Orhan Karaveli kimdir? Orhan Karaveli kitapları ve sözleri
Türk araştırmacı-yazar Orhan Karaveli hayatı araştırılıyor. Peki Orhan Karaveli kimdir? Orhan Karaveli aslen nerelidir? Orhan Karaveli ne zaman, nerede doğdu? Orhan Karaveli hayatta mı? İşte Orhan Karaveli hayatı...

Türk araştırmacı-yazar Orhan Karaveli edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Orhan Karaveli hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Orhan Karaveli hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Orhan Karaveli hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...
Doğum Tarihi: 1930
Doğum Yeri: Ankara
Orhan Karaveli kimdir?
Orhan Karaveli (d. 1930, Ankara), Türk araştırmacı-yazar...
1930 yılında Ankara'da doğdu. Galatasaray Lisesi (1937-1949), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1949-1954) ve Londra Politeknik Okulu'nda (1956-1957) öğrenim gördü...
Yeni İstanbul, Milliyet, Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Üyesi olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin çeşitli başarı ödüllerini kazandı...
Orhan Karaveli Kitapları - Eserleri
- Sakallı Celal
- Atatürk Babam ve Ben
- Tanıdığım Nazım Hikmet
- Bir Ankara Ailesinin Öyküsü
- Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği
- Görgü Tanığı - Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları
- Ali Kemal 'Belki De Bir Günah Keçisi...'
- Berlin'in Yalnız Kadınları
- Çanakkale Olmasaydı... O Olmasaydı...
- Ziya Gökalp'i Doğru Tanımak
- Kendi Heykelini Yapan Adam: İlhan Selçuk
- Kral Çıplak
- Kişiler ve Köşeler
Orhan Karaveli Alıntıları - Sözleri
- Türk diline gönül veren sizler, Atatürk’ün devrimlerine sahip çıktığınız sürece hepiniz O’nun çocukları, torunlarısınız! O’na ihanet etmeyin! Atatürk’ü esirgeyin günümüzün üçüncü sınıf, beşinci sınıf insanlarından... (Kral Çıplak)
- Bu ülkeyi devlete yük olan emekliler değil, çalışıp ekonomiye katkıda bulunanlar kurtarabilir. Ben kendi hesabıma hiç emekli olmayacağım ve ‘kılıç elde’ ölünceye kadar çalışacağım! (Bir Ankara Ailesinin Öyküsü)
- İki devlet adamının ayrılışı sırasında defalarca el sıkıştıkları görülür ve Türkiye dışına çıkmayacağını bilse de kralın Atatürk’ü İngiltere’ye davet ettiği duyulur. Halk arasında hemen yayılan şöyle bir konuşmayı aktarır tanıklık edenler: İngiltere kralı, Atatürk’e sorar: “Türkiye ne kadar asker çıkarabilir Ekselans?” “Gerektiğinde kadın erkek bütün Türkler askerdir ama talim görmüş bir milyon.” “Demek ki, savaş çıktığında iki milyonluk bir kuvvete sahipsiniz...” Atatürk, “İki değil bir milyon” diye düzeltir ama kral ısrarlıdır: “Benim hesabım doğru Ekselans. Bir milyon ordunuz, bir milyon da şahsen siz! Toplam sayı benim dediğim gibidir.” Ve, kadehini kaldırır... (Görgü Tanığı - Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları)
- “Bak evladım” der, memlekete hizmet etmek istiyorsan, bunu, kimseye duyurmadan, belli etmeden yapacaksın. Aksi halde, ne yapar eder engellemeye çalışırlar...” (Sakallı Celal)
- Bugünkü bağımsızlığı, özgürlüğü ve cumhuriyeti uğruna bunca evladını feda eden bir halk nasıl oluyor da 'millet isterse şeriat gelir...'menzilime, hedefime ulaşınca ben bindiğim tramvaydan inerim...' diyebilen bir düşüncenin peşinden gidebiliyor? Nasıl bir aymazlıktır bu? (Kral Çıplak)
- Bizde âlim yetişmiyor, diyorlar. Yetişeni ne yaptık ki, yetişeceğe hayrımız dokunsun? (Sakallı Celal)
- Bu arada ben gizli bir "kurtuluş planı" yapıyorum kafamda, bir yandan da sünnetimizin "Berber" Hamza Efendi tarafından "icra edileceğini" öğreniyorum. Bu "berber"ler hiç de yabancısı değildi ülkenin o zamanlar. Çok güzel saç ve sakal kesip düzeltmenin yanı sıra diş çekerler; alından, dilden veya tepeden sarılık "keserler", sülük tutarlar, kan alırlar, şişe çekerler, at kılıyla ben çıkarırlar, saçkıran tedevisi yaparlardı. (Görgü Tanığı - Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları)
- Çanakkale savaşlarının dünya tarihinde bambaşka, benzeri olmayan bir yeri vardır. Emperyalist, sömürgeci ülkelerin en büyük ve en güçlü olanlarının topluca katıldıkları ve saldırıya geçtikleri ilk ve tek savaştır bu! (Kral Çıplak)
- İmanımız olmasaydı, “Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın” diyebilir miydik? (Bir Ankara Ailesinin Öyküsü)
- ~ Annem bazen elime para verip bakkala yollardı beni. Giderken de , "Ellerini cebine sokma, sakın yere tükürme! Atatürk'le karşılaşıp mahcup olursun." demeyi unutmazdı.~ (Atatürk Babam ve Ben)
- Fransız mühendislerin topografya haritalarında, yakındaki 771 rakımlı "Göl Dağı" nirengi kabul edildiğinden buraya Türkçe-Fransızca karışımı "Zone Göl Dagh" yani "Göl Dağı Bölgesi" denmiş. Ve zamanla "Zone Göl Dagh" "Zonguldak" olup çıkmış. (Tanıdığım Nazım Hikmet)
- Bir millet kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa şunun bunun oyuncağı olur. Kusur ve kabahat de kendi üzerinde kalır. Bizim milletimiz varlığını ve bağımsızlığını korumaktan aciz ve kabiliyetsiz bir millet değildir. Mustafa Kemal Atatürk (Atatürk Babam ve Ben)
- . Atatürk "Heyecan ve hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir ... " demiş ve Fikret'ten "Ben inkılap ruhunu ondan aldım ... " diye söz etmişti. İnsanın, Atatürk'le aralarında adeta kozmik ve gizemli bir iletişim olduğunu düşünmekten kendini alamadığı bu büyük insanlar "elli"li yaşlarını bile göremediler. Üstelik, sürgünler, karanlıklara isyan ve güzelliklere özlemle geçen acılı yaşamları noktalandığında üçü de kırk sekiz yaşındaydı. . (Ziya Gökalp'i Doğru Tanımak)
- Panik şaha kalkmış korkudur ve korku her zaman korkulan şeyden daha fazla zarar verir. (Kral Çıplak)
- . İnsanların hep iyi yanlarını ve iyi yönlerini görmeye çalıştı. Öğrenmekten yorulmadı, öğrendiklerini paylaşmaktan usanmadı. Kimseye ters bir söz etmedi. Kimseyi incitmedi. İki istisna dışında: bağrından, benliğinden, inancından ve "kanından" kopup gelen "Türklüğü" ona çok gören Ali Kemal ile Türklüğün en büyük düşmanı olarak gördüğü İngilizler... "Artin Kemal"e cevabı doğrusu çok sert olmuştu ama Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan adam bu cevabı hak etmişti... . (Ziya Gökalp'i Doğru Tanımak)
- Külebi'nin "Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin" dizesini çok severdi İlhan Selçuk. Gözleri dolmuştu. Ülfet görmesin diye başını öbür yana çevirirken: - Kaçta ölmüştü Cahit Öğretmen? diye sordu. - Sanırım 97'de. - Yazık olmuş!.. (Kendi Heykelini Yapan Adam: İlhan Selçuk)
- kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ise ayrılıkların... (Tanıdığım Nazım Hikmet)
- 27 Aralık 1919 gününün öğleden sonrasında destansı bir konuşma başlıyor: 'Arkadaşlar, buraya neden geldiniz?' 'Millet yolunda kanımızı dökmeye ve bu uğurda ölmeye geldik' 'Kararınız kesin midir?' 'And olsun ki öyledir!' Mustafa Kemal Paşa, dimdik duruyordu ve güzel yüzü onlara dönüktü. Ankara'ya adım atarken böylesi bir coşkuyla, böylesi inançlı ve kararlı bir yeminle karşılaşacağını acaba düşünmüş müydü? Gözlerinden iki damla yaş kayarken: 'Var olun yiğitlerim,' diyebildi..." (Atatürk Babam ve Ben)
- . ''Türk'ün köyü de, evi de, ruhu da sükûn içindedir. Ah, biz niçin bu güzel, bu mesut, Türklüğü unuttuk?'' ... Ziya Gökalp 14 haziran günü Seniha'ya yazdığı mektupta, "Bir millet uyandıktan sonra artık (bir daha) uyumaz..." diyor. Bugünleri görseydi acaba gene böyle düşünür müydü? . (Ziya Gökalp'i Doğru Tanımak)
- . 1925'in, 1934'ün dış destekli isyancıları "Şeriat isterük..." safsatasıyla ayakları üstünde durmaya çalışan genç Cumhuriyet'i içerden yıkmaya çalışmasalar ve yeni Türk devletine en çok yedi yıl ömür biçtikleri için elçiliklerini İstanbul'dan Ankara'ya taşıma zahmetine bile uzun süre girmeyen - başta İngiltere olmak üzere - "Düvel-i Muazzama"nın art niyetli ham hayallere kapılmasına yol açmasalardı daha iyi olmaz mıydı? . (Ziya Gökalp'i Doğru Tanımak)