tatlidede
tatlidede

Orhan Şaik Gökyay kimdir? Orhan Şaik Gökyay kitapları ve sözleri

Türk Şair ve Akademisyen Orhan Şaik Gökyay hayatı araştırılıyor. Peki Orhan Şaik Gökyay kimdir? Orhan Şaik Gökyay aslen nerelidir? Orhan Şaik Gökyay ne zaman, nerede doğdu? Orhan Şaik Gökyay hayatta mı? İşte Orhan Şaik Gökyay hayatı... Orhan Şaik Gökyay yaşıyor mu? Orhan Şaik Gökyay ne zaman, nerede öldü?
  • 27.01.2023 10:00
Orhan Şaik Gökyay kimdir? Orhan Şaik Gökyay kitapları ve sözleri
Türk Şair ve Akademisyen Orhan Şaik Gökyay edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Orhan Şaik Gökyay hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Orhan Şaik Gökyay hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Orhan Şaik Gökyay hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 16 Temmuz 1902

Doğum Yeri: İnebolu, Kastamonu, Türkiye

Ölüm Tarihi: 2 Aralık 1994

Ölüm Yeri: İstanbul, Türkiye

Orhan Şaik Gökyay kimdir?

Edebiyat tarihi ve dil araştırmacısı, şair, öğretmen.

“Bu Vatan Kimin” şiiri ile hafızalarda yer etmiş vatansever bir şairdir. Edebiyat alanında şairliğinden çok eleştirmenliği ve araştırmacılığı ile öne çıktı. Dil konusunda yaptığı en önemli çalışma Dede Korkut hikâyeleri’ni sadeleştirmesidir. Yetmiş yıl boyunca öğretmenlik yaptı, binlerce öğrenci yetiştirdi.

Bestesi Arif Sami Toker’e ait olan ve Türk Müziği’nin klasikleri arasında sayılan “Çıksam Şu Dağların Yücelerine” şarkısının güftesinin yazarıdır.

16 Temmuz 1902 tarihinde babasının edebiyat öğretmeni olarak görev yaptığı İnebolu'da dünyaya geldi. 93 Harbi’nden sonra Filibe’den Anadolu’ya göç eden bir ailenin yedi çocuğundan birisidir. Babası Mehmet Cevdet Efendi, annesi Şefika Hanım’dır. Asıl adı Hüseyin Vehbi’dir. Rıza Nur’un Milli Eğitim Bakanlığı sırasında ‘her öğrencinin bir Türk adı alması’yla ilgili genelgesi uyarınca adını "Orhan" olarak değiştirmişti.

İlk öğretimine Kastamonu'da başladı. İdadi’nin dokuzuncu sınıfında okurken, ailesinin maddi sıkıntıya düşmesi sebebiyle öğrenimine ara verdi. Katip olarak özel idarede çalışmaya başladıktan sonra edebiyatla ilgilendi. İlk şiiri Kastamonu'daki Açıksöz gazetesinde 1922 yılında yayımlandı. “Annemin Mezarında” adını taşıyan bu şiiri, kardeşi Kenan’a atfetmişti. İzmir’in işgaline duyduğu üzüntü ile yazdığı “İzmir Rüyası” adlı ikinci şiirini edebiyat öğretmeni Vasfi Bey’e ithaf etti . Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’dan Ankara’ya geçen pek çok kişinin yol üzerinde uğradığı bir yer olan Kastamonu’dan geçtiği sırada ünlü şair Mehmet Akif ile de görüşme fırsatı bulmuş, ilk şiirlerini göstermiş ve beğenisini kazanmıştı.

Aynı yıl öğrenimini tamamlamak üzere Ankara'ya gitti. Ankara Darülmuallimi’nin (öğretmen okulu) son sınıfına kaydoldu.

Öğretmenlik ve edebiyat yaşamı:

Ankara Darülmuallimin’i çok iyi derece ile bitirdikten sonra 1923 yılından itibaren Piraziz, Samsun ve Balıkesir'de öğretmenlik yaptı. Balıkesir'de görev yaptığı sırada şair Edremitli Ruhi Naci’nin (Sağdıç) desteğiyle Çağlayan isminde bir edebiyat dergisi çıkardı ve takma isimle yazı ve şiirlerini yayımladı. 1924-1926 yılları arasında çıkan 15 günlük bu dergide Mehmet Akif, Tokadizade Şekip ve Hasan Basri (Çantay) gibi devrin önemli şair ve yazarlarının da eserlerini yayınladı.

1927 tarihinde önce Kastamonu İdadisi’nin son sınıfına kaydolarak bu okuldan kaydoldu, ardından hem İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’ne hem Yüksek Öğretmen Okulu’na kaydoldu; öğrenimini her iki okulda birden sürdürdü Edebiyat Fakültesi’nde hocası Fuat Köprülü'den etkilendi. Almancasını ilerletti.

Yüksek öğrenimini 1930’da tamamladıktan sonra tekrar öğretmenliğe başladı. Kastamonu, Malatya, Edirne, Ankara, Eskişehir ve Bursa'da edebiyat öğretmenliği yaptı. "Bu Vatan Kimin" şiirini Bursa'da iken yazdı. Edirne'de görev yaptığı sırada kendisi gibi öğremenlik yapan Ferhunde Sarıoğlu ile evlendi. Çiftin çocukları olmadı.

1938 yılında Dede Korkut hikâyelerini yayınladı. Bu eser ile “Dede Korkut’un torunu” unvanını aldı. Öğretmenlik yaşamına 1939’dan itibaren Ankara’da, yeni kurulan Musiki Muallim Mektebi’nde (Ankara Devlet Konservatuvarı) öğretmen ve müdür olarak devam etti. Bestesini Necil Kazım Akses ile Ulvi Cemal Erkin'in müştereken yaptıkları Konservatuvar Marşı’nın güftesini yazdı[6]. En önemli araştırmalarından birisi olan “Kabusname” ilk defa 1944’te yayımlandı. Bu kitap, Emir Unsurü'I-Meali Keykavus'un 1082 yılında, oğlu Giylanşah için "Nasihat-name" türünde yazılmış bir eserdir.

1944 yılında konservatuvar müdürü iken okul arkadaşı Nihal Atsız’ı evinde misafir etmesi üzerine “Irkçılık-Turancılık davası" nedeniyle görevine son verildi, tutuklanarak İstanbul’a gönderildi, işkence gördü. Onbir ay süren tutukluluk ve yargınlanma sürecinin ardından beraat etti ve öğretmenlik mesleğine geri iade edildi; Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik (1947-1951), Londra kültür ateşeliği ve öğrenci müfettişliği (1951-1954), İstanbul (Çapa) Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik (1954-1959) görevlerinde bulundu.

1957’de “Katip Çelebi Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri” adlı kitabını yayımlayan Gökyay, büyük önem verdiği Katip Çelebi’nin eserleri üzerinde çalışmalarını onun "Tuhfetü'l-Kibar fi Esfari'l-Bihar" ile "Mizanü'l-Hakk fi ihtiyari'l-Ahakk" adlı eserlerini bugünün Türkçe’si ile yayınlayarak sürdürdü.

1959-1962 yılları arasında Londra’da bir okulda Türk Dili ve Edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962'de Türkiye'ye döndükten sonra Çapa Eğitim Enstitüsündeki görevine tekrar başladı. 1967 yılında yaş haddinden emekli oldu.

Emekliliği:

Gökyay, emekli olduktan sonra da eğitimcilikten kopmadı. 81 yaşında tekrar mesleğine döndü; eski görev yeri olan Çapa Eğitim Enstitüsü’nde, Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinde ders verdi.

Hayatı boyunca Türk Dili, Nesil, Türk Folklor Araştırmaları, Çağrı, Oluş, Ülkü, Türk Folkloru, Musiki Mecmuası, Türk Dili, Tarih ve Toplum, gibi dergilerde eleştiriler yayınladı, eleştirilerini 1982’de “Destursuz Bağa Girenler” adlı bir kitapta topladı.

ABD’deki Princeton Üniversitesi, 1984’te iki ciltlik bir eser hazırlayarak ona ilk bilim armağanını sundu. 1988’de Türklük Bilgisi Araştırmaları Dergisi’nin 6. ve 7. sayıları ‘Gökyay' a Armağan’ olarak çıktı. 1989’da İstanbul Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktorluk diploması verdi. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanı ile ödüllendirildi. Değerli kitaplardan oluşan kütüphanesini 1984’te kurulan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Kütüphanesi’ne bağışladı.

Prof. Dr. Günay Kut, onun eserlerini “şiirleri, makaleleri, telif kitapları ve çevrileri” olarak dört bölümde inceledi. Bu çalışma, 1989’da yayımlandı.

Yetmiş yılık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti ve cenazesi ertesi gün Üsküdar'daki Nakkaştepe Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Ölümünden Sonra:

Yaşamı boyunca yalnızca beş şiirini Türkçe ve İngilizce olarak 1976’da yayımlamış olan şairin şiirleri ölümünden sonra “Bu Vatan Kimin” adı altında kitaplaştırıldı (1994).

2001 yılından bu yana eşi Ferhunde Gökyay ve öğrencisi Kudret Ünal tarafından “Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü” verilmektedir.

2002 yılında Rıdvan Çongur ile Nail Tan’ın hazırladığı "‘Bu Vatan Kimin?’ şairi, yazar Orhan Şaik Gökyay” adlı kitap yayımlandı.

Doğum yeri olan İnebolu’da ismi bir sokağa verilmiş ve büstü yerleştirilmiştir.

Bazı Eserleri:

- Dede Korkut (İstanbul, 1000)

- Dedem Korkut'un Kitabı(İstanbul, 1973)

- Katip Çelebi'den Seçmeler (İstanbul, 1968)

- Destursuz Bağa Girenler (Dergâh yayınları, İstanbul 1982)

- Bu Vatan Kimin? ŞİİRLER ( ÖZEL TÜRKMEN LİSESİ O. Ş. GÖKYAY KÜT. Y,1994)

Orhan Şaik Gökyay Kitapları - Eserleri

  • Bu Vatan Kimin?
  • Destursuz Bağa Girenler
  • Güçlük Nerede
  • Kim Etti Sana Bu Kârı Teklif
  • Eski, Yeni ve Ötesi
  • Kızıl Elma
  • Molla Lütfi
  • Katip Çelebi
  • Dede Korkut Hikayeleri
  • Ferah - Cerbe Fetihnamesi
  • Dedem Korkudun Kitabı

Orhan Şaik Gökyay Alıntıları - Sözleri

  • Hiçbir şair hakkında ondan önce gelenlere ve çağdaşlarına başvurmadan geçerli bir hüküm verilemez. Geçmiştekiler, şairin eserlerinde dayandığı temelin, çağdaşları da şairin tanınmasını sağlayan eserlerinin takdiridir. T. S. Eliot bu prensibi şöyle ifade ediyor: Hiçbir şairin, hiçbir sanatkârin tek başına anlamı yoktur. Onun önemi, onun tanınması, ölmüş şairler ve sanatkârlarla olan münasebetinin takdirine bağlıdır. Onu tek başına değerlendiremezsiniz. Mukayese etmek için ve tezatları görmek için onu unutulmuşların arasına oturtmak lazımdır. (Güçlük Nerede)
  • Destursuz bağa giren hesapsız dayak yer! Türk Atasözü (Destursuz Bağa Girenler)
  • Bilgisiz bir toplulukla ben ne söz edeyim Eşeği bilmeyenlere İsa ne söylesin (Eski, Yeni ve Ötesi)
  • Edirne'de Selimiye Camii'nin müezzin mahfilini tutan mermer sütunlardan biri üzerinde kabartma olarak başaşağı yapılmis bir lâle şekli görülmektedir. Bir kör sanatkâr tarafından yapldığı söylenen bu lâlenin başaşağı çevrik olarak yapılmasına bir mana verilmektedir: 1) Eski harflerle (lâle) «JY kelimesi ters okunduğu vakit (hilal) JSls olur. Bu da Osmanlı devletinin alametidir. Bir rivâyete göre hilal yere düştüğü, yani Türk devleti battığı vakit kıyamet kopacaktır. Bundan çıkarılan mana, hilalin sükûtu Türk dünyasının sonu olacağı ve bu sebeple camiin yıkılmamasına, hilalin sükût etmemesine dikkat edilmesi lâzım geldiğini ihtar imiş.Bir başka rivâyete göre, hilal yere düştüğü zaman kıyamet kopacak, bu da Türklüğün sonu olacaktır. Gelecek nesiller için hilalin düşmesini önlemek, camiin yıkılmamasını sağlamak amacıyla lâle ters oyulmuştur. 2) Mermer sütunun dikildiği yerde Lâleci Baba diye anılan aksi bir adamın lâle bağçesi varmış. Lâleci Baba, cami yapılmak için bağçesini vermeye uzun süre karşı koymuş; kendi- sini güçlükle razı edince bu aksi adamın hatırasını belirtmek için Ters Lâle - baş aşağı- bir lâle oyulmuş. Selimiye Camii o kadar kusursuz yapılmış ki nazar değmesin diye bu mermer sütuna lâle motifi ters olarak oyulmuş. (Güçlük Nerede)
  • Vardığın yer karanlık ise, sen de bir gözünü kapalı tut. (Eski, Yeni ve Ötesi)
  • Orhan Şaik Bey'e göre bir dilin zenginliğini gösteren en önemli özelliklerden biri, birbirine yakın olup ayrı ayrı incelikleri olan kavramlar için başka başka sözcüklerin bulunmasıdır. (Destursuz Bağa Girenler)
  • Üstat yağmurdur, öğrenci topraktır. (Kim Etti Sana Bu Kârı Teklif)
  • Sormaz ki bilsin Sorsa bilirdi Bilmez ki sorsun Bilse sorardı (Destursuz Bağa Girenler)
  • Hani dediğim bey erenler? Dünyayı benim diyenler? Ecel aldı, yer gizledi, Fani dünya kime kaldı? Gelimli, gidimli dünya, Sonucu ölümlü dünya! Bu kara yer bizi de yiyecektir, En nihayet uzun yaşın ucu ölüm, Sonu ayrılık! (Dede Korkut Hikayeleri)
  • Güvercin iki ayda yavru çıkarır, ama filin gebeliği iki yıla yakın sürer. Büyük eserlerin doğması için böylesine uzun, böylesince sancısı çekilen bir gebelik ister. Bilgin olmanın, kalıcı eserler vermenin sırrı da, tılsımı da bundadır. Gölpınarlı bu filler soyundadır. (Eski, Yeni ve Ötesi)
  • Edrene şehri mi bu yâ gülşen-i me’vâ mıdır Anda kasr-ı pâdişâhı cennet-‘ı âlâ mıdır (Kim Etti Sana Bu Kârı Teklif)
  • Kâfir de görülünce taşra çıkıp o tarafın rüzgârı uygun olduğundan Müslümanlar korkuya düştüler. Çünkü barça önüne kadırga dayanamayıp çiğnenirdi. Derhal Gazi Paşa iki ayet yazıp gemisinin iki tarafına bıraktı. Rüzgâr sakinleşti, barçalar hareketten kaldı. Kıssadan hisse budur ki, serdar olan ünlüler, yalnız maddi vasıtalara güvenmeyip güçleri yettiği kadar manevî vasıtalara da riayet ve itibar eylemek lâzımdır. (Katip Çelebi)
  • Sâkıyâ mey sun ki lâlezâr elden gider Erişir fasl-ı hazân vakt-ı bahâr elden gider (Güçlük Nerede)
  • Hani dedim bey erenler? Dünya benim! diyenler? Ecel aldı, yer gizledi; Fani dünya kime kaldı? Gelimli, gidimli dünya, Ahır son ucu ölümlü dünya. (Dede Korkut Hikayeleri)
  • ... Kanunînin İran'a savaşa gittiğini anlatan bir gazeli vardır. Allah Allah diyelim Sancak-ı Şâhî çekelim Yürüyüp her yanadan şarka sipâhi çekelim İki yerden kuşanalım gayret kuşağın Bulaşup toz ile toprağa bu râh çekelim Pâymâl eyleyelim kişverini sürh-serin Gözüne sürme deyü dûd-ı siyâhı çekelim Bize farz olmuş iken olmazız İslâma zâhir Nice bir oturalım bunca günâhu çekelim Umarım rehber ola bize Ebubekr ü Ömer Ey Muhibbî yürüyüp şarka sipâhi çekelim (Güçlük Nerede)
  • Avazı köpeklere kavga salan Çakmaklıca çobanları gece koşturan Mere sırtı yoluk bozkurt Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana Karabaşım kurban olsun kurdum sana. (Dede Korkut Hikayeleri)
  • Varak-ı sehv ü hatâyı kim okur kim dinler? (Eski, Yeni ve Ötesi)
  • "Sana nişan almışım, beni vurmuşum, Akar da akar kanım, kanım, kanım!" (Bu Vatan Kimin?)
  • Allah yolunda dünyadan geçmiş ve Allah’ da ölmezliğe erişmiş bir kâmil şeyh; olmuştan ve olacaktan haberdar idi. Bu da onun: Senin esrarım keşf eder bir dil O dili Zülfekâr ile iki dil (Eski, Yeni ve Ötesi)
  • neye acıyalım bilemiyoruz, şaşırıp kalıyoruz: Emeğe mi? Dökülen paraya mı? Boşa giden zamana mı? (Destursuz Bağa Girenler)

Yorum Yaz