket o zamn başlayacaktır.

             Lütfen Dikkat sayın Reis’im….Kalıcı çözüm talep ediyoruz.Pansuman değil,illa ki tedavi olsun.Yoksa bu psikoloji ile Şehir Hastaneleri, Akıl Hastanelerine çevrilecek,övündüğümüz temiz geçmişimiz kirlenerek yok olacak maazallah.Peki ne önerirsin? Çare var mı? Diyecek olursanız. Ben "evet" çare var diyorum.Çok kısa söyleyip zaten bulanmış kafanızı daha fazla karıştırmayıp yazıyı sonlandırayım.

            Ülke ekonomisini düzeltecek  öngörülebilirliğin, yatırım ortamının ve kalkınmanın önünü açacak kural bazlı politikalar hayata geçirilmelidir.Kurumların ve kuralların kapsayıcı ve etkin şekilde güçlendirilmesi başta olmak üzere atılacak adımlarla ülkenin geneline ve  piyasaya güven ortamının getirilmesi elzemdir. “Sürdürülebilir büyümeden taviz vermeden, enflasyon ve faiz ile sadece mücadele değil bunları tamamen bitirme, Yönetim ve paylaşımda muhakkak adalet, eğitimde muhakkak istikrar,aşırı israftan vazgeçerek siyasi ve ekonomik istikrar sağlanarak elde edilecek güven ortamıyla ülkeye yatırım gelmesi sağlanmalıdır. Hükümet yatırım, üretim ve istihdamı sağlayacak  reformlarla, öz kaynaklarını devreye sokarak elde edilecek katma değerli ürünleriyle ihracat seferberliğine  yönelmek zorundadır. Yoksa sürekli ithalat-tüketim ve borçlanmalarla istikrarın gelmesini beklemek biraz hayal gibi görünürken, zaten zor geçinen geniş kitlelerin geçim sıkıntısını çözmek yerine çok daha derinden hissetmelerine ve bu zor şartlarda yaşama durumu devam edecektir.

Sonuç olarak: Ülkeyi yöneten kadrolar her şeyi ben bilirim,ben iyi yaptım ve yinede yaparım inadından vazgeçmelidir.Akademik çevrelerden,siyasi tecrübesi olanlardan Yardım ve destek almalıdır.Bu böyle olacak-iyi olacak diyerekten ülkeyi getirdiği nokta herkesin malumudur.20 yıla yakındır iktidar olan Ak Parti’nin çıktığı siyasi kulvardan (Milli Görüş) fakat  çıkarken inkar ettiği (Milli Görüş Gömleğini Çıkardım) Siyaset kanadında ülkeyi yönetmeye talip,yeni,genç lider ve kadrolara sahip,herkesimi kucaklamaktan söz eden, geçmişi sağlam olup buna göre hareket eden, yukarıda anlattığım önemli meselelere hakkıyla kafa yoran ve milletimin derdi derdimdir diyen bir Parti var ki, kurulalı 3 yıl gibi kısa bir süre olmuş ki ülkenin her tarafında ciddi ciddi çalışmalarla örgütlenmiştir.Meclise ve dahi seçime bile girmemişken dünyada belki örneği az olan  ve bellidir ki, (Bilimsel çalışmalar sonucunda hazırlanmış)   “Milli Kaynaklar nasıl harekete geçirilir,  Faiz ve Enflasyon  nasıl yok edilir,Milletin refahı nasıl sağlanır,Aşırı İsrafa inat  Üretim-İstihdam ve İhracat nasıl kazanılır ve Türkiye nasıl Lider Ülke yapılır gibi önemli projelerle dolu ve bu projelerin uygulama zamanlarını dahi belirlemiş, ve bunları yazılı kitaplara  dökmüştür.Ülkeye iyi bir şeyler yapılsın da, kim yaparsa yapsın anlayışıyla halkın sadece siyasi olarak değil hiçbir şekilde kutuplaştırılmasını benimsemeyen yaklaşımıyla,sakin ve nazik siyasi üslubu  ve doğru noktalara dokunuşuyla “Yeniden Büyük Türkiye  ve Yaşanabilir Bir Dünya”  diyen,geçmişte önemli ve zor zamanlarda ülkeyi bir çok badirelerden kurtaran rahmetli Prof.Dr Necmeddin ERBAKAN’ın oğlu Dr Fatih ERBAKAN’ın Yeniden Refah Partisi'dir.Belli ki iktidara yön verebilen ve verecek olan yıkıcı değil yapıcı bir Muhalefet Görevi yapan,siyasi arenaya renk katacağı kesindir.” Kim olursa olsun ülkeye ve insanlığa olumlu katkı sunacak şahıs ve kurumların fikrine ve rengine bakmadan önerilerinden faydalanmak gerekir diyerekten…Madem ki,Yüce Allah  takdir etmeden bir yaprak kımıldamayacak  ise……Lütfen iyi düşünün,iyi söyleyin ve iyi işler yapın,lütfen kendinize çok  iyi bakın..

 

 

 

 

 

 

Editör: Osman Yıldız

Yorum Yaz